Beden can mı sanırsınız?.. Aldanırsınız…
7 milyarıncı bebekler manşetlere yerleşmiş… öyle tatlılar ki… ama tebessüm çabuk terkediyor yüzü, terör, açlık, savaşlar, deprem, dengesi bozulmuş doğa haberleri kaplamış sayfaları… Doğumunu kutladığımız 6 milyarıncı bebek tek göz odada sefaletle mücadele ederken nasıl sevinelim yeni bebeklere bilmiyorum… Ah güzel bebek, tabii ki sen bir umut çocuğusun… Biz düzeltemezsek sen düzelt dünyayı…
Ama bir başlık var ki gazetede, içim öyle bir burkuldu ki yine… yeniden… Ülkemin kanayan en büyük yarasından biri, cehaletin kör kuyularına atılmış bir taş daha… Yıllardır o kuyulara atılan çocuklar misali… isimlerini benim koyduğum çocuklar…
“Eşim çocuğa baktı, ben sokakta oynadım…” diyor üç kuruş başlık parasına amca oğluna verildiğinde 14 yaşında olan Emine… “Babamın arkadaşı ile evlendirildim 15 yaşında, hep babam gibi gördüm” diyor Ayşe, hep korkmuş gecelerden… 70 yaşında bir adamla evlendirilen Fatma dayaktan ölüyormuş… 16 yaşında doğumda kan kaybından ölmek üzere buldukları Hatice’nin dramını ise okulda yolunu gözleyen arkadaşları anlatıyor… 10 yaşında satılmış Aysel… Üç çocukla dul kalınca, kocasının kardeşi ile evlendirilmiş… Kuma olarak… Dayak da yemiş evde, bıçak da… 11’inde gelinlik giymiş Gülden… “20 yıl oldu çıt çıkmaz bizim evde” diyor… 20 yıldır sevgi nedir bilmiyor, yemek yapıyor, bulaşık yıkıyor… 20 yıldır camdan oyun parkını seyrediyor… Vücutlarında açılan yaralar mı daha büyük içlerindeki acılar mı bilmiyoruz… Benim bildiğim o ki bu ülke her çocuk evliliğinde Van’dan daha çok sallanıyor. Ve bürokrasi de adalet de siyaset de seyrediyor!
13-14 yaşındaki henüz gelişmemiş bedenler başka cana hayat verebiliyor belki ama içi olmayan bedeni can mı sanırsınız?.. Hayatta mı sanırsınız Ayşe’yi, Fatma’yı, 12 yaşında kıyılan nikahlardan, yedikleri dayaklardan, uğradıkları tecavüzlerden, bıraktıkları okullardan, oyuncaklardan, arkadaşlardan sonra?.. Kölelik bitti mi sanırsınız? Kölelik nedir bilir misiniz?
Şehir farkı yok çocuk gelinlerin… Doğusu batısı yok bu rezilliğin… Zihinler değişmiyor ilden ile… Kötülüğün şehri yok, yolu yok… Berdel var ülkemde… töre cinayetleri, başlık parası… Hayata döneni yok satılanların… Sevgiyi, şefkati bulanı yok belli ki…
Çocuğa şiddet bir adım önünde kadına şiddetin, savaşların, terörün… Çocuk kaçamaz… O kadar küçüktür ki elleri, siper edemez… Belden çıkarılıp şaklatılan kemere, boğaza dayanan bıçağa, yüzüne yaklaşırken burnunu kıracağını, dudağını patlatacağını bildiği, sadece gözlerini kapatabildiği o koskoca ele dur diyemez. Ne bıçağı vardır çekecek ne bir ev vardır kaçıp gidecek. Maldır bedeni… Canı beden sananlar bedel koymuştur. Kimi iki inektir, kimi üç beş kilo altın, kimi toprak, kimiyse atılacak bir yüktür, sofradan eksiltilecek bir boğaz…
Kaçıp gidebileni kucaklayan evler de vardır… Büyük amcalar gelir gider aralıksız… acı aynıdır… Kapılar aynı odalara açılır hep… itemeyeceği kadar ağır kapılar… Mal el değiştirip durur daha büyük evlerde… Bedeni büyür Ayşe’lerin, Fatma’ların, canları büyümez.
Yine onandı Türkiye’nin hukuka girmiş, engizisyondan kalma köhne zihinlerinin adaleti. Biz utançtan yerin dibine girdik, yazdıkça ayrı utandık her seferinde düşündükçe ayrı… adamlar kendi kızlarından, karılarından bile utanmadı… Erkek olmak ne hukuk dinledi ne eğitim ne mevkii… Bence kadın hakimlere verilmeli tecavüz davaları… Ve en ağır cezalar, tecavüze de çocuklarını satanlara da… N.Ç. davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yola çıktı ama N.Ç. yaşıyor mu soran yok… “Ne Çe” kimdir merak eden de yok… Adına, bedenine, eğitimine, ailesine, bir eşe, bir çocuğa kavuştu mu sonunda, hangi dünyaya sığındı bilen yok. Ne Çe’lerin, Ayşe’lerin dünyasında kimbilir gökyüzü ne renk, çiçek nasıl kokuyor?..
Van’ın yaraları sarılır… binaları yapılır… İstanbul da yapılır yeniden, İzmir de Kars da… terör de biter bir gün, anayasa da yapılır, o parti gider bu parti gelir, maaş artar, prim eksilir, sabah güneş doğar, akşam ay çıkar ardından, yuvarlanır gideriz… Sıcağa söyleniriz, derken kış bastırır, camdan seyrederiz… Kurtaramıyorsak çocuklarımızı cehalet kuyularından, buldozer bedenlerin altına canlarını biz atıyorsak ellerimizle, hukukumuzla, töremizle, bizim de yok canımız demektir bu bedenlerde… 10 yaşında duvak taktıklarımızın yüzüne bakabiliyorsak, 12 yaşında satılanları suçlayıp, satın alanı salıyorsak, üstüne bir de ‘kızın rızası var’ diyen hakim ‘ne yapalım canım kanunlar böyle’ diyebiliyorsa… insanız diye, boşa yaşar gideriz…