Talat Sabri twiter ve facebook dünyasında fenomen olmuş birisiydi. Hukuki, siyasi, politik, ekonomik, kültürel tüm öngörüleri, uyarıları, bildirileri gerçekleşen efsane bir adamdı. Ama kimdi? Erkek mi? Kadın mı? Genç mi? Yaşlı mı? Nerede, hangi ülkede yaşıyor? Eğitimi ve görevi nedir? Neden yazıyor? Bunlardan hiç kimsenin haberi yoktu. Belki de birkaç kişilik bilgisayar korsanı gruptu. Bunları hiç kimse bilmiyordu. Her şeyi bilen Talat Sabri sadece yayıncıların korktuğu Romanı bilmiyordu. Ama romanın peşindeydi. Birde Resneli Niyazi olarak bilinen efsane bir İnternet yazarı daha vardı. Cesur kalem bir adamdı. Askerlere ve terörle mücadele eden özel harekatçı polislere çok saygı duyan, şehit ve gazi ailelerine içi sızlayan bir adamdı. Mustafa Kemal Atatürk’e ve ilkelerine hayrandı. Bu adamda yayıncıların korktuğu romanın peşindeydi. Talat Sabri 19 mayısta twiter hesabından şunları yazıyordu
‘’ İki tabancası varmış! Yüzlerce mermisi varmış! Son mermisini harcamadan ve cesedini çiğnetmeden kimse uğruna ölmek istediği yüce patronuna dokunamazmış! Bu adamı izleyin! Günün birinde polislerin arasında, başı önde bir ekip arabasına bindirilecektir ve yargı önüne çıkartılacaktır. Bu adamın kim olduğunu yazmayacağım. Çünkü kötüleri herkes bilir. Ama iyileri hiç kimse bilmez’’
Resneli Niyazi ise aynı gün
‘’ Gerçekleri yazmaktan korkuyor muyum? Ürktüm mü? Kesinlikle hayır! Sadece gerçekler artık beni iğrendiriyor. Sağına dön ve bak pislik, rezalet, solunda düşmanlık, kin, nefret var. Arkandan hırsızlık, yolsuzluk, yalan, dolan, talan geliyor. Önünde terör, uyuşturucu tacirleri, silah mafyası, harp dörtnala koşuyor. Yani cehennemin tam ortasındayız. Cehennemdeki bir günahkar neyi hayal eder. Elbette cehennem çukurundan ve zebanilerden kurtulup cennete girmeyi hayal eder! Anlatmak istediğim aynen budur. Böyle yapmakla gerçeklere sırtımızı dönmüş, gerçeklere gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatmış mı oluyoruz? Evet! Böyle oluyoruz! Çünkü bu can, bu ruh, bu gözler, bu kulaklar, bu gözler bu kadar pisliği, böylesine rezaleti, bu kadar hainliği, bunca soytarılığı sırtlayacak, omuzlayacak kadar sağlam değil. Çünkü normal insanoğlunun fıtratı bu denli cibilliyetsizliğe, bu ölçüdeki sinsiliğe ve kötülüğe tahammül edecek kapasitede değil! Üstelik gerçekleri yazmaya gerek var mı artık? Gözlerimiz yeterince görmüyor mu? Kulaklarımız yeterince işitmiyor mu? Kuş kadar beynimiz, karga kadar aklımız da mı yok? Televizyonda haberde mi izlemiyoruz? İşte bu yüzden iyi bir şeyler aramak, bulmak ve eğer bulamıyorsak uydurmak zorundayız! Yoksa mantıklarımız kanser olacak! Akıllarımız heba , kalplerimiz ziyan olacak! Vicdanlarımız viraneye, ruhlarımız harabeye dönecek!
İyi, kötü, doğru, yanlış, gülümseten, ağlatan şeyler aslında görecelidir. Kişinin beklentilerine göre değişir. Mesela uyuşturucu, bonzai kullanımı ve satışlarında patlama olursa eğer, bizim içimiz kan ağlar, sıradan insanlar paniğe kapılır ama uyuşturucu mafyaları ve finansını uyuşturucudan sağlayan malum terör örgütleri için bu bayram demektir. İhtiyar adamın iki kızı varmış hani. Birisinin kocası çömlekçi, diğerinin kocası çiftçiymiş. İkisini de ziyarete gitmiş. Kocası çömlekçi olan babasına güneş açması için dua etmesini, kocası çiftçi olan ise babasına yağmur yağması için dua etmesini istemiş. Bunu gibi işte! Bölücüler, hainler, psikopatlar, ırkçılar, dinciler, mezhepçiler için her türlü kaos, işkence, zulüm, ölüm, kan ,düşmanlık, kin, nefret hoş ve güzel bir şeydir. Ama bizler için dostluk, barış, sevgi, kardeşlik hoş ve güzel bir şeydir. Galatasaraylılar için Galatasaray, Fenerbahçeliler için Fenerbahçe, Beşiktaşlılar için Beşiktaş, Trabzonsporlar için Trabzonspor günahı ile, sevabı ile vazgeçilemeyecek spor kulüplerdir. En uygun din Müslümanlar için İslam dini, Hıristiyanlar için Hristiyanlık, Museviler için Yahudilik, Hintliler için Buda dinidir. Dinsizler için din yoktur. Bir de dinlerin kendi içinde mezhepler vardır, bir mezhep yanlıları diğer mezhep yanlılarını düşman görürler.
