Bu süreçte istismar da sabotaj da provokasyon da olacak muhtemelen. Ama pes etmek yok yola devam. Çünkü barışın yolu ateşten tuğlalarla örülüdür. Ama asıl üzücü olan “muhalefet yapacağım” diye sürekli şu soruyu gündeme getirmek: “Devlet, 30 yıllık örgüte silahlarını bırakmaları karşılığında ne verecek?”

Güzel şeyler oluyor son günlerde.  Toplumun her kesiminde bir heyecan var, “terör belasından kurtulacağız” heyecanı.


Öyle ki Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Adana Şube Başkanı bile “Bu görüşmeleri istemeyenin vatandaşlığından şüphe ederim. Devletin yetkilileri Öcalan ile görüşmesi gerekiyorsa görüşsün. Kan bitecekse görüşsünler.”  dedi.


Aydın Doğan'ın Genel Yayın Yönetmenlerine "barışa köstek değil destek olun" demesi de çok önemli.


İstanbul sermayesinin müzakere sürecine destek vermesi de çok önemli.


Öcalan’la 2.5 ssat görüşen Ahmet Türk ise “İmralı'nın talepleri devleti zorlamayacak” demesi de çok önemli.


Ama bazıları bu süreçten oldukça memnuniyetsiz görünüyor  hatta Başbakan'ın "İmralı'ya ev hapsi yok, teröre bulaşanlar affedilmeyecek" sözüne rağmen ısrarla bunları öne sürüyor. Bazıları da ciddi ciddi ortalığı bulandırıyor.


Müzakerelere karşı çıkanların neden karşı çıktıklarını anlayan var mı? Barıştan savaş kadar nemalanamayacak olmaları mı yoksa?


Hem ortalığı bulandıranlar terörde çocuklarını kaybetmiş mi hiç. Evlat acısı yüreklerini yakmış mı? Allah korusun kimsenin yüreği yanmasın artık!


CHP lideri Kılıçdaroğlu da hükümete kredi açmaktan bahsetti. Ama biz 4 ay önce de Kılçdaroğlu’nun bizzat masrafsız kredi olayına girdiğini unutmadık. Peki ne oldu? Kürt sorunun çözümü için ellerini taşın altına koyacaklardı hani?


Başbakan’ın defalarca çağrı yapmasına rağmen CHP “taşın altını unuttu” direkt kredi olayına girdi. Dolayısıyla bir kez daha bu yakıcı sorunda CHP’nin kaçak güreşmemesini umut ediyoruz. Ve “yeni CHP”ye bir kez daha bu son süreçle ilgili kamuoyu olarak biz kredi veriyoruz. Bakalım sorunun çözümüne bu defa destek verecek mi?


Ahmet Hakan,  her şeyin Hakan Fidan'ın omuzlarında olduğunu söylüyor. Aslında oluşturulan algı bu yönde. Somut olarak devlet, Hakan Fidan’ın temsiliyetinde resmedildiği için bu algı oluşuyor.


Neden  yüklensin ki bütün sorumluluk Fidan’ın omuzlarına? Devlet ve toplum destekliyor bu süreci ve Hakan Fidan da görevini yapıyor. Ahmet Hakan’ın algısı ve tavsiyelerindeki iyi niyet okunuyor ancak bazılarındaki kronik Fidan alerjisini de anlamakta güçlük çekiyorum.


Bu sadece AK Parti meselesi değil. Bu en çok da geleceği karartılan, bu yüzden ufkunu görmekte zorlanan Devlet’in meselesi.  


Silahlar sussun barış gelsin istiyor herkes. Anneliğin ortak lisanı ile bütün anneler kendi yavrusundan “şehit” ve “ölüm” haberleri almak istemiyor. Ve barışı en çok da anneler istiyor ve hak ediyor. İnanın Doğu’daki de istiyor bunu Batı’daki de…


Şeffaf milletin gözünün önünde yürütülüyor herşey. Silahların bırakılması sürecini "teröre teslim olmak" diye açıklayanların “sabotaj” gibi bir niyetleri yoksa bile vicdan ve siyaset bilgisi gibi bir eksiklikleri var bence.


"Barış için ne bedel ödenmesi gerekiyorsa biz bunu ödedik ödemeye de devam edeceğiz" diyen bir Başbakan'ın kıymetini en çok da BDP iyi bilmeli. Bu söz büyük bir taahhüttür ve BDP de barış için kendi tavrının ne denli önemli olduğunu görerek tutum takınmalı. BDP daha önce köstek olduğu bütün çözüm süreçlerinin aksine bu kez daha mutedil bir dil kullanmalı ve 90 yıldır el uzatmayan devletin uzattığı bu zeytin dalını milletin selameti için iyi kullanmalı.


Aldırmayın barışa köstek olmaya çalışan insanlara. Mesele hiç kimsenin evladının burnunun dahi kanamaması. Bundan daha önemli hiçbir şey yoktur!


Türkiye koskoca güçlü bir devlettir. Bir terör örgütüne silah bıraktırmak için müzakere etmesi Türkiye Cumhuriyetini küçültmez büyütür.


Bu süreçte istismar da sabotaj da provokasyon da olacak muhtemelen. Ama pes etmek yok yola devam. Çünkü barışın yolu ateşten tuğlalarla örülüdür


Ama asıl üzücü olan “muhalefet yapacağım” diye sürekli şu soruyu gündeme getirmek: “Devlet, 30 yıllık örgüte silahlarını bırakmaları karşılığında ne verecek?” 


Bu sorunun yanıtı İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in geçen hafta verilen soru önergesine verdiği yanıtta saklı. Soruyu şöyle yanıtlamıştı Bakan Şahin: “2012'de 600 PKK'lı öldürüldü, 141 kişilik suikast ekibi yakalandı, 200 PKK'lı teslim oldu…”


Dağdakilerin silah bırakacak olması, Mehmetçiğin baba ocağına ateş düşmemesi anlamına geldiği kadar Kürt annelerin çocuklarının da ölmemesi anlamına geliyor. Kandırılıp dağa götürülen 16 yaş altı bin tane çocuğun da ölmemesi anlamına geliyor. Eline silah almayan dağdakilerin de ölmemesi anlamına geliyor.


Dolayısıyla silahı bırakmanın karşılığının, yoksul  Kürt çocukların da artık ölmeyecek olması yetmez mi?


İyi şeyler olacak hadi inşallah iyi şeyler…


Meryem GAYBERİ / ROTAHABER


[email protected]

www.twitter.com/meryemgayberi