AB bankacılık kuralları çok uzun yıllardır biliniyor ve uygulanıyor. Geçtiğimiz yaklaşık yirmi yıldır Basel 1-2-3 adı altında çok önemli bankacılık ölçekleri içeren yasalar çıktı. Bunlara başka yasalar da eklemek mümkün. Ancak önemli olan çok sayıda yasa yapmak değil, yapılan yasaları uygulamak! Bilindiği gibi AB üyesi ülkelerin sayısı son yirmi yılda çok artış gösterdi. Her aday ülke AB üyesi olmadan önce bekleme salonunda ödevlerini yaptı, çok farklı açılardan bu ödevler kontrol edilerek eğer varsa noksanlar ve yanlışlar tamamlanıp giderildi. Sonunda günü gelip denetlemesi sona eren, “başarılı” karne almışsa yeni kulüp üyesi olarak ilan edildi. Ayrıca denetlemeler normal üyelik sürecinde de AB müktesebatı gereği belirli aralıklarla devam etti. Ancak normal süreçteki denetçiler üye ülkelerin kendi elemanları ve bu yöntem genel olarak tüm üye ülkeler için geçerli. Denetçileriniz uygun gördükleri verileri merkezi otoriteye bildirerek hesapları yönetirseler, gerçeklerle oynanmış sayıların arası gittikçe açılır. Nereye kadar? Suni olarak şişen balon patlayıncaya kadar. Kimi ülkeler bu şişkinliğe boş arazilere diktikleri süpürgelere sardıkları bezlerle yarattıkları zeytin ağaçları tarlası  görüntüsüyle aldıkları yardımlarla sebep olurlar. Bir başkasıda  Ural dağlarının gerisinden gelen güneşe hasret insanların valizleriyle getirdiği döviz denilen eşyalarının bankalarda yarattığı suni bolluk ile sebep olur.


Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bankacılık konusundaki hünerlerini geçtiğimiz aylara kadar sürdürmeyi başardı. Önce Orta Doğunun savaştan bunalan şirketlerini transfer ederek komisyonları ve verdiği servis hizmetleriyle gelirini artırdı. Daha sonra Orta Avrupadaki savaşta yasaklanan silah ticaretine ve para transferine bir şekilde karışarak gelirlerini artırdı. Son yıllarda da güneşe hasret Rus iş insanlarının varlıklarının deposu olma görevini başarılı bir şekilde üstlendi. 2004 yılından sonra AB üyesi olan Güney Kıbrıs’ın bankacılık faaliyetleri normal denetleme kurallarına bağlı olarak yapılmış olsaydı, çok yıllar önce “Kara Para” temizlik merkezi olarak tescil edilmesi gerekirdi. Ancak AB nin büyük ağabeyleri işler yolunda gittiği müddetçe sorunları görmezden geliyorlar. Oysa, çok sıkı ve devamlı denetlenen bankacılık kuralları uygulayan Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs’ın onda biri kadar yanlışlık yapsaydı değil gözetim altına alınmak zannederim Jüpitere sürgüne gönderilirdi.


Bugün Güney Kıbrıs tam bir bankacılık kaosu içerisinde. Paranızla rezil oluyorsunuz diyorlar. Bir ülke düşünün ki yönetim bankadaki paranızın ciddi bir bölümüne tek taraflı olarak el koyuyor ve kalanını da size vermiyor. Temel ihtiyaçlarınız için hergün vereceği küçük cep harçlıkları ile durumu idare etmenizi istiyor. AB, vatandaşlarının mutlu yaşaması için yasalar oluşturan bir ortaklık olup denetlemelerini bu insanların mutluluğu bozulmasın diye çok sert kurallara bağlı olarak yapmaktadır. Sonuç ortada! Yaşadığımız dünyada bugüne kadar hiçbir ülkede  böyle bir uygulama yapılmadı, belki de hiç kimsenin aklına bile gelmedi. Yönetim tarafından (AB) bankalardaki mevduatların bir kısmına el konulması gibi bir uygulama söz konusu olduğuna göre belki de değerlendirme penceresini değiştirmek gerekecek.


Güney Kıbrıs son çeyrek yüzyılda bilinmeyenlerle dolu büyük gelirlere sahip oldu ve doğal olarak vatandaşlarıda kendilerine düşen payı almayı ihmal etmediler. Dolu valizlerle güneşlenmeye gelen misafirler ev sahibi olmak için yine büyük ödemeler yaparken Rum komşularımız yine üzerlerine düşen payı aldılar. İlaveten Anavatanlarındaki bankalara yatırdıkları mevduatlar buhar olunca, sonunda vatandaş zengin devlet fakir hale geldi. Bu durumda demokrasilerde çözüm çok kolay bulunuyor! Bunca yıldır aslında yasal olarak olmaması gereken bir zenginliğe ulaşan Kıbrıs’lı Rumlar sisteme katkı paylarını ödüyorlar. Diğer taraftan “temizlenmek için getirilen dolu valizler” yüzde kırk civarında “gelir vergisi” ödeyerek batıya geçiş izni sağlıyorlar. Bunun sonucunda Güney Kıbrıs bankalarından varlık çıkışı olurmu? Adı belli “olmayan” bu para idaresi son bulup liberal ekonomiye dönüldüğünde kalan mevduatların önemli bir kısmı başka ülkelere doğru yola çıkacaktır. Görüldüğü gibi hormonlu büyümeler sağlıklı değildir. Gelin bizim gibi organik büyüyün, hacim küçük olsada kökleriniz sağlam olur. Yakında; “Yeşilhat Tüzüğü” gelecekteki sınırımı işaret ediyordu?