7 tepeli şehrin tepeleri, padişahlar adına yapılan camilerle süslü...
Neredeyse her tepede bir cami, her camide bir padişah adı var.
* * *
İşte 7 tepede bulunan yapılar:
- BİRİNCİ TEPE: Topkapı Sarayı...
- İKİNCİ TEPE: Nuruosmaniye Camisi...
- ÜÇÜNCÜ TEPE: Süleymaniye Camisi...
- DÖRDÜNCÜ TEPE: Fatih Camisi...
- BEŞİNCİ TEPE: Yavuz Sultan Selim Camisi...
- ALTINCI TEPE: Mihrimah Sultan Camisi...
- YEDİNCİ TEPE: Haseki Külliyesi...
* * *
Durum şu:
Tepelerden birini Kanuni Sultan Süleyman zapt etmiş.
Birini Yavuz Sultan Selim...
Birinde Mihrimah Sultan’ın mührü var.
Birinde ise Fatih Sultan Mehmet’in...
Yani 7 tepenin 7’si de dolu maalesef.
Boşluk yok.
Bu durumda ne yapsın Başbakan Tayyip Erdoğan?
Hangi tepeye diksin camisini?
Hangi tepeye vursun mührünü?
* * *
İşte tam bu noktada “Hızır” gibi yetişti “Çamlıca Tepesi”...
Çamlıca deyip geçmeyelim.
Çamlıca epeydir “muhafazakâr zenginlik” olgusunun başkentidir.
Ayrıca...
“Tayyip Erdoğan’a komşu olmak” duygusunun ya da gösterisinin de tatmin mahallidir.
Kısacası...
Bir süredir “Çamlıca” demek, biraz da Tayyip Erdoğan demektir.
Bu nedenle “sekizinci tepe” olarak Çamlıca Tepesi’nin seçilmesi ve “yeni dönemin anıt camisinin bu tepeye yapılacak olması” tam isabettir.
Bingodur yani...
* * *
Ama bir sorun var.
Şair, şiirini yazmış bir kere...
Tek bir dizeyle belirlemiş İstanbul’un tepe sayısını ve bunu şehrin kaderi haline getirmiş.
Demiş ki:
“7 tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü...”
Bu durumda...
Ne yapılsa, ne edilse faydasız...
İstanbul’un tepe sayısı imkânı yok çıkmaz 7’den 8’e...
Cemaat Arena’yı doldurabilecek mi
AK Parti İstanbul İl Kongresi Türk Telekom Arena’da yapıldı.
Stat doldu.
Türk Telekom Arena, bu kez de bir başka etkinliğe ev sahipliği yapacak.
Bu kez Cemaat’e bağlı Türk okullarından gelen binlerce öğrencinin de katılacağı “Türkçe Olimpiyatları Kapanış Töreni” gerçekleşecek Arena’da.
Sordum, soruşturdum.
Cemaat, Arena’yı tercih ederken AK Parti’den ilham almamış.
Çok önceden planlanmış stat etkinliği...
* * *
Fakat şöyle bir sorun var:
Cemaat acaba Arena’yı doldurabilecek mi?
Bu konuda AK Parti’den geri kalabilir mi?
İster istemez akla gelebilecek rekabetten kim daha önde çıkacak?
AK Parti mi? Cemaat mi?
* * *
Yine sordum sual ettim.
Elde ettiğim bilgiler şunlardır:
“Cemaat” mensupları, Arena’nın doldurulacağından kuşku duymuyorlar.
Gayet rahatlar.
Peki ya organizasyon intizamı?
Bu konuda AK Parti kadar göz doldurabilecekler mi?
“Cemaat” işin bu noktasında da tasasız...
Tören 14 Haziran Perşembe günü...
Nasip olursa gidip göreceğiz.
‘Haydi kadınlar kürtaja’ mı diyorum
İKİ uzun kürtaj yazısı yazdım.
Kürtaj konusundaki tüm duyarlılıklarını Başbakan Erdoğan’ın “Uludere” gündeminden bunalıp konuyu ortaya atmasına borçlu olanlar, “Seni gidi kürtajcı seni” deyip duruyorlar.
Biliyorum, fayda etmeyecek ama ben yine de “kürtaj” karşısındaki kişisel pozisyonumu son kez ortaya koyayım:
* * *
- Ben dahil hiç kimse “Haydi kadınlar kürtaja” demiyor.
