4 ve 5 Mayıs tarihleri, içinde bulunduğumuz şehir Amsterdam ve yaşadığımız ülke Hollanda’nın Nazi işgalinden kurtuluş günleridir. Her yıl, iki gün devam eden bir dizi etkinlikle işgalden kurtuluş ve özgürlük üzerinde durulur, ölüler anılır, işgal ve zulm hikayeleri anlatılır. Kısacası tarihle yüzleşilir. Amaç hiç şüphesiz bu acı tecrübenin unutulmaması ve yeni nesillere aktarılmasıdır. Bu vesileyle her yıl ırkçı ve Nazi ideolojisinin insanlık için ne kadar tehlikeli olduğunun altı bir defa daha kalın çizgiyle çizilir.
Bu yıl da, 4 Mayıs Cumartesi saat 18.00’de şehir merkezinde, Amstel’de çingene Roma Mirando korosunun konseriyle başlayan program 18.30’da Dam Meydanına yürüyüşle devam ediyor. Her yıl, yüzlerce Amsterdamlı Belediye Başkanı ile birlikte sessiz yürüyüş olarak anılan etkinlikle eski Yahudi mahallesinden geçerek, Dam Meydanına yürürler. Dam Meydanında anıta çiçekler konur, günün anlam ve önemine dair konuşmalar yapılır. Okul çocukları da bu yürüyüşe eşlik ederler. Yürüyüşün başlangıç noktasında savaş hikayelerini içeren açık hava sergisi de yer alıyor. 4 Mayıs anma programları Amsterdam’ın bir çok noktasında (Noorderkerk, Westermarkt, Zaanhof) yapılırken, farklı kültür merkezlerinde de seminer ve konferanslar verildi.
Bu yıl, anma yürüyüşü başlangıcında Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, Amsterdam eski Belediye Başkanı ve 4-5 Mayıs Komitesi Başkanı Job Cohen ve Witte Olifant’da öǧretmen Marthijn Licher birer konuşma yaptılar. Jonas Daniël Meijerplein’den geçerek, savaş esnasında kaybolan ve yaralanan 200 Yahudinin isminin yazıldıǧı Nieuwe Keizersgracht’a ulaşan Amsterdamlılar sessiz yürüyüşle Kerkstraat, Utrechtsestraat, Rembrandtplein ve Rokin’dan Dam Meydanına ulaştı.
Amsterdam Belediye Başkanı konuşmasında, “Bugün burada düşündüklerimizi söyleyelebiliyorsak, bunu özgürlük için savaşan ve bazen canlarından olanlara borçluyuz” dedi.
5 Mayıs’da da Muzeumplein, Westergasfabriek, Amstel başta olmak üzere bir çok yerde festival organize edilmekte. Tarihçiler, yazarlar ve şairler anlatılmamış, su yüzüne çıkmamış savaş hikayelerini konu alan yazı, şiir, söyleşi ile gündeme dikkat çekmekteler. Örneǧin tarihçi Biance Stigter, Nazi’lerin Amsterdam’ı işgali ve direnişi anlatan hikayeleri ‘İşgal altındaki şehrin atlası’ çalışmasıyla su yüzüne çıkartıyor. Yine, İşçi Partisi lideri Lodewijk Asscher ‘Lloyd Hotel’de Ayaǧa Kalkış’ kitabıyla, babasının küçük bir Yahudi çocuǧu olarak güvenli bir şekilde kaçırıldıǧını anlatır.
Ve 5 Mayıs’da şehrin hemen hemen her köşesinde küçük, büyük 100’den fazla organize edilen ‘özgürlük sofraları’ artık bir gelenek haline geldi. Özgürlük sofralarının her yıl yeni bir konusu vardır. Bu yıl konu ‘Amsterdam Ailesi’. Organize edilen yemeklerde başta 4 ve 5 Mayıs işgal ve savaş anıları, hikayeleri anlatılır. Birlikte yemekler yenilir. 2019 özgürlük sofrasının konusu aile olunca, Amsterdam Belediyesi 863.000 kişinin yaşadıǧı Amsterdam’ı anlatan bir aile fotoǧrafı projesi hayata geçirdi. Fotografda, Amsterdam’ı temsil eden farklı etnik gruplara da yer verildi. En yaşlı Amsterdamlıdan, göçmen kökenlilere kadar uzanan bir kompozisyon yansıtıldı aile fotoǧrafına. Aile fotoǧrafında, 25 yılı aşan bir süreyle faaliyetlerini devam ettien Türkevi Derneǧi üyelerinede yer verildi.
Her yıl olduǧu gibi bu yıl da Amsterdam Türkevi Derneǧi Özgürlük Sofraları programında yerini aldı. Türkevi’nin bu yıl seçtiǧi konu “Komşuluk İlişkileri ve Dayanışma” oldu. Bu çerçevede, Türkevi komşuları başta olmak üzere, Türkevi gönüllülerine, komşuluk ilişkilerinin her geçen gün karmaşık bir hal alan toplumsal dayanışmada ne kadar önemli olduǧuna dikkat çekilecek. Ayrıca sofra kurma geleneǧi, bize yüzyıllarca evvel Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi tarafından tavsiye edilmiştir. Biz her vesileyle sofralar kurmaya devam edeceǧiz.
Her yıl, 4 ve 5 Mayıs anma ve özgürlük programları üzerine yazmaya gayret ediyoruz. Bu gayret, Avrupa’da popülist ve ırkçı hareketlerin gün geçtikçe güçlenmeleri göz önüne alınınca kaçınılmaz oluyor. Zira, deǧerli dostum Mustafa Yeneroǧlu’nun ifadesiyle “Azınlıklara karşı düşmanlıkla mücadelenin azınlıklara bırakılması çoǧunluk toplumunun kusurudur. İslam düşmanlıǧı ile sadece Müslümanlar mücadele ediyorsa, başarısızlıǧa mahkundurlar. Aynı şekilde Yahudi düşmanlıǧına karşı mücadele sadece Yahudilerin gündemi olmamalıdır”.