Kürtaj cinayettir demek kolay. Oysa asıl sormamız gereken şu: Hangi kadın karnında taşıdığı bebeği öldürmek ister?

Amerika’yı tam ortadan ikiye bölen en önemli fay hattı ne?
Kürtaj.
Çünkü Amerikan halkının %45’i ‘kadının seçme hakkını’ savunuyor, %39’u ise ‘bebeğin yaşam hakkını.’
Dikkat edin ne kürtajı destekleyenler ne de kürtaja karşı olanlar ‘kürtaj (abortion)’ kelimesi üzerinden tanımlamıyor kendisini.
Dahası iki taraf da karşı (anti) kelimesinden uzak duruyor.
Her iki taraf da kendisini yana (pro) üzerinden tarif ediyor.
Bir taraf kendisine yaşam hakkından yana (pro-life) diyor diğer taraf seçim hakkından hareketle ‘pro-choice.’
Kürtaj Amerika’da 1973’den bu yana yasal.
Fakat Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin aldığı karar Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında yıllardır tartışılıyor.
Cumhuriyetçiler her defasında Anayasa Mahkemesi’nde çoğunluğu ele geçirip bu federal kararı iptal etmek istiyor.
Henüz sonuç alabilmiş değiller. Fakat Amerika’da kürtajı kadının seçme hakkı olarak görenlerin oranı her geçen gün azalıyor.
10 yıl önce %60’larda olan destek şu anda %45.
Makas giderek daralıyor.
Her seçimde başkan adayları tekrar tekrar bu konuyu birincil gündem maddesi yapıyor.
Özellikle Katolik Kilisesi ve Protestanların keskin tavrı kürtaj konusunu Amerikan siyasetinin en hararetli tartışma konusu haline getirdi. 

***

Gösteri, yürüyüş hatta kürtaj karşıtlarının kliniklere dönük saldırıları bile söz konusu.
Bir yanda tecavüz durumunda bile kürtaja karşı çıkan Cumhuriyetçi Başkan adayları diğer yanda eşcinsel evliliğe yeşil ışık yakan Demokratların Başkanı Obama.
Amerika’da durum bu. Peki Türkiye’de durum ne?
Daha doğrusu şöyle soralım.
Düne kadar her konuda kutuplaşmayı seven Türkiye’nin kürtaj diye bir tartışma konusu var mıydı?
Başbakan Tayyip Erdoğan bu konuyu gündeme getirene kadar yoktu.
Ama artık var.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ önceki akşam medya yöneticileri ile buluştu. Toplantının amacı Türkiye’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı’ydı.
Fakat doğal olarak konu döndü dolaştı kürtaja geldi.
Akdağ Türkiye’nin 1983’te bu konuyu tartışmadan yasallaştırdığını şimdi tartışılmasını istediklerini söyledi.
Bakanlar kurulunda tartıştıktan sonra yasal bir düzenleme yapacaklarını da ayrıca ekledi.
Tartışmaya kimsenin itirazı olduğunu zannetmiyorum.
Ama bu erkek diliyle mi? Uludere üzerinden mi?
Sezaryen deseniz anlarım. Zorunluluklardan dolayı kabul edilebilir oran %15-20 iken neredeyse iki kadından biri sezaryenle doğum yapıyorsa Türkiye’de ortada gerçekten de bir problem var demektir.
Normal doğumu teşvik etmek, sağlık sisteminin bu meseleyi istismar etmesinin önüne geçmek her hükümetin görevi.
Peki kürtaj için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
Ortada Sezaryen gibi alarme edici bir oran mı var?
Tam rakamlar bilinememekle birlikte bakan da söylüyor ‘hayır’ yok. 

***

Sezaryan hakikaten de patlamış. Ama kürtaj için kimse aynı şeyi söyleyemiyor.
Nasıl söyleyeceksin, şu dünyada bir kadının bu kararı alması kadar zor bir karar var mıdır?
‘Kürtaj cinayettir’ diye slogan atmak kolay.
Oysa asıl sormamız gereken ‘hangi kadın karnında taşıdığı bebeği öldürmek ister?’
Kalpsiz mi kürtaj yaptırmak zorunda kalan kadınlar?
Bu kadar mı empatiden yoksunuz biz erkekler?
Bir siyasetçi şu ya da bu sebeple kürtaja karşı olabilir.
Fakat yasakla bu sorunun çözülemediği hatta merdiven altına kaydığı için daha da arttığı uluslararası raporlarda defalarca belirtilmiş.
O zaman nedir bu ‘yasak’ merakımız?
Zorlaştır, şartlara bağla…
Ama unutma hiçbir yasal şart ve zorluk bir kadının karnında taşıdığı cenini aldırmak zorunda kalmasından daha zor olamaz.

(Radikal gazeteden alınmıştır)