- “Kürtaj yasaklansın” diyenlerin görüşlerine karşı çıkmak “Bebekler anne karnında öldürülsün, hayat bayram olsun” demek değildir.
- Kürtaj haramsa isteyen bu harama bulaşmadan yaşayabilir. Bunu herkes için bir zorunluluk haline getirmek dayatmacılıktır. Ayrıca çözüm de değildir.
- “Kürtaj cinayettir” görüşü, dini, felsefi, ahlaki ve tıbbi açıdan üzerinde ittifak edilen bir görüş değildir. Bu nedenle “kürtaj cinayettir” görüşünün, “tartışmasız tek doğru” olarak dayatılması kabul edilemez.
- Kürtaj iyi bir şey değildir. En ateşli kürtaj taraftarları bile, “Kürtaj süper bir şeydir, her kadın bunu tatmalıdır” demiyor.
- Söylenen şudur: Kürtaj kararı alan bir kadın, bu kararı bin türlü vicdan azabıyla, bin türlü sorunla, bin türlü hesaplaşmayla alıyor. Kadınların bu konuda sizin tepeden indireceğiniz yasak kararlarınıza ihtiyaçları yok.
- Kürtajın kötü bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz... Dini vaazlar verebilirsiniz... Tıbbi açıdan önüne geçecek önlemler alabilirsiniz... Bilinçli doğum kontrolü uygulamasını öğretebilirsiniz... Yapmamanız gereken şey şu: Kendi telakkinizin tek doğru telakki olduğunu düşünerek topluma zorla dayatmak.
- Bu bir “kürtaj sevenler” ile “kürtaj karşıtları” mücadelesi falan değildir. Mücadele şu iki kesim arasındadır: “Kendi telakkilerini tek doğru kabul edip bunu topluma yasalar aracılığıyla dayatanlar” ile “Bu dayatmaya karşı çıkanlar...”
Ben ikincilerden yanayım.
Kubbede nasıl bir seda çınlayacak
- ÜNİVERSİTE öğrencin biber gazıyla akraba olduğunu düşünmeye başlamışsa...
- Hekimin, “iş yapmaktan kaçan paragöz ve işe yaramaz şahıs” olarak yansıtıldığını görüyorsa.
- Tutuklun, kendisine kumpas kurulduğuna şeksiz şüphesiz iman ediyorsa...
- Hostesin, “memleket ekonomisini batırmaya yeltenen hain” olarak görüldüğünü fark ediyorsa...
- Halkının bir bölümü kendini gün geçtikçe boğulmuş, dışlanmış ve aşağılanmış hissediyorsa...
- Yaptığın her çıkış, sevenini daha çok sevdiriyor, nefret edenini ise daha çok nefret ettiriyorsa...
- Ortaya attığın her tartışma konusu, toplumu ortadan şak diye ikiye bölüyorsa...
Baki kalan bu kubbede nasıl bir seda bırakmış olursun?
* * *
Eğer temel mesele “baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmak” ise...
Böyle giderse kubbe, pek de hoş bir seda ile çınlamayacak.
Eyvah darbe geliyor
REFORM paketleri Meclis gündeminde...
Amaç: Yargılama sürecini kısaltmak, tutukluluğu keyfilikten çıkmak, önüne gelenin ‘teröristtir” denilerek tutuklanmasına engel olmak falan... Yani adaletin standartlarını yükseltmek...
Fakat bilhassa “Cemaat” yayın organları gelişmeden kaygılı.
Diyorlar ki: “Darbe gelir.”
Bir de ses kayıtları geçmiş ellerine...
İçerideki tutuklu askerlerden ikisinin konuşmaları... Biri “intikam alacağız” diyor, diğeri “iç savaş çıkaracağız” diyor.
Bunları yayınlıyorlar ve hükmü veriyorlar: “Darbe olur”.
“İntikam” diyenden, “iç savaş” diyenden yola çıkarak atılması gereken demokratik adımı engellemeye çalışıyorlar yani...
* * *
Durum şu:
Eskiden adalet ve özgürlük adına atılacak adımlar, “Eyvah irtica gelecek” diye engellenirdi, bugün ise “Eyvah darbe gelecek” diye engellenmek isteniyor.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)