İşte bunun için sadece kendimizi değil, herkesi, hatta şeytanı bile gülümsetecek bir şeyler bulmalıyız ki, şeytan gülmekten çatlasın veya neşesini bulup kötülüklere tövbe etsin. Mafya ,terörist bile insafa gelsin yazdıklarımızdan. Çünkü ister bombala, ister köküne kibrit çak, istersen roket yağmuruna tut bitmiyorlar işte! O kadar polis, bu kadar asker bitiremiyor işte! Kim bilir belki de kapitalist, komünist hayatların iplerini elinde tutan siyasetçiler bunun böyle olmasını istiyorlardır ve böylece belki de toplumlar zaptı rapta bu şekilde alınabiliyorlardır.
Kötü, iyi, güzel, çirkin, doğru, yanlış nedir? Artık bu kavramlar birbirine girmiş, birbirine kaynaşmış şekildedir. Yani tüm kavramlar ucube oldu, yani tüm bildiklerimiz Hilkat garibesi oldu. Yoksa yıllardır şeytana hizmet edenlerin uyguladıkları psikolojik harpler, kara kampanyalar, gri propagandalar hedef kitleleri tam isabet vurdu mu? Bence vurdu! Hedef kitlelerin, yani bizlerin ruhları, vicdanları, inançları, doğru bildikleri ateşe verildi, yakıldı, yıkıldı, çöpe atıldı. Bu kavramları tekrar kurtaramaz mıyız? Hayır kurtaramayız! Yasal silahlı güçlerin teröristlerle müttefik olmaya çalıştığı, meleklerin şeytanlarla kucaklaştığı bu dönemde hiçbir şeyi kurtaramayız! Eğer kurtarmaya kalkışırsak hepimiz, aklını sıyırıp sahte bir trafik polisi üniformasını bir yerden bulup tüm arabalara düdük öttüren ve gayet ciddi tüm şoförlere sert komutlar veren ve bunu yaparken bağıran zavallının durumuna düşeriz! Veya düşürürler! Şeytan çok güçlü artık! Şeytan gücünün doruğunda! Şeytan enerjisinin zirve noktasında! Çünkü ırk, dil, din, mezhep bezirganlarının hepsi, bu dünyada biraz pohpohlamak, biraz şımartılmak için şeytana ruhlarını satmışlar. Yeryüzünü kibir sarmış! Solucanların, salyangozların, yılanların, kargaların, kurbağaların bile egoları şişmiş!
Kesinlikle iyi bir şeyler bulmak zorundayız! Hepimize bir şok lazım! ‘’makalesini yayınlamıştı. Resneli Niyazi özellikle Türkiye dışındaki Türk ajanlarının takip ettikleri bir yazardı. Çünkü küresel yalanlara, global sahtekarlıklara inat hala milli duygularla yazıyordu ve ırkçılığa inat, dinciliğe ve mezhepçiliğe inat, hümanist bir adamdı. Hepimiz Adem ile Havva’nın çocuklarıyız. Hepimiz birbirimizi çok sevelim ama önce kendi milletimizi, kendi evlatlarımızı biraz daha çok sevelim felsefesinde bir adamdı.
SAT yüzbaşı Alper Çelikpençe ve Türkmenistanlı komiser Ayperi Taşoğuzova İzmir’de, Konak subay Orduevinde buluşmuşlardı.
-Resneli Niyazi Aga yine döktürmüş Alper!
-Evet Ayperi! Bazen düşünüyorum da, acaba yayıncıların korktuğu roman diye ortalıkta dolaşan bu cadı efsanesi, uzaylıların uçan dairesi gibi fantastik laflar Resneli Niyazi Aganın yazdığı bir kitap mıdır?
-Yok ya! Niyazi Aga böyle şeylere tenezzül etmez! Böyle bir şişirme reklamı yapsa yapsa Talat Sabri yapar! Zaten yayıncıların korktuğu roman denilen her neyse, bana göre kesinlikle roman veya kitap değil!
SAT Yüzbaşı Alper Tunga Çelikpençe ve Aşkabatlı komiser Ayperi Taşoğuzova orduevi yemek salonunda akşam yemeğindeydiler.
Alper Tunga ile Ayperi’nin dostlukları eskiydi ve acıları ortaktı
(Devam edeceğiz)