SAYIN Mustafa Balbay...


Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le Silivri Cezaevi’ni gezen gazetecilere bin sitem yollamışsınız.
Demişsiniz ki:
“Hiçbir öğrencinin gösterilmediği bir okulu gezip ‘eğitim mükemmel’ diyebilir misiniz? Hiçbir hastayla temas kurmadan hastaneyi dolaşıp ‘herkes çok iyi tedavi oluyor’ diyebilir misiniz? Bunlara yanıtınız ‘evet’se elbette 10 bin kişinin kaldığı cezaevini gezip hiçbir tutuklu ile görüşmeden ‘koşullar çok iyi’, ‘1980’den bu yana ilerleme olmuş’, ‘yetmez ama olumlu adımlar var’ yorumları yapabilirsiniz”.

*  *  *

Sayın Mustafa Balbay...
Kendi adıma konuşacağım:
Cezaevi izlenimlerimi yazarken “koşullar çok iyi” demedim, “ilerleme var” demedim, “yetmez ama” demedim.
Ancak buna rağmen siteminizi alıp kabul ediyorum.
Çünkü haklısınız.
Hiçbir cezaevi, içinde yatanların söylediklerine kulak verilmeden anlaşılamaz.
Aslında yazımda bunu belirttim.
Ama çok daha güçlü, çok daha vurgulu bir şekilde belirtmeliydim.
Hatta yazının en tepesine...
“Dikkat! Dikkat! Ey okuyucu! Bir cezaevi sadece Bakan eşliğinde gezilerek anlaşılamaz, içindeki tutukluların anlattıklarına da kulak verilmeli... Lütfen yazdıklarımı bu gözle okuyun... Yazdıklarım eksiktir, tamamlanmamıştır” diye kocaman harflerle yazmalıydım.
Bu nedenle siteminizde haklısınız.
Sizden ve sizin şahsınızda Silivri Cezaevi’nde kalan tüm tutuklu ve hükümlülerden özür diliyorum.

Başbakan keşke F. Bahçeli olmasaydı

“Fenerbahçeli Başbakan” şöyle diyor:
“Galatasaray şampiyon olmuş... Kupasını soyunma odasında vermek... Böyle saçmalık olur mu?”
Çok süper bir tavır değil mi?
Başbakan Fenerbahçeli ama Galatasaray’ın hakkını teslim etmesini biliyor.
Hem de en azılı Galatasaraylılardan bile daha kuvvetli bir şekilde.
Şahane!
Hakikaten şahane...

*  *  *

Ama “Fenerbahçeli Başbakan”, bu “şahane” çıkışına, “şahane” bir çıkış daha eklemeyi aklına getirmiyor.
Mesela şöyle demiyor:
“Üç-beş holigan olay çıkarmaya kalkmış... Sen bütün stadı çoluk çocuk demeden biber gazıyla bombalıyorsun... Böyle saçmalık olur mu?”
Bu konuda kelime etmiyor.
Ne kelime etmesi!
Kıyısından köşesinden bile geçmiyor. Bu durumda bize...
“Başbakan keşke Fenerbahçeli olmasaydı, belki daha hakkaniyetli olurdu” demek düşmez mi?

Ali Koç ve Che

FENERBAHÇE Stadı’nda gördüğüm Ali Koç için şöyle yazdım:
“Ali Koç’un edasında hafiften bir Che havası vardı”.
Bir de baktım ki bu cümle sanal âlemde fırtınalar estirmiş.
Sözlükler falan yıkılıyor.
Pası alan golü atmış.
Gayet zekice esprilerle kafa bulmalar falan...
Ama ben iddiamda ısrarlıyım:
Ali Koç’ta gerçekten bir Che havası vardı:
Tribünlerin ortasında ilerliyor, taraftardan kendisine yönelen selamlamalara gayet ciddi ve hayli alışkın bir tavırla karşılık veriyor ve yüzüne kondurduğu “zafer yakındır” ifadesiyle dikkat çekiyordu.
Korumasızdı, korunaksızdı ve geçici olarak da imtiyazsız görünüyordu.

*  *  *

Adam, Türkiye’nin en zengin adamlarından biri...
Fakat stadın ortasında “Che” edasında yürüyor.
Ne deseydim, “Mahmut” mu deseydim?

