Almanya’da Türk dönercilerin Neo Nazi çetesi tarafından öldürüldüğünün ortaya çıkması, Avrupa’da artan ırkçılığı bir defa daha gündeme getirdi.

Bugüne dek hep, takıntılı denebilecek derecede “entegrasyon” ısrarıyla dolaylı da olsa ırkçıların ekmeğine yağ süren Alman siyasetçilerin ırkçılık illeti karşısında duruşu bundan sonra bakalım nasıl olacak.

Almanya’da olduğu gibi ırkçılık olgusu hemen her Avrupa ülkesinde farklı boyutlarda yükseliş halinde.

Irkçılık Almanya’da çoğunlukla Türk karşıtlığı olarak mevcutken, kimi Avrupa ülkelerinde İslam ve Müslüman düşmanlığı olarak varlığını sürdürüyor. Bunun en son ve sıcak örneği, daha Almanya gündemini sarsan olayın “harareti” dinmemişken, hafta başında Belçika’da karşımıza çıktı.

Adıgeçen ülkede bir dönem üçüncü sırada yer alan ırkçı Flaman Menfaati (VB) Partisi tarafından bastırılan “İslami bir toplumda nasıl hayatta kalabiliriz?” adlı kitapçıkta provokatif açıklamalara yer veren partinin önde gelen isimlerinden Filip Dewinter, barışçıl bir İslam dininin olmadığını iddia ederek ılımlı Müslümanları Hitler'in güdümündeki Almanlara benzetiyor.

Yine kısa süre önce yapılan bir araştırma, Avrupa'da Müslüman karşıtlığının boyutlarını gösterdi. Müslüman karşıtlığının en yüksek olduğu ülke yüzde 61'le Macaristan. Bunu yüzde 50 ile İtalya ve yüzde 47 ile Polonya izliyor. Milyonlarca Müslüman'ın yaşadığı Almanya'da halkın yüzde 46'sı, İngiltere'de ise 45'i Müslümanları 'sorun' olarak görüyor. Müslüman karşıtlığının en az olduğu ülke ise yüzde 27 ile Portekiz. Yönetimin sık sık ülkedeki Müslüman toplum ile çatıştığı Fransa'da ise Müslümanlara karşı olumsuz hisler besleyenlerin oranı yüzde 38.

Britanya’da da Müslüman düşmanlığı olarak kendini gösteren ırkçılığı, yabancı karşıtlığını gizlemeyen BNP’nin yükselişinde görmek mümkün.

Britanya’yı, coğrafi olarak Avrupa’nın doğu yakasından Manş denizi ayırıyor ayırmasına…

Ama, bunun ötesinde bir de insan karakteri, hayat biçimi, çok kültürlülüğü ve muhafazakar yapısı var ayıran özellikler arasında.

Britanya’nın kendine has ayrı bir doku taşıdığı da söylenebilir.

Afrika’dan Asya’ya, Akdeniz ülkelerinden Ortadoğu’ya kadar küçümsenemeyecek bir çeşitliliği barındıran Britanya çokuluslu yapısı kadar, insanlara tanınan serbestliği ile de bilinir.

İnsan haklarındaki toleransı, farklı din ve kültürlere hoşgörüsü Britanya’yı kıta Avrupası’ndan ayıran özelliklerin en önemlileri.

Peki, kıta Avrupası’nda artış gösteren yabancı düşmanlığı ve ırkçı akımların kolu Britanya’ya uzanıyor mu?

Britanya’da yabancı kökenlilerin durumu nedir?

Bu sorulara bir cümle ile, “evet İngiltere’de ırkçılık yükseliyor” demek ne kadar gerçekçi odeğilse, “hayır, İngiltere’de yabancı düşmanlığı diye bir kavramdan sözedilemez” cevabı da durumu tam olarak ortaya koymaz.

Çünkü, Britanya söz konusu olduğunda akıllara yerleşmiş olan “Demokrasinin Beşiği” kavramı hatırlanır hep.

Demokrasi mi beşikte, yoksa beşik mi demokrasinin verdiği serbest ortamda sallanıyor peki?

Bunu yaşanmış ve halen yaşanmakta olan olaylara göz atarak ortaya koyabiliriz.

Çok gerilere gitmeden geçen yıl elde edilen verilere göz attığımızda,

İngiltere’de ırkçı sebeplerle işlenen suç ve şiddetin 10 yılda 10 kat arttığını görürüz.

İngiltere ve Galler’de bir yıl boyunca ırkçı şiddetin mağduru oldukları gerekçesiyle “Irkçı Şiddet Kurbanlarına Yardım Vakfı”na başvuranların sayısının 33 bin 374 olduğu açıklandı. Aynı rakamın 1994 yılında 3 bin 72 olduğu hatırlandığında, gelişmelerin kaygı verici bir noktaya doğru gittiğini söyleyebiliriz. Araştırmayı gerçekleştiren Vakıf, rakamlardaki artışta, azınlık mensuplarında yardım görevlilerine güvenin artması gibi unsurların da etkisi olabileceğine dikkat çekiyor, ama ne olursa olsun, bu etkenler, işlenen suçların 10 kat artmasını izah etmeye yetmiyor.

Bir sivil toplum kuruluşunun açıkladığı bu veriler bile Britanya açısından insanı endişelendirmeye yetiyor. Tehlikeli gelişmeler sadece bir araştırma raporunun neticeleri ile sınırlı olsa, “subjektif bir değerlendirme” diyerek kenara konabilir ama konunun Avrupa Konseyi’ne kadar uzanması, İngiltere ve dolayısıyla Britanya adasında da durumun pek iç açıcı olmadığını gözler önüne seriyor.

İngiltere’de ırkçılığın hangi safhada olduğu bir çok veri ile ortaya konmakla birlikte, futbol maçlarında yaşananlar işin vehametini ortaya koyması bakımından daha net bir örneği oluşturuyor.

Kimi zaman İngiltere Milli Takımı siyahi oyuncularının topa sahip olduğu anlarda taraftarların maymun sesi çıkarmaları, ayrımcılığın ve ırkçılık tehlikesinin nerelere vardığını gösteriyor.

Oysa aynı İngiltere, 1980’li yıllarda ırkçılık ve holiganizmi ortadan kaldırmak için “futbolda ırkçılığa son” kampanyaları bile düzenlemişti.

Aradan geçen 20 yıl, ne Brixton olaylarını unutturmuşa benziyor ne de Doğu Londra’da Asya kökenlilere yönelik saldırıları.

Kıta Avrupa’sında büyümeden bastırılır mı bilinmez ama Almanya’da ortaya çıkarılan Neo Nazi çetesi ve verdiğimiz örneklerin gösterdiği gibi ırkçılık rüzgarı, Manş’ı aşıp İngiltere'ye de geliş olabilir.

Irkçılık da “global” bir olgu artık, malum.