BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve Taraf Gazetesi yazarı Mehmet Baransu arasında geçen kavgayı ve bu kavgayla ilgili iki tarafın iddia ve savunmalarını okuyunca aklıma Öcalan’ın İmralı’da Altan’a söylediği söz geldi ve kendi kendime güldüm.


İlk olarak Altan Tan’la, 1996 yıllarında dönemin Diyarbakır DYP İl Başkanı ve şuan Ak Parti Diyarbakır Milletvekili olan Galip Ensarioğlu’nun bürosunda karşılaştım.


Kaç kez Galip beyle röportaja gittiğim de yine Altan Tan’ı büroda gördüm. Her defasında onunla röportaj yapmak istiyordum ama kibirli duruşundan dolayı biz Diyarbakır’lıların deyişiyle “boş koy” diyerek vazgeçiyordum.


Tan’ın bir yakın akrabası bana; “Cüneyt Altan Tan yalan söylüyor. İddia ettiği gibi 12 Eylül döneminde babası işkenceden ölmedi. Babasının yanında muhasebecilik yapan yani babasının işçisi olan ve DDK davasından aranan biri hakkında polis bilgi almak üzere rahmetli babasını karakola çağırdılar. Babası yaşlı olduğu için heyecanlanmış ve karakolda kalp krizini geçirmiştir. Hastaneye ulaşmadan yolda hayatını kaybetmiştir.”dedi.


Altan Tan’ın akrabasının iddiası doğru mu değil mi, bilemem ama yeminli, içten ve samimi konuşması bana inandırıcı gelmişti.


Geçenlerde kısa adı DTK olan Demokratik Toplum Kongresi üyeliğinden istifa eden Altan Tan’ın istifa gerekçesi de çok ilginç. Bilindiği gibi kısa bir süre önce Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odasının başkanlık seçimi yapıldı. Seçimde BDP’nin desteklediği aday seçildi. Daha önce BDP’nin desteklediği Galip Ensarioğlu’nun seçildiği gibi.


Altan Tan bu seçime itiraz ederek “İslami kişiler mavi liste de yoktur” diye DTK’dan istifa ediyor. Haklı olarak insanlar şunu sorgulayabilir. Tan’ın Diyarbakır Ticaret Odası seçimleri yüzünden DTK üyeliğinden istifa etmesinin mantığı ve alakası nedir diye sorabilirler. Bende ilk duyduğumda bana garip ve hatta saçma gelmişti. Ancak olayı deşince “hahhh şimi doldu” dedim kendime.


Söz konusu Ticaret Odasının seçimlerinde mavi listeden seçilemeyen Altan Tan’ın çok yakın akrabaları olduğunu da duydum ama isimlerini vermek istemiyorum.


Siyasi bir kuruluş olan DTK’dan istifa etme gerekçesini bir ekonomik kuruluş olan Ticaret Odası seçimlerine bağlamak bana çok kirli bir amaç gibi gelmektedir.


Öcalan’ı İmralı’da ziyarete giden Tan’a, Öcalan’ın “yahu senin baban Müslüman’dı. Sende Müslüman’dın. Bize hakaret ettin, bizi acımasızca eleştirdin. Sen nasıl oldu da bizden milletvekili oldun?”diye sorduğunu ve Tan’ın buna hiçbir cevap veremediğini bana üst düzey bir yetkili söyleyince çok gülmüştüm.


Yine bir gün mecliste ben ve Diyarbakır eski Milletvekili Samet Turgut’la muhalefet grubunun bulunduğu yerde otururken Altan Tan’la karşılaştık. O günlerde Batman’da olaylar olmuş, Tan Batman olaylarına yönelik çok sert açıklama yapmış ve “gerekirse halk kendi savunmasını kendisi yapacaktır.”diyerek halkı sokağa çağırmıştı.


Bende kendisine “yahu sayın vekilim bugünlerde sizi tanımakta zorluk çekiyorum. Sizin daha çok yapıcı, yatıştırıcı ve kapsayıcı açıklamalar yapmanızı beklerken ateşe benzinle gitmenizi yadırgadım doğrusu.”dedim. Bu eleştiriyi beklemeyen Tan yine o sert üslubunu söyledi ve yanımızdan ayrıldı.


Şimdi Baransu’nun Altan Tan’a yönelik Cv savaşına gelelim:


“Altan Tan gibi afra tafra yaparken bile zikzaklı çizgilerle dolu geçmişiyle övünen zevata kalmış bir toplumsal davanın vereceği bir umut maalesef yoktur.


İşte bu açıdandır ki, CV’nin çokça eksik kalan küçük bir bölümünü okurlar adına doldurayım.


Altan Tan, CV’sini ortaya dökerken, Melih Gökçek’in Keçiören Belediye Başkanlığı döneminde kendisi ve Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun yardımcılığını unutmuş. Aydın Menderes’in kurduğu partideki görevi de yok CV’de. Cem Boyner’in partisine olan sempatisini de göremedim. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde Mehmet Metiner, Ali Bulaç, Metin Kızmazla birlikte çıkardıkları sözleşme dergisi, belediyenin kültürel işlerinden aldıkları ücretleri de yazmasını beklerdim kendisinden.