Kriminalize ederek susturmaya çalışmak

ŞÖYLE yapıyorlar:
Fenerbahçe taraftarının öfkesini Ergenekon’a bağlıyorlar.
“Aziz Yıldırım niye hapiste?” diye soranlara “şikeci” diyorlar.
Kürt sorununda aykırı laflar edenleri KCK iddianamelerine sokuyorlar.
Balyoz tutuklularının sorunlarına değinenleri “darbeci” ilan ediyorlar.
Süt olayına girenleri “sütü siyasete alet etmek” ile suçluyorlar.
Tutukluların sorunlarından söz edenleri “darbecilerin ekmeğine yağ sürmek” ile itham ediyorlar.
*  *  *
“Tek Parti” döneminin egemenleri işi hiç bilmiyorlarmış.
“Doğrudan susturmak” yerine bu tür “dolaylı susturma” işine girselerdi...
Hiç değilse yapıp ettiklerine “ileri demokrasi” falan derler, savunucuları da çok olurdu.

Ergun ile Cemaat

ERGUN Babahan, Fenerbahçe’nin başına gelenler ile “Cemaat” arasında bağlantı kuran bir isim.
Böyle düşünüyor.
Buna inanıyor.
Bu düşüncesini ve inancını maç gecesi, çok kaba, çok terbiyesiz bir şekilde ifade etti Twitter’da...
Sonra da özür diledi.
Neden özür diledi?
Kabalık yaptığı için mi, yoksa “Cemaat” ile Fenerbahçe’nin arasında bağlantı kurduğu için mi?
Bu tam olarak anlaşılamadı.
Eğer kabalık yaptığı için özür dilediyse sorun yok.
Ama eğer “bağlantı” kurduğu için özür dilediyse, işte o zaman sorun var.
*  *  *
Ben “Cemaat” ile “Fenerbahçe’nin başına gelenler” arasında bağlantı kuranlardan değilim.
Bunun hayli zorlama bir yorum olduğunu ve kanıtlanamaz olduğunu düşünüyorum. Bütün suçu “Cemaat”e yükleyenlerin, “başa gelenlerin tüm sorumluluğunu başı sonu belli olmayan bir yapıya hava ederek” kendilerini rahatlattıklarına inanıyorum.
Ama benim böyle düşünüyor olmam...
Bu “bağlantı” iddiasının dile getirilmesinin engellenmesine razı olacağım anlamına gelmez.
*  *  *
Burası özgür bir ülke...
Ya da şöyle söyleyeyim:
Eğer burası özgür bir ülke olacaksa...
Dileyen Fenerbahçe’nin başına gelenler ile “Cemaat” arasında bağ kurabilmeli...
Tabii kabalaşmadan, tabii terbiyesizleşmeden...
Eğer Ergun’un köşelerden ve ekranlardan uzaklaşması ya da uzaklaştırılması, kabalığına ya da terbiyesizliğine yönelik ise bir şey demem...
Ama eğer “Cemaat Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyor” tezine inandığı için bunlar başına geldiyse...
Burasının özgür bir ülke olması için aşılması gereken bir engelle daha karşı karşıya kaldığımızı söyleyebilirim.

‘Alevi’ iması

BAŞBAKAN Erdoğan, Türkiye’nin Suriye politikasına şiddetle karşı çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun mezhebine ima yoluyla gönderme yapmış.
“Senin Suriye yönetimiyle mezhep yakınlığın var, o yüzden böyle düşünüyorsun” demeye getirmiş.
*  *  *
Bu yaklaşım hem ayıptır, hem de tehlikeli...
Neden mi?
Şu dört nedenden dolayı:
BİR: Mezhep üzerinden vurmaya kalkışmak, toplumsal barışa dinamit atmak demektir.
İKİ: Bir siyasi partinin tutumunu ifade edilmeyen gizli bir sebebe dayandırmak, niyet okumak demektir.
ÜÇ: Mezhep yakınlığının politikalarda geçer akçe olabileceğini söylemek, bu türden eleştirilere meşruiyet sağlar.
DÖRT: “Mezhep dayanışması yapıyorsun” demek, “Hiç kimse inancı nedeniyle kınanamaz” ilkesini hafiften ihlal eder.

(Hürriyet)