12 Eylül’de işkencelerden geçmiş, hapislerde yatmış, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış, eza ve cefanın en hakikisini çekmiş, sürülmüş, süründürülmüş, yurtdışına kaçmak zorunda kalmış, işi elinden alınmış insanlara...
Gerçekten mutlu değiller.
Müdahil falan oluyorlar ama “yaşasın” demiyorlar, “çok şükür” demiyorlar, “Allah razı olsun” demiyorlar, “bugünü de gördük” demiyorlar.
Neden?
Neden zalim yargılanırken mazlum sevinmiyor?
Neden zalim yargılanırken mazlum havalara uçmuyor?
Zalime zalimlik günlerinde yardakçılık yapanlar bile “çok şükür, bugünleri de gördük” falan diyerek zil takıp oynarlarken zalimin demir yumruğunu tepesine yemiş olan mazlum neden bu denli ihtiyatlı?
Ne ihtiyatı?
Neden bu denli karamsar?
* * *
Galiba şunlardan dolayı:
- Darbe yargılanırken... Sıkıyönetim mahkemelerini andıran mahkemeler eliyle ortama korku salınıyor ya...
- Darbe yargılanırken... Bilim insanları, yazarlar KCK iddianamesi’nin içinde “yatakçı / elebaşı” diye nitelendiriliyor ya...
- Darbe yargılanırken... Kürt sorununa darbeli günlerdekine benzer çözümler aranıyor ya...
- Darbe yargılanırken... Darbenin oluşturduğu kurumlar sapasağlam ortada duruyor ya...
- Darbe yargılanırken... Cezaevlerinden gözyaşlarıyla ıslanmış mektuplar geliyor ya...
- Darbe yargılanırken... Özgürlük rüzgârları, tahammülsüzlük girdaplarında boğuluyor ya...
- Darbe yargılanırken... Tıpkı darbe günlerinde olduğu gibi iftiralar, kara çalmalar, tehditler gırla gidiyor ya...
- Darbe yargılanırken... Tazyikli su, biber gazı ve cop üçlüsü egemenliğini koruyor ya...
- Darbe yargılanırken... Söz söyleyenin terörist olarak ilan edilme ihtimalinde bir düşüş kaydedilmiyor ya...
- Darbe yargılanırken... Özel Yetkili Mahkemeler yaklaşık 90 bin kişiyi “örgüt üyeliği”nden yargılıyor ya...
İşte bu tablo ürkütüyor 12 Eylül’ün mazlumlarını...
İşte bu tablo nedeniyle mutlu olamıyorlar.
* * *
- Mutlu olamıyorlar çünkü: “Darbecileri yargılıyoruz” diye atılan havaların, çekilen nutukların, toplanan puanların, kazanılan oyların, bu tabloyu daha da kuvvetlendireceğinden adları gibi eminler.
- Mutlu olamıyorlar çünkü: “Darbecileri yargılıyoruz” diye atılan havalar ve kazanılan puanlar sayesinde daha da kibirli olacaklarını, daha da tahammülsüz olacaklarını, daha da uzlaşmaz olacaklarını biliyorlar.
- Mutlu olamıyorlar çünkü: Darbenin değil, Kenan Evren’in yargılandığını, fakat bunun “12 Eylül’le esaslı bir hesaplaşma” gibi sunulduğunu, 12 Eylül zihniyetinin dimdik olmasa bile yıkılmayıp ayakta kaldığını görüyorlar.
- Mutlu olamıyorlar çünkü: Darbe yargılamalarının toplumun tüm kesimlerinde bir ferahlama, bir esenlik, bir özgürlük rüzgârı estirmesi gerektiğinin, oysa Kenan Evren’in yargılanmasının böyle bir rüzgâr estirmediğinin farkındalar.
Kısacası...
Elden ayaktan düşmüş iki yaşlı darbecinin yargılanmasından elde edilen gücün sağladığı ve sağlayacağı özgüvenden korkuyorlar.
O özgüvenin, kafalarına bir yumruk gibi ineceğini düşünüyorlar. Son dönemde ardı ardına yumrukların kimlerin tepelerine indiği göz önünde bulundurulursa...
Pek de haksız sayılmazlar hani...
Günlerin tortusu
- Bu bir Bülent Arınç demecidir: “Bir ihaleye girerken bir milyar doları cebinden çıkaran bir insan, kendi televizyonunda ve gazetesinde çalışanların hakkını vermiyor”. Bu tür patronlara karşı hayırlı duygular beslemediğim için bayıldım demece... Ama bu vesileyle bir noktaya dikkat çekmeme izin verin lütfen: Gün geçtikçe Bülent Arınç demeçlerinin çok yönlüleştiğini siz de fark ediyor musunuz? Bir Arınç demecine bayılırken, bir başka Arınç demecinden nefret ediyor olmak... Tuhaf bir duygu vesselam...
- Geçen gece Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki türkü barları dolaştım. Gözlemim şudur: Türkü barlarda Ahmet Kaya modası almış başını gitmiş. Her türkü bardan bir Ahmet Kaya şarkısı yükseliyordu.
- Ferzan Özpetek filmleriyle başım zaten hoş değildi. Son filmiyle aram iyice açıldı. Oflaya puflaya seyrettim filmi... Öyle pişman oldum ki... Cem Yılmaz’dan isteyeceğim bilet parasını...
