Kıtalararası uçuşun en zor tarafı vücudunuzun size itaat etmemesi.

Herkesin ayakta olduğu saatte uyumak, herkesin uykuya çekildiği anda da uyumamak için direniyor.

Manhattan'da jet lag vaziyette Amerikan televizyonlarını izliyorum.

Ülkenin gündemi tamamen Libya olayları. Amerika adeta ikinci bir 11 Eylül yaşıyor. Medyaya yansıyan görüntüler Kaddafi'yi hatırlatıyor. 1979'dan bu yana ilk kez bir ABD büyükelçisi öldürüldü sonuçta.

Amerikan medyasında ilk dikkatimi çeken şu oldu: Tüm kanallar bütün imkanları ile bu olayın üzerinde. Görüntüler yayınlanıyor, analistler saatler boyu konuşuyorlar. Bu olayın dünya siyaseti üzerindeki etkileri, muhtemel senaryolar uzun uzun değerlendiriliyor.

Sosyal medyada gündem bu.

Bütün dünyayı ayağa kaldıran şey, İslam düşmanlığı tescilli birinin yaptığı film. Adı 'The Innocence of Muslims.'

Filmi yapanların derdi tamamen provokasyon. Açıkça İslam dini ve peygamberi ile dalga geçiliyor.

Youtube'a yüklenen bölümleri bu yazıyı yazdığım saatte 100 binden fazla izlenmişti. Birkaç bölüm halinde sosyal medyaya yüklenmiş.

Açıkçası yapılana film demek mümkün değil.

Resmen provokasyon. Zaten işin arkasında da Terry Jones diye tanıdık biri var. Daha önce kilisenin önünde Kur'an yakma günü yapacağını söyleyen vaiz.

O provokasyon Obama'nın müdahalesi ile engellenmişti ama bu kez sosyal medya üzerinden başka bir provokasyona imza attı.

İslamofobi kurumsallaştı

Filmi kendini yönetmen sanan İsrailli birine çektiriyor. Çıkan olaylar üzerine de 'amaçlarına ulaştıklarını' söyleyecek kadar pervasızlar.

Olayın bir din savaşı çıkarmaya yönelik olduğu aşikâr. Maalesef sosyal medya üzerinden de film denen ucube hızla yayılıyor. Ben yazıyı bitirinceye kadar birkaç bin kez daha izlenmişti.

Sadece bu olay bile önümüzdeki dönemin ana gündemini bize hatırlatmış oldu. Batı dünyasında İslamofobi giderek tırmanıyor ve maalesef artık kurumsallaşıyor.

Yani en tehlikeli aşamaya geçiyor.

Hatırlanacağı gibi bu tip provokatif hareketler önce karikatür krizi ile başladı. Karikatürleri çizenler de onun üzerine siyaset bina edenler de biliyordu ki bu hareket fikir özgürlüğü filan değildi.

İslamofobi'nin ikinci aşaması yani kurumsallaşması Avrupa'da oldu. İsviçre'deki minare yasağı referandumu 'demokrasi' adı altında İslamofobi'yi kurumsallaştırdı. Görünüşte 'ne kadar da demokrat' olduğunu kanıtlamak isteyen aklı evveller temel özgürlük alanlarını peçe yasağı gibi uygulamalarla resmen kurumsallaştırdılar.

Bilin bakalım düşman kim

Şimdi ise en tehlikeli safhaya girildi.

Artık sünnet ya da kıyafet yasağı gibi uygulamalarla anayasalara giriyor. Özgürlük ya da demokrasi diyerekten resmen bir nefret suçu işleniyor.

Amerika'da yapılan film provokasyonu işte bu açıdan kendi gücünün ötesinde anlamlar içeriyor. İslamofobi artık kurumsallaşıp kanunlaşırken hiç kimsenin kabul edemeyeceği kadar ağır hakaretler içeren bir film yayına sokuluyor.

Yaklaşık bir ay önce İKÖ Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu ile bu konuda sohbet etmiştik. Henüz ortada bu tip bir provokasyon yoktu ama İhsanoğlu'nun gelecek adına en büyük endişelerinden birinin 'kurumsallaşan İslamofobi' olduğunu söylemişti.

Yükselen bu dalgaya karşı da herkesin ortak hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Aklıselim herkes film adı altında youtube'a yüklenen şeyi kabul edemez. Zaten Obama da bu yönde açıklamalar yaptı.

Fakat bu konu birkaç açıklama ile geçiştirilemeyecek kadar önemli.

Amerikan kanalları arasında gezerken rastladığım tablo tam işin bam teline dokunuyor. Haber kanallarında Libya ve film üzerine tartışmalar varken daha önce hiç rastlamadığım bir reailty show kanalı silahları tanıtıyordu.

Bildiğiniz uzun namlulu silahları sivillere satmaya yönelik bir program.

Albenisi yüksek bir tarzı var. Müşterilerini mağazadan alan satıcı onları şehir dışında bir atış alanına götürüyor.

Karşıda derme çatma binalar ve maketler var. Bilin bakalım düşman kim?

'Müslüman teröristler...'

Hadise 'birkaç manyağın işi' denilemeyecek kadar ciddi bir iş. Galiba yeni dünya savaşlarının fitilini de sosyal medya ateşleyecek.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)