28 Şubat soruşturması yeni dalga ile kaldığı yerden devam ediyor.
Dün özellikle BÇG'nin 'istihbarat yapılanması'na yönelik bir operasyon başlatıldı. Postmodern darbenin etkili istihbaratçılarından Korg. Çetin Saner'in de aralarında bulunduğu 18 kişi gözaltına alındı.
Yeni dalgada muvazzaf bir kor, iki tüm. ve üç tug. general için karar çıkarıldı. Emekliler içinde de çok sayıda general var.
Aslına bakılırsa ortada sürpriz yok.
Çünkü soruşturma gazete ve televizyon yorumcularının çizdiği çerçeveye göre değil eldeki delillere göre ilerliyor.
Eldeki en somut kaynak ise BÇG kayıtları. Kaldı ki Genelkurmay'dan da bu konuda bütün bilgi ve belgeler ilgili savcılıkla paylaşıldı.
Fakat dünkü dalgaya bakarak şunu da söylemek mümkün:
Bundan sonraki dalgalar üst düzey kuvvet komutanlarına ve 4 yıldızlı generallere gelirse şaşmamak lazım.
Çünkü gerek eldeki deliller gerekse de sanık ifadeleri hep 'yukarıyı' işaret ediyor. Gerçi sanıklar kendilerini kurtarmak için 'emri uyguladım' diyor ama hukuk açısından bir suçun emir komuta içinde yapılması onları kurtarmaz.
Sadece suça yeni ortak bulurlar.
'Cadı avı ve intikam' söylemlerinin de bir değeri yok. Çünkü her iki söylemin de sahipleri adaletin tecellisinden çok kendi paçalarını kurtarma telaşında.
Kamuoyunda en çok tartışılan konu ise bu işin sadece askerlerle sınırlı kalıp kalmayacağı.
Başkentin havasına bakıp, kulislere kulak kabarttığımızda bu sorunun da cevabının 'hayır' olacağı söylenebilir.
Her ne kadar hükümet çevrelerinden de eski siyasilerin ismi telaffuz edilse de soruşturmanın onlara uzaması mümkün gözükmüyor. 'Bu işin koordinatörü Demirel'di türü yorumlar biraz temenniyi yansıtıyor.
Ancak soruşturma derinleştikçe iş dünyasına, medyaya ve sivil topluma uzayacaktır. Kaldı ki 28 Şubat'ta yaşananları hatırladığımızda bu da son derece normal. Diğer soruşturmalardan farklı olarak çok sayıda ismin tanıklığına başvurulacağını söyleyebiliriz.
Nitekim bugüne kadar Bülent Orakoğlu, Hasan Celal Güzel ve Meral Akşener ifade verdi. Bildiklerini anlatacak çok kişinin olduğu muhakkak.
Gelelim bu soruşturmanın nerede duracağına...
Bu sorunun cevabını sadece soruşturma makamları biliyor.
Fakat Başbakan Erdoğan katıldığı MÜSİAD Genel Kurulu'nda ipuçlarını verdi. O konuşmadaki ayrıntılar başkentin ve hükümetin kararlılığını yansıtıyor.
Medya olarak bize düşen ise kimlerin tutuklanacağı üzerine fal açmak değil sürecin hukuk çerçevesinde sürüp sürmediğini takip etmek.
Hukuka uygun olduğu sürece nereye kadar giderse gitsin herkesin lehinedir.
Polis zam istemiyor
Sanal alem hak arayışında olanlar için önemli bir platform haline geldi.
Özellikle 'bedelli lobisinin' başarısından sonra atama isteyen öğretmenler, özlük haklarında iyileştirme isteyen astsubaylar, kadro isteyen sözleşmeliler başta gazeteciler olmak üzere ilgilileri bombardımana tutuyorlar.
Bazen kabak tadı verip aynı maili binlerce kez gönderenler olsa da isyanlarında haklılık payı var.
Astsubaylara kulak vermiştik.
Nitekim astsubayların isyanına Başbakan Erdoğan'dan yanıt geldi. Başbakan ilgili bakanlara iyileştirme için talimat verdi.
Polisler de bir süredir sanal alemi ve tabii bizi ablukaya almış durumdalar.
Emniyetçiler söze 'zam istemiyoruz' diye başlıyorlar. Herkesin daha fazla para için lobi yaptığı bir dönemde 'para istemiyorum' çıkışı dikkat çekici.
Talepleri işlerini daha iyi yapabilme amacına yönelik.
Eşit işe eşit ücret olmasını savunuyorlar. 160 saat de çalışsalar, 320 saat de çalışsalar aynı maaşı alıyorlar. Taltif yönetmeliği gibi personel arasında motivasyonu kıran uygulamalar var.
Polis intiharları ile ilgili Meclis'te bir araştırma komisyonu kurulması da talepler arasında. Hırsıza, arsıza karşı yetkileri olmadığından şikayetçiler. Sendika hakkı ve bunun mutlaka yeni anayasa ile çözüme kavuşturulmasını istiyorlar.
Terör ve istihbarat gibi birimlerde çalışanlar ise dert küpü. Hayatlarını ortaya koyduklarını ama asla takdir edilmediklerini düşünüyorlar.
Üstelik sahipsiz oldukları inancındalar.
Kısacası emniyet teşkilatı 'bir dokun bin ah işit' modunda.
(Bugün gazetesinden alınmıştır)