Çok değil daha birkaç ay önce 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinde, belediye başkanından iş adamına, bakan çocuklarından inşaatçılara kadar birçok insan elleri kelepçeli emniyete götürülüyordu.


Sabahın erken saatlerinde evlerine baskın yapılarak, para sayma makineleri götürülerek yapılan operasyonların görüntüleri anında servis ediliyordu.


Belediye'deki bir imar meselesiyle, inşaat firmalarının sahipleri, bakan çocukları, yolsuzluk iddiaları, altın kaçakçılığı iddiaları aynı gün, aynı operasyon torbasına konularak "Türkiye'de kaos" izlenimi oluşturularak yapılacak her türlü "Darbe" için zemin hazırlanıyordu.


Başbakan'ın oğlu bile "örgüt üyeliği" suçlamasıyla içeri tıkılmak isteniyordu.


Sonradan Başbakan'ın bile aile fertleri ve kabine üyeleriyle birlikte "Örgütün lideri" suçlamasıyla tutuklanacağı, açıkça bir emniyet-yargı darbesi hazırlandığını öğrendik.


Bir dejavu gibi yaşanıyordu her şey. Birkaç yıl önce de Askeri Casusluk, Kafes Eylem Planı, Balyoz vs. gibi operasyonlarda da benzer kareler yayınlanmıştı medyada.


Yazdığı veya yazacağı kitap için gözaltına alınıp tutuklanan gazeteciler, "sağcı polis müdürü" olarak bilindiği halde sol bir terör örgütünün lideri olarak içeri tıkılan Hanefi Avcı'yı unutmadık. Öyle ki Avcı'nın suçlandığı örgütün üyesi olmaktan içeride bir kişi dahi kalmamışken Avcı yıllarca hapiste kaldı.


Başbakan Erdoğan daha o günlerde televizyonda "Böyle dalga dalga olmaz" diyerek toplumun gerildiğini ifade ediyor, yargı ve emniyetteki bu 'operasyoncu' yapının tavrından yakınıyordu.


Sonra defalarca "Mesai arkadaşım" dediği dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ve birçok askerin de bu şekilde kelepçelenerek ÖYM'lerde yargılanmasını sert bir şekilde eleştirdi.


Sahte deliler, ihbarlı dinlemeler, sahte suç isnatları ve örgüt ithamları ile yapılan tutuklamaların "zulüm" olduğunu söyleyenlere acımadılar.


Çözüm sürecinin ilk adımlarından olan Oslo görüşmelerinin sızdırılmasından bir gün sonra on binlerce insan "KCK üyeliği" suçlamasıyla tutuklandı. Onlarca belediye başkanı ve binlerce insan örgüt sempatizanı olabilir ama ellerine silah almadıkları halde Nazi kampında sıralanır gibi kelepçelenerek hapse atıldı.


Paralel medya tüm bu operasyonlar sırasında "Başbakan'ın polisleri bizimle ne alakası var?" diyordu. Bugün ise "Sahur vakti mazlum polisleri tutukluyorlar" diyorlar.


Hani onlar "Başbakan'ın polisleri" idi?


Hani hesap verecek tek kişi Başbakan'dı?


Hani sizinle o polislerin hiçbir ilgisi yoktu?


Suçsuz olanlar varsa dilerim en kısa zamanda serbest kalırlar.


Diğer operasyonların mağdurları gibi en az 5 sene içeride kalmazlar inşallah.


Ama bugün "dini" bir Cemaat'in "Emniyet Cemaati" gibi savunma yapması geçmişte söyledikleri ile çelişiyor.


"Bu nedir, hani sizinle alakası yoktu?" diye soruyor insanlar.


Umarım hukuk, geçmişte insafsızca yapılan "ihbar et", "Gizlice dinle", "Şantaj yap", "İddianame yaz", "Tutukla" ve "en az 5 sene içeri at" sistematiğiyle çalışmayacaktır.


(Aktüel'den)