Hatırlanacağı üzere bir yıl önce, Fas’ın El Huseyme kentinde bir balıkçı feci şekilde can vermişti. Görevliler, balıkçı Muhsin Fikri’nin avlanma yasağı olan bir bölgede avladığı balıklarına el koymuşlardı. Balıklarının çöp arabasına atıldığını gören Muhsin Fikri, balıklarını geri almak için arabaya atlamıştı. Ve parçalanarak hayatını kaybetti. Yaşanan bu olay bölgede büyük tepkiyle karşılanmıştı. Halk, gösteriler yapmıştı. Fas siyasileri de olayları yatıştırıcı açıklamalar yapmışlardı. Ancak tepki her geçen büyümüştü. Fas sınırlarını aştı. Avrupa’nın bazı kentlerinde balıkçı Fikri olayı, Fas diasporası tarafından da protesto edilmişti.
El Huseyma’daki balıkçı olayının ve protestoların yıl dönümü vesilesiyle bu hafta Amsterdam’da bir toplantı yapıldı. Toplantıya, Fas’ta meydana gelen acı bir olay ve bu olayın Avrupa’daki Fas diasporasına yansımaları görmek için katıldım. Bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle salonda dikkatimi çeken, katılımcıların çoğunluğunun gençlerden oluşmasıydı. Bazıları Hollanda’da doğmuş ve büyümüşlerdi. Tartışma Hollandaca yapıldı. Salonda, dikkate değer sayıda bir Hollandalı katılımcı da vardı. Program Foundation Max Van der Stoel’un salonunda gerçekleşti. Bir düşünce kuruluşu olan Foundation Max Van der Stoel, demokrasi, katılım ve diyalog alanında etkinlikler yapıyor. Yoğun bir katılım vardı. Hollanda’daki sol Fas entelajansı salondaydı. Öğrencilik yıllarımdan tanıtıdığı yılların Fas’lı aktivisti Abdou Menebi de salandaydı. Faslı’lar sanki entegrasyonu halletmişlerdi.
Balıkçı Muhsin Fikri’nin feci bir şekilde hayatını kaybetmesi ve Hirak al shaabi (halk hareketi)nin başını çektiği protestoları başlı başına bir konu. Çünkü hareket Fas’ın Kuzey bölgesi olarak bilinen Rif’te gerçekleşiyor. Bilindiği gibi Rif bölgesi İspanyollar tarafından işgal edilmişti. Bu bölge, zaman zaman merkezi hükümetle ters düşmüş. İsyanlar olmuş. Fas hükümeti bu bölgeye özel yatırımlar yapmasına rağmen, hala memnuniyetsizlik devam ediyor. Yürüyüşlerde dile getirilen hak, örgürlük, adalet sadece bu bölge için değil tım Fas için geçerlidir.
Biz diaspora’ya geri dönersek. Her ne kadar, Hollanda’daki Türklerin Faslılara göre daha fazla Türkiye’ye bağlılıkları iddia edilse de, bu tartışmaya müsait bir iddiadır. Zira Fas’ın El Huseyme kentinde meydana gelen bir balıkçının arzu edilmeyen bir şekilde ölmesi, Hollanda’daki Faslıları direk etkileyebiliyor. Harekete geçirebiliyor. Avrupa sokaklarında gösteri yaptırabiliyor. Buralarda yaşayan Fas diasporası, Avrupa karar vericileri, medya ve diğer aktörleri Fas’ta meydana gelen olaylara karşı daha hassas olmalarını sağlayabiliyorlar.
Diasporanın bu davranışından biz ne anlamalıyız? Fas’taki bir balıkçı olayı nasıl Hollanda’daki Faslıları etkileyebiliyor? Nasıl 15 Temmuz kanlı ve hain darbesi Hollanda’daki Türkleri etkilediyse, Hollanda’da yaşayan diğer toplulukları da, aidiyet duydukları ülkelerdeki gelişmeler etkiler. Kaldıki, Hollandalılar dünyanın çok farklı üllkelerindeki örgürlük hareketlerine destek veriyorlar, onlarla dayanışma içine giriyorlar. Toplantıda Fas uzmanı Hollandalı yazar Sietske de Boer, ‘Fas’ın ve Hollanda’nın buradaki Faslıları sahiplenme yarışı devam edecek’ diyor. Demekki diaspora iki ülke arasında hesap edilmesi gereken önemli bir varlık, önemli bir sosyal sermaye. Ama asla araçsallaştırılmamalı. Zenginlik olduğundan hareket edilmeli.
Konuyu yeni kurulan, merkez sağ Rutte III hükümetine getirirsek. Hükümet protokolünde gelecek nesiller için çifte vatandaşlığın kaldırılması yer alıyor. Başka bir ifadeyle, Hollanda hükümeti buradaki Fas ve Türk kökenli yeni nesiller için çifte vatandaşlığı kaldırıyor. Abesle iştigal ediyor. Vatandaşlık pasaportla mı ölçülecek? Muhsin Fikri ve benzeri olaylar bu gençleri etkilemeyecek mi? Elbette etkileyecek. Karar vericiler ve onları etkileyenler, aidiyetin bir gönül meselesi olduğunu hala bilmiyorlar mı. Biz bunu söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.
Fas’lı Muhsin Fikri olayı ve diasporanın dayanışma hareketinden ders çıkarılması dileğimle.