TÜRKİYE 12 Eylül'ü gündemine almış ve o günler ile tartışma mı, yüzleşme mi, artık ne derseniz deyin, hesaplaşma benzeri bir işe hazırlanıyor...

12 Eylül'e yönelik suçlamalar ve iddialar hakkında fikir yürütecek yahut taraf olacak değilim ama 1980 darbesinin pek dikkat çekmemiş, üzerinde gereği kadar durulmamış ve hemen hemen hiç tartışılmamış bir boyutunu hatırlatacağım: Genç neslin kültürüne vurduğu darbeyi...

Gençler 1980 darbesi gelinceye kadar sokaklarda kavga eder, dövüşür, vuruşur ve maalesef birbirlerinin kanlarını da dökerlerdi ama sağcısının da, solcusunun da ortak bir tarafı vardı: Okumayı severlerdi ve okurlardı! Öğrenci sadece ders kitaplarıyla yetinmez, başka konularda da okuyup birşeyler öğrenmeye çalışırdı ve çok daha önemlisi, merak sahibiydiler!

MERAKI ÖLDÜRDÜLER!

12 Eylül, işte bunu bitirdi! Darbeciler "Gençlik okursa siyasete merak salar, sokaklara dökülüp birbirini öldürür, dolayısı ile derslerinden başka işlerle uğraşmaması gerekir" vehmi ile "apolitik nesil" yetiştirme hevesine düştü ve muvaffak oldular! Sıkıyönetim yıllarında kitap bulmak ve okumak netameli işti, akla gelen her cins kitabın suç sayılması ve sahibinin başına iş açması ihtimali vardı... Üniversiteler ise sonradan YÖK vasıtasıyla zaten kışlaya çevrildiler, öğrenciye karşı bir otorite ve baskı merakıdır aldı yürüdü, herşey "Okuma, konuşma, düşünme ve sadece sana söyleneni yap!" mantığı ile yürütüldü, öğrenci yurtları emekli subaylara teslim edilince aynı tahakküm okul dışında da devam etti...

Ve, netice: Okumayı sevmeyen, daha da önemlisi bilmeyen ve çok daha fenası, hiçbirşeyi merak etmeyen, bilgiyi sadece kulaktan almayı tercih eden ama işittiğinin doğruluğunu araştırması gerektiğinden haberdar olmayan nesiller yetişti!
Bu durumu demokrasiye geçişten sonra gelen güçlü sivil iktidarlar da farkedemediler. "Kalkınma" kavramı sadece ekonomi ve para ile sınırlı kaldı; kişilerin veya bir grubun zenginleşmesi yahut kişi başına düşen millî gelirin artması herşeyin devâsı olarak görüldü ve iktidarlar kültüre yatırım yapmadıkları için kendi gençliklerine de sahip olamadılar.

Bugünün gençleri birkaç yüz kelime ile konuşmaya ve meramını bir kısım kalıplarla ifadeye çalışıyor; okumak yerine işittiklerine ve tek bilgi kaynağı zannettiği internette gördüklerine inanıyor ama sorgulamıyor ve içlerindeki boşluğu da farkında olmadan komplo teorilerine dayanan tuhaf iddialarla dolduruyorlar.

Üstelik, bütün bunların üzerinde de her tarafı kuşatmış olan ucuz bir de magazinimiz var!

YENİ HİÇBİRŞEY YOK!

Şimdi arada bir ama cılız şekilde işitilen fikir tartışmalarına dikkat ederseniz, tarafların savundukları görüşlerin 1930'lu yahut 40'lı senelerdeki tek parti döneminde yaşamış olan eski nesillerin ortaya attıkları düşüncelerin suyunun suyundan ibaret kaldığını görürsünüz. Yarım asırdan buyana, ortaya maalesef yeni ve güçlü görüşler atılmamıştır!

Türkiye'de yayınlanan kitap sayısı, çeşitlilik bakımından şimdi 12 Eylül öncesine göre çok daha yüksektir ama kalite ve tiraj gözönüne alındığında o dönemlerin çok gerisindedir. Romanlar yüz binin üzerinde satmakta fakat eğitimli kesimin mutlaka okuması gereken ve hayat boyu istifade edilecek olan kültürü verebilecek kitapların tirajı birkaç yüzü geçmemektedir...

12 Eylül'ün başımıza hakikaten birşeyler sardığına inanıyorsak, o dönemin eseri olan bu "boş nesil" meselesini de unutmamamız ve bundan sonrası için çare düşünmemiz şarttır. Zira bu şekilde yetişmiş nesillerin devam etmesi ihtimali, 12 Eylül'ün sebep olduğuna inanılan dertlerin beteridir...

(HaberTürk gazetesinden alınmıştır)