T ürk milleti bozkurtu kendine sembol olarak seçerken onun kulağına, kuyruğuna, ayağına vurgun değildir; sesine, nefesine, yelesine de...
Neyine vurgundur peki?
Esir alınmazlığına...
Bozkurtu tutsak alıp bir kafese kapatın. Tutsaklıktan kurtulmak için başını kafes demirlerine vura vura parçalar.
Bozkurt özgürlüğün sembolüdür.
Türk milleti dağ ayısının bal hırsızlığında kendini ifade eden bir davranış bulamamıştır. Kaplanın yalnız hayatı da ona ters gelmiştir.
Bozkurtların dayanışma ruhunda Türk kendini bulmuştur.
Semboller manadan soyutlanırsa geriye şekiller kalır sadece.
Günümüz gençliği için “Bozkurt” uluma sesidir. Sonra da kulaktır, kuyruktur, ayaktır, yeledir...İnternet teknolojisinin başdöndüren gelişmesi ile Amerika’dan ithal bozkurt resimleri nesnel algılamayı öne çıkardı, soyut anlamı geriye itti.
***
70’li yıllarda bozkurt figürleri bu kadar albenili değildi.
Okuma, öğrenme ve fikir üretme yıllarıydı.
Bozkurt sembolünün anlamı ülkücülerin hayatına yansıyan bir düsturdu.
Başeğmezlik ve esir alınmazlık liselerde, üniversitelerde öğrenci yurtlarında “bozkurt duruşu” olarak hayata yansıyordu.
Dayanışmaları da göz kamaştırıcı idi.
“Gardaş” hitabının samimiyeti miting meydanlarında, kavga meydanlarında duman duman tüterdi.
Bozkurt sürüleri mi daha dayanışmacı idi, ülkücüler mi?
Fark yoktu aralarında.
***
“Mankurt” kavramını hafızalarımıza kazıyan isim Cengiz Aytmatov’dur. Yazarın “Gün Olur Asra Bedel” romanında bir mankurtlaştırma hikâyesi anlatır.
Esirlerin saçları usturayla kazınır, kesilen devenin boyun derisi çıkarılır ve kafasına geçirilir Baş oynamasın diye boyunlarına da tahta kalıp geçirip çöle salınır. Kızgın güneş altında büzülen deri, başı öyle bir sıkar ki oluşan basınç altında beyin değişime uğrar. İşte bu değişime uğrayan yeni kölelere mankurt denilir.
Aytmatov “mankurt”u şöyle anlatır:
“Mankurt” kim olduğunu, nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi, kısacası insan olduğunun bile farkında değildir. Herhangi bir köle sahibi için en büyük tehlike, kölesinin başkaldırmasıdır. Her köle fırsat bulunca isyan eder; oysa mankurt köleler arasında kaçmayı, karşı koymayı, başkaldırmayı düşünmeyen, alışılmışın dışında tek varlıktır. Köpeklerin sahiplerini dinlemeleri gibi “mankurt” da efendisinin sözünden
dışarı çıkmaz.”
Küresel Güçler ve Mankurtlar
Türkiye’yi dönüştürmek isteyen küresel güçler ülkede post-modern bir toplum mühendisliği yaptılar.
Milli görüş ekolü para, makam, mevki ve başarı ile tanıştırıldı. Çünkü başarı her yanlışı örten bir çarşaftı. Milli görüşün başına deve derisi yerine “iktidar” işkembesi geçirilerek çöle salındı.
Ülkücülerin başına da deve derisi yerine, sıcak suda yumuşatılmış “uyum ve uzlaşma kültürü” kalpağı geçirilerek çöle salındı.
Eski devrimciler müflis tüccar moralsizliğinde bitkin oldukları için onlar için özel bir operasyona gerek yoktu.
Çölden dönen “mankurtlar” geçmişine dair ne varsa unutmuş, sadece bedensel fonksiyonları çalışan, efendilerinin sözünden dışarı çıkmayan yaratıklardı.
Aytmatov, hafızasını yitiren mankurtun köle pazarında hafızasını yitirmemiş diğer kölelerden çok daha iyi para ettiğini uzun uzun anlatır. Çünkü hafızası yerinde olan normal bir köle geçmişini hatırlar yani kaçma ihtimali hep var.
Mankurt, hafızası yerinde olmadığı için böyle bir teşebbüse meyletmiyor.
Günümüz siyasetinde de bozkurtların, akıncıların, devrimcilerin alıcısı kalmadı.
Hafızası silinmiş, kaçma ihtimali olmayan, efendilerinin sözünden çıkmayan “mankurtlar” iyi para ediyor.
Çünkü küresel güçler böyle planladı.
(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)