- Arkadaşlarımı sınıflandırdım. Şöyle bir tablo çıktı ortaya: Yüzde 26’sı “gelişmelerden pek de hoşnut olmayan İslamcılar”, yüzde 4’ü “insanların konuşarak anlaşabileceğini düşünen ülkücüler”, yüzde 24’ü “gelişmelerden pek hoşnut olan kalender meşrep iktidar yanlıları”, yüzde 16’sı “gelişmeleri kaygıyla izleyen pesimist liberal solcular”, yüzde 8’i “dinsel hiçbir yönelimleri olmadıkları halde iktidarı öven eyyamcılar”, yüzde 9’u “Kürt sorunu” dışında sorun tanımayan aktivistler... Geriye kalanlar ise şunlar: Diyetçiler, lümpenler, aşırı kaygılı Kemalistler, gündelik yaşam şikâyetçileri, sürekli tatil planı yaparak mutlu olanlar vs...
Şengör: Evren lehine müdahil olmak istiyorum
Hepimiz milletçe Kenan Evren aleyhine müdahil olmaya çalışırken, ünlü bilim adamı Celâl Şengör’den aykırı bir yaklaşım...
Şengör Hoca “ben de müdahil olmak istiyorum ama aleyhe değil lehe” diyor.
Madem “tek ses” istemiyoruz, o halde bu sese de yer verelim.
Celâl Şengör’ün mektubunu biraz kısaltarak yayınlıyorum:
* * *
Sevgili Ahmet Bey...
Ben de 12 Eylül davasına katkıda bulunmak istiyorum ama Sayın Kenan Evren ve Sayın Tahsin Şahinkaya lehine şahitlik yapmak için!
Bunun sebebi 12 Eylül darbesinin olduğu gün hissettiğim büyük sevinç ve rahatlama hissidir. Bunu yurttaşlarımızın ne kadar büyük bir kesimiyle paylaştığımı o gün sokağa çıkma yasağı öğle vakti kaldırılınca, iki yabancı dostumla Boğaziçi’ne yaptığım bir gezide görmüştüm. O yabancı dostlarım gördükleri bayram havasının bir darbe akabinde olmasına hayret etmişlerdi.
İstanbul’da neredeyse gündelik 20 kişinin öldürüldüğünü nasıl unuttuk? Okullarımızın kapılarında jandarmanın nöbet tutmak zorunda kaldığı günleri nasıl unuttuk? Coşmuş enflasyonu nasıl unuttuk? Bir cenazede bile birbirlerine arkalarını dönen politik liderlerimizi nasıl unuttuk?
Evet, darbe yapıldı. Ama sonra demokratik bir şekilde bize soruldu “beğendiniz mi?” diye. Milletimizin yüzde 92’si serbestçe verdikleri oylarla “aman çok şükür, ne iyi ettiniz, yaptıklarınızı da pek beğendik” demedi mi?
Şimdi Evren ve Şahinkaya yargılanırken onların yaptıklarını oylarımızla tasvip eden biz, milletimizin yüzde 92’si yargılanmış olmayacak mı? Üstelik darbeden sonra yapılan her fena işi darbeyi yapanlara atfetmek insaflı mıdır?
Ben milletime ikiyüzlülüğü yakıştıramıyorum. Bu yazıyı yazma arzumun temel nedeni zaten odur.
‘Hayır’ oyu verenler yüzsüzlük mü yapıyor?
Başbakan Erdoğan diyor ki:
“Referandumda ‘hayır’ oyu verenler ne yüzle Kenan Evren’in yargılanmasına müdahil oluyorlar.”
Gerçekten de ortada Başbakan’ın sorusunun ima ettiği türden bir “yüzsüzlük” var mı?
* * *
Cevap veremiyorum, çünkü soru yanlış.
Yanlış, çünkü...
“Hayır” oyu verenler, “aman Kenan Evren’e dokunulmasın, aman 12 Eylül yargılanmasın” diye hayır oyu vermediler.
“Hayır”cıların temel itiraz noktası şuydu:
“Yargıda yapılan yeni düzenlemelerle siyaset yargıyı kuşatacak”.
Ancak hükümet, “12 Eylül maddesi” ile “yargıdaki düzenlemeleri” aynı paket içinde oylattı.
Bunun anlamı şuydu:
Ya hepsine evet dersiniz ya da hepsine hayır.
Böylece...
Yargıdaki düzenlemelere “hayır” diyenlere, 12 Eylül maddesine “evet” deme şansı verilmedi.
Dolayısıyla “hangi yüzle müdahil oluyorsunuz?” sorusu, baştan yanlış kurgulanmış bir sorudur.
Yanlış sorulara da doğru cevaplar verilemez.
* * *
Gelelim “hayır” oyu verenlerin “yargı” ile kaygılarının haklı çıkıp çıkmadığına...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ne dedi?
Şunu dedi:
“Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.”
Demek ki neymiş?
Dün yargının siyaseti kuşatması söz konusu iken bugün de siyasetin yargıyı kuşatması söz konusuymuş.
Bunu diyen kim?
Dünün yargı sisteminin siyaseti kuşattığına inanan ve demokratlığından kuşku duyulmayan bir isim...
Bu kadar...
Başka sorum yok, tanık sizin.
(Hürriyet)