Mesela isterdim ki Ahmet Bilgin’in Diyarbakır Belediye Başkanı olduğu dönemde yine Ali Bulaç, Mehmet Metiner’le birlikte aldıkları viyadük işini yazmış olsun. Seçimlerde belediyenin değişmesiyle işin yarıda nasıl iptal edildiğini?


Mehmet Ağar’la yaptığı diğer görüşmeleri anlatsın. Bugün 367 kahramanlığı yapmasına rağmen, olayın doğrusunu anlatsın. DYP’ye başvuru dosyasını kime verdiğini, 367 olayından sonra dosyanın Ankara’ya gitmesini, Mehmet Ağar’ın onu listeye koymadığını öğrendiği an tepkisini, Osman Bostan ekibiyle flörtünü yazsın isterdim. Mardin’deki uluslararası öğrenci sempozyumu gecesi otel odasındaki görüşmeyi anlatsın isterdim. Ali Bulaç, Zeynel Abidin Erdem, Oya Peker ve bazı isimlerle birAK Partili’nin kendi adına buluşmalarını yazsın.


Konunun kendisinin Büyükşehir Belediye Başkanlığı olduğunu. Toplantıda teklifin kendisinden gittiğinin Ali Bulaç, Erdem’in ağzından AKP’liye açıklanmasını. Bülent Arınç ve İhsan Arslan’ın devreye sokulmak istenmesini. Aynı konunun Ali Bulaç tarafından İsttanbul’da yine aynı isme deklare edilmesini... Galip Ensarioğlu’na kişisel dosyasını neden verdiğini yazsın... Yerim yok, Tan’ın gerçek CV’si için yazacak çok şey var ama şimdilik bunlar sanırım yeterli.”diyor Baransu.


Bu iddiaları karşı Tan, Baransu’ya özetle şu cevabı vermektedir.


“Sevgili Mehmet Baransu kardeşim:


Refah Partisi ile öyle ‘flört, mlört’ değil adam akıllı ‘nikah’ kıydık. Aklımızın biraz ‘kıt’ olduğu o günlerden belliydi. Anlı şanlı tarikat şeyhlerinden, papatyalara; deveyi hamudu ile yutan nev-zuhur işadamlarından, neo milliyetçi ülkücülere kadar ne kadar ‘ehli vatan ve iman’ varsa hepsi Anavatan Partisi’nde toplanırken 1987’deki oyu %7.15 olan Refah Partisinde Güney Doğu Öğretmen müfettişi ve MKYK yedek üyesi oldum.


Sistemi değiştirme iddiasındaki başta Turgut Özal’ın İkinci Değişim Programı olmak üzere Menderes ve Boyner hareketlerine destek verdim.


2000-2002 yılları arasında şimdiki BDP’nin ‘dedesi’ sayılan HADEP’te parti meclisi üyeliğinde bulundum. 1995 seçimlerinde o tarihte amcası Salim Bey DYP’de bakan olan Diyarbakır DYP İl Başkanı arkadaşım Galip Ensarioğlu listelerin belirlendiği son gece saat 01’e kadar Diyarbakır’dan kesin olarak seçilecek olan 2. Sıra adaylık teklifinde bulundu, kabul etmedim. (DYP o seçimde Diyarbakır’dan 3 milletvekili çıkardı.)


Türkiye’nin en büyük ve en güçlü cemaati 2007 seçimlerine kadar 4 yıl boyunca Mehmet Ağar’a ciddi bir yatırım yaptı. 4 yıl boyunca bu ilişkileri ve görüşmeleri sürdürenlerin tamamı hayatta.


Mehmet Ağar’la 2006’nın Ramazan ayında Diyarbakır Dedeman Oteli’nde Galip Ensarioğlu’nun organize ettiği 13- 14 kişilik ‘çok özel’ bir toplantıda tanıştım. ‘Çok özel’ diyorum çünkü kendi parti toplantıları için Diyarbakır’a gelen ve yaz sıcağında, üstelik de Ramazan ayında oldukça yoğun ve yorgun bir gün geçiren Mehmet Ağar’ın bu toplantısına 4 dönem Diyarbakır milletvekilliği ve ayrıca bakanlık yapmış olan Salih Sümer bile dahil edilmedi. Kardeşim Alaaddin ve Mehmet Öcal’da sahura kadar otel lobisinde beklediler.


O gece, o toplantıda bulunanlardan Sezgin Tanrıkulu halen CHP genel başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekili, Galip Ensarioğlu AKP Diyarbakır milletvekili, Kutbettin Arzu geçen dönem Diyarbakır milletvekili ve halen Tarım Bakan Yardımcısı, ben de BDP milletvekiliyim.


Cemaatin bu işlerle ilgilenen yetkilileri olan bitenler akıllarına geldikçe hâlâ ‘Vah bizim 4 yıllık emeğimize’ diyerek iki ellerini birden iki dizlerine vuruyorlar. Bu anlattıklarımda hilafım varsa senden beter olayım! Türkiye siyasetinin her ne hikmetse (belki de tanrılar istemediği için) karanlıkta kalan bu kısmı ile ilgili bir kitap yazsan en az milyon dolar kazanırsın, bu iyiliğimi de unutma.”diyor Altan Tan…


Galiba artık Diyarbakır halkının silkelenmesi ve kendisine gelmesinin zamanı geldi, geçti bile…