Hepimiz ‘Uludere’yi konuşuyorduk:

- İÇİŞLERİ Bakanı temel “hedef” haline gelmişti.
- AK Parti Sözcüsü, Bakan’ın sözleri için “insani değil” demişti.
- Yandaş basının köşelerinden bile “Uludere” konusunda aykırı sesler yükseliyordu.
- Başbakan “susun” diyor ama kendi destekçilerini bile susturamıyordu.
- İçişleri Bakanı’nın “istifa”sı isteniyordu.

* * *

İşte tam bu noktada...
Başbakan Erdoğan, dâhice bir planı devreye soktu.
Herkesin üzerine atlayacağı türden bir “kıtır” attı ortaya.
Dedi ki:
“Kürtaja karşıyım / Sezaryene karşıyım.”
Dikkat!
Sadece “kürtaja karşıyım” demedi Başbakan...
Çünkü böylesi bir “kıtır” beklenen etkiyi uyandırmaz, “Batı’da muhafazakâr partiler de kürtaja karşı çıkarlar, ne var bunda?” falan denilerek geçiştirilebilirdi.
İşte bu nedenle araya “sezaryenle doğum” meselesini de karıştırdı.
“Kıtır”ı alabildiğine sağlamlaştırdı yani.

* * *

Beklenen şuydu:
Ortalık karışacak, uzmanlar kapışacak, CHP kürtaj ve sezaryen yanlısı bir tutum alacak, sezaryenle doğanlar kızacak, normal doğanlar Erdoğan’a “yiğidim, aslanım” diyecek, toplum “sezaryenle doğanlar / normal doğanlar” diye ikiye ayrılacak, çoğunluk her zaman olduğu gibi yine Erdoğan’dan yana olacak falan...
Ama hepsinden önemlisi...
Uludere bir tarafa bırakılacak, “kürtaj” ve “sezaryen” tartışılacaktı.
Plan mükemmeldi yani.

* * *

Ama olmadı.
Mükemmel plan işlemedi.
Çünkü Başbakan Erdoğan, yeryüzündeki hiçbir “gündem değiştirme ustası”nın yapmayacağı türden büyük bir acemilik yaptı.
Uludere’yi unutturmak için ortaya attığı kürtaj konusunun içine Uludere’yi de sıkıştırıverdi.
“Her kürtaj bir Uludere’dir” dedi.
Böylece...
“Kürtaj” tartışmasının içine “Uludere” de girmiş oldu.

* * *

Kafalar da karıştı tabii:
- İstenmeyen çocuklar ile kaçakçı çocuklar birbirine karıştı.
- F-16’ların attığı bombalar ile doktor neşterleri birbirine karıştı.
- Güvensiz sınır ile ameliyat masası birbirine karıştı.
- Hamile anneler ile hava kuvvetlerindeki komutanlar birbirine karıştı.
- Röntgen cihazları ile insansız hava araçları birbirine karıştı.

* * *

Böylece “unutturulmak” istenen “Uludere” olayı, “tartıştırılmak” istenen “kürtaj” meselesinin bir parçası haline geldi.
O kadar ki...
“Her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesinin işaret ettiği biçimde...
Artık ne zaman biri “kürtaj” dese... Akla kaçınılmaz olarak “Uludere” gelecek.

Gündem değiştirme oyununun üç kuralı

BAŞBAKANLAR, “gündem değiştirme” adı verilen oyunu oynamayı pek severler.
Fakat bu oyunu oynamak göründüğü kadar kolay değildir.
Belli bir maharet, belli bir ustalık ister.
Acemiliği hiç kaldırmaz.

* * *

Üç temel kuralı vardır bu oyunun:
BİR: Gündemi değiştirirken gündemi değiştirmek istediğini fazla belli etmeyeceksin... Çaktırmadan değiştirmeye çalışacaksın... “Hey, bakın! Ben şimdi gündemi değiştiriyorum” diye bağırmayacaksın... En azından “acaba mı?” falan dedirteceksin.
İKİ: Özgüvenin fazlası zararlıdır. “Atarım bir konu, tartışırlar” havasına girmeyeceksin. Dikkatli olacaksın, özen göstereceksin. Dikkatsizlik ve özensizlik, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Mesela tartıştırmak istediğin gündemin içine yanlışlıkla unutturmak istediğin gündemi sokmayacaksın...
ÜÇ: Eften püften meselelerin gündemde olduğu zamanlarda gündemi değiştirmek kolaydır ama yakıcı meseleler söz konusuyken gündem kolay değişmez. Değiştirmek istediğin gündemin “değişmez bir gündem” olup olmadığını iyi hesaplaman gerekir.

Erdoğan’ın tercihi:Çelik mi, Şahin mi?

ÖNCE İdris Naim Şahin konuştu.
Dedi ki:
Öldürülenler kaçakçıydılar, vurulmasalar yargılanacaklardı, özür dilenecek mahiyette bir olay değildir falan...
Sonra Hüseyin Çelik konuştu.
Dedi ki:
Sayın Bakan’a katılmıyoruz. Sayın Bakan’ın sözleri insani değildir. Partimiz Sayın Bakan gibi düşünmüyor falan...

* * *

Size bir soru:
Başbakan Erdoğan, sizce hangisinden yana?
İdris Naim Şahin’ci mi? Hüseyin Çelik’çi mi?

* * *

Kendi fikrimi söyleyeyim:
Başbakan Erdoğan...
-“Her kürtaj bir Uludere’dir” diyerek...
-“Tazminatsa tazminat” diyerek...
-“Yatıyor kalkıyor Uludere” diyerek...
-“Kapatın bu konuyu” diyerek...
-“Teröristlerin ekmeği” diyerek...
İdris Naim Şahin’e yakın, Hüseyin Çelik’e uzak bir pozisyon almıştır.

İhtiyat hayat kurtarır

AK Partililer açısından zor bir haftaydı geçen hafta...
Neden mi?
Çünkü kime endekslenecekleri konusunda gidip geldiler.

* * *

BİRİNCİ PERDE: İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin konusunda ne diyeceklerini bilemediler. Bakan’a sahip çıkanlar oldu. Bakan’a kızanlar ise temkinli davrandılar. Sustular. Gelişmeleri izlemeye başladılar.
İKİNCİ PERDE: Hüseyin Çelik’in AK Parti adına yaptığı açıklama geldi. Bu durum Bakan’a kızan AK Partilileri cesaretlendirdi... Çelik’in Başbakan’dan habersiz böyle bir açıklama yapamayacağını düşündüler ve Bakan’a yüklendiler.
ÜÇÜNCÜ PERDE: Partide Bakan’ın istifasının an meselesi olduğu yanılsaması meydana geldi. Herkes Bakan’ın istifa edeceğini düşünmeye başladı.
DÖRDÜNCÜ PERDE: Başbakan Erdoğan yurda dönünce öyle açıklamalar yaptı ki, bütün hesaplar alt üs oldu... Erdoğan’ın tavrı, Bakan Şahin’in tavrına daha yakındı... Bu durumda endeks yeniden değişti. Ama söylenenler de söylenmişti.

* * *

Demek ki neymiş?
Liderin aşırı güçlü olduğu, liderin sözünün üzerine söz söylenmediği partilerde başarının tek bir ölçüsü varmış:
Aşırı ihtiyat...
Eğer ters köşeye yatmak istenmiyorsa...
Liderin yaklaşımı ortaya çıkmadan önce ağza fermuar çekilmelidir.

(Hürriyet)