En temel insanhaklarından biri olan başörtüsü, yıllarca sistem tarafından dindarlarla laikler arasında bir kavga aracı haline getirildi. Gelin görün ki bugün ise “başörtüsü”, dindar erkek ve dindar kadın arasında kavganın nesnesi haline getiriliyor.
Bu kavgaya zemin hazırlayanlara bir gözatalım isterseniz önce;
Ertuğrul Özkök, Radikal Gazetesi, Tuna Kiremitçi vs vs..
Aklı evvelin birisi öneri getiriyor “dizilerde başörtülü kadınlar da tecavüze uğrasın” diye, diğeri başlık atıyor “dindar feministler” diye.
Kendini sadece etnik milliyetçi söyleme mahkum eden bir parti ise, Meclis’te “türbana serbestlik” isterken tam karşısındaki diğer bir parti bu öneriye hemen destek veriyor.
BDP şimdiye kadar sadece kimlik siyaseti üzerinden gitmeseydi anlaşılabilir olurdu "başörtüsü" çıkışı. Ancak bir samimiyetsizlik var bu çıkışta. Hakeza MHP’nin BDP’nin önerisine destek vermesi konusunu da sizlere bırakıyorum
İktidar ise daha önceki “tuzakları” bildiğinden “Yeni anayasayı bekleyelim” diyor.
Çünkü başörtüsü şimdi Meclis'te çözülse bile bir sonraki Meclis’te yine sorun haline getirilebilir. Bu sorunun insan hakları kapsamında yeni anayasa ile çözülmesi en sağlıklısı.
İşin siyasi sosyal ve medyatik yanı bir tarafa, kamuoyunda dindar erkeklerle dindar kadınlar arasında “başörtüsü” üzerinden bir kavga veriliyor görüntüsünün oluşması da çok acı.
Radikal’in attığı “Dindar feminist” başlığı zaten başlıbaşına sorunlu bir kavram. Çünkü dindar insanlar bilir ki Kur’an, “ey insanlar” ve “ey inananlar” diye seslenir, cinsiyetçi ve ayrımcı bir dil yoktur Kuran'da.
“Dindar feministler" başlığından eminim haberdeki kadın yazarlar da rahatsız olmuştur.
Tamam “iklim şimdi çok uygun” denilebilir. “Sekiz yıldır bu sorunun çözülememesi ayıp” da denilebilir. Fakat unutmayalım ki meslek liselerine uygulanan katsayı adaletsizliği bile daha geçen aylarda kaldırılabildi.
Bazıları “İktidar başörtüsünden nemalanıyor dolayısıyla çözmek istemiyor” diyor. Eşi-kızları, başörtlü olan birine “bu sorunu çözmek istemiyor” denmesi abesle iştigal.
Kavganin ateşi birilerince körüklenirken, dindar kesimin alimleri ve aydınları da başörtülü kadınları aklı bir karış havada olmakla suçluyor.
Bu ne kadar subjektif ve hakkaniyetten uzak bir söylem ise dindar erkeklerin “maço” olmakla ve “faşizan” davranmakla suçlanması da aynı dercede subjektif ve kırıcı.
Yani bu tartışma gerçekten sağlıklı bir zeminde yapılan elzem bir düşünce jimnastiği midir, yoksa kuytularda birilerinin kıs kıs gülmesine mi neden olmaktadır?
Dindar erkek ile dindar kadın arasında tartışma çıkmasını en çok isteyenlerin kimler olduğunu iyi görelim.
Kim hangi ekonomik, sosyolojik ve politik gerekçelerle ortaya argümanlar sürerse sürsün, genel olarak “kadına” ve özelde ise “başörtülü” kadına karşı daha hassas bir dil kullanılması gerekiyor.
Başörtülü kadınlar yıllardır çok çile çekti çünkü.
Erkekler nihayetinde sakallarını kesince sorun halloluyor ama başörtülülerin çilesi hala bitmiyor…