27 Mayıs 1960 darbesi,
22 Şubat 1962 Talat Aydemir başkaldırısı,
20 Mayıs 1963 Talat Aydemir ayaklanması
12 Mart 1971 muhtırası,
12 Eylül 1980 darbesi,
28 Şubat 1997 YAŞ toplantısı kararları,
15 Temmuz 2016 kalkışması,
Bu darbelerin tümünü de fiilen içinde görev yaparak yaşamadım ama gerek radyolardan, gerekse de basından an be an takip edebilmek ve nelerin olup bittiğini anlayabilmek olanağım oldu.
Bunlara ilaveten Irak’ta General Abdulselam Arif’in 1963 yılında gerçekleştirdiği darbeyi basından takip ederken, Ahmed Hasan Bekri’nin 1968 yılında yaptığı darbeyi de fiilen Bağdat sokaklarında yaşadım.
1967 yılında gerçekleşen Araplarla İsrail arasındaki “6 gün savaşı”nı gün be gün Irak’ta Araplarla birlikte heyecanını çekerken, 1973 yılında gene Araplarla İsrail arasında yer alan Yom Kippur savaşını da basından ve Televizyondan dakika dakika takip etmek olanağım oldu.
Kıbrıs’ta da 1963 olaylarını, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’dan gönderilmiş subayların Makarios’a karşı yaptıkları darbeyi ve 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatını elde silahla başından sonuna kadar yaşadım.
Bu darbelerin ve savaşların tümü de bana farklı farklı politik, bölgesel siyaset, silahlı darbe, halk ayaklanması ve savaş yöntemleri bilgisi verdi. Zaman içinde üniversite eğitimimi, yüksek lisansımı ve doktoramı İnşaat Mühendisliği bilim dalında yaparken bu bilgileri kullanamadım ama “Uluslararası İlişkiler” dalında yüksek lisans ve Doktoramı yaparken bunların hepsinin bana kazandırdığı açık ve kapalı bilgiler ile milletvekilliğim döneminde edindiğim siyasi altyapı, rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Bey ile olan çalışmalarım, Annan Planı döneminde yaptığım görüşmecilik ve III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde bulunduğum Danışma Kurulu üyeliği, siyaset ve politika ile ilgili bilgi dağarcığımı ağzına kadar doldurdu.
15 Temmuz günü yaşanan darbe girişimi bana farklı sinyaller verdi. Aklımda birkaç komplo teorisi uçuşmaya başladı olayları Televizyon ekranlarından seyrederken ve Türkiye’nin ileri gelen siyasilerinin açıklamalarını dinlerken. Gözlerim aniden Güney Doğu Anadolu’ya ve o bölgede 1982 yılında başlayan PKK faaliyetlerine, son on yılda söz konusu bölgede yaşanan olaylara ve son yıllarda da anakentlere sıçratılan terör faaliyetlerine döndü.
Türkiye’de terörle ve PKK ile mücadele de edinilen deneyim sonrasında, gün geçtikçe, terörün önlenip azalacağına artması bana uzun zamandır çok garip geliyordu. Sanki de dışardan ve içerden senkronik bir şekilde müdahalede bulunan bir el, bir güç, bir odak TSK’nin ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin terörle mücadelede başarılı olmasını istemiyordu ve görünmez bir frene basıyordu.
Nedense 15 Temmuz darbesi sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde ve Yargı mekanizmasında yapılacak temizliğin, sanki de ‘terörle mücadeleyi temelinden değiştireceği’ inancı ve düşüncesini oluştu içimde, olayları izlerken ve geçmişte yaşananlarla harmanlarken….
Dileğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu kara geceyi demokrasi bilgeliğine çevirmesi ve yeni güzelliklere kapı aralamasıdır.
Acımız ancak öyle dinecektir.