Her şeyi çok iyi planlamıştık. Tam iki gün boyunca bunukonuştuk. Dört arkadaş, Yeşim, Barış, Manolis ve ben sabah sekiz buçuk vapurunabinip Büyükada’ya gidecek, önce bisiklet kiralayıp bisiklet binecek, sonra belediyetamamen kaldırmadan- biraz faytonla gezinecek, sonra da paten kayacaktık...Bütün bunlardan sonra da bir yemek yiyip günümüzü taçlandıracaktık... Spordansonra hak edilmiş bir yemek gibisi var mıdır? Yoktur. Tamam mı? Tamam.Vazgeçenin kaşığı kırılsın mı? Kırılsın!

Sekiz buçuk vapuruna elbette yetişmemiz mümkün değildi zirasekiz buçukta daha yataktan çıkmamıştık. Bana kalsa öğlenden önce hareketetmezdim ama Allahtan “çift çifte” diye bir arkadaşlık kurumu var. Yeşim’leBarış’a ayıp olmasın, onları daha fazla bekletmeyelim diye hızla hazırlandık.Tamam, zamanlamada planı tutturamamıştık ama “sporla geçen bir hafta sonu”,“paten kaymak suretiyle bacaklarımda oluşan tatlı bir yorgunluk ağrısı”,“Bisiklet yüzünden popomda meydana gelen morluk” idealimden ve umudumdan henüzvazgeçmemiştim.

Dokuz gibi evden çıkarken sevgilim olacak hergele,patenlerin çok ağır olduğundan şikâyet etmeye başladı. “Ya bunlar da ne kadarağırmış... Vapurda falan hep taşıyacağız... Yürüyüş yapmaya kalksak yük olacak...Gel ada sporumuzu bisikletle sınırlayalım. Söz veriyorum pazar günü bütün günpaten kayacağız...”

Söz ettiği şeyler paten değil de kayak sanki. “Peki” dedim.Listeden silinen ilk madde paten oldu. Dokuz buçuk vapuruna yetişip geçtik adaya. Ah! Ne güzel biryer şu Büyükada! Her seferinde, yaz kış fark etmiyor, kendimden geçiyorum.İstanbul’da mahvetmeyi beceremediğimiz tek yer şu adalar.

“A bak burada kiralıyorlar bisiklet!” derken ben, baktımbizimkiler pıtır pıtır fayton kuyruğuna geçmiş bile! Güneş tepeye çıkmadan dolaşalımmış adayı...

E hadi buna da peki...

Bir saat sonra yine merkezdeydik. Saat bir. Bisiklet içinideal zaman!

Peki önce yemek yesek daha iyi olmaz mıydı?

Olurdu elbette, olmaz mıydı! Mutlu denen obur, yemeği nezaman reddetmiştir?!

Fakat yemekle beraber çok şahane bir şey de yaptık! Öğlen rakısı...

Türk ve Rum halklarını bitiren şey...

Sonrası gelebilir mi?

Gelemedi elbette...

***

Şunu anladım: Sporcu ruhu başka bir şey. Geninde ya vardı yayoktur. Tüm planlar güneş, gevezelik ve rakıyla altüst oluyor, olabiliyor... Bir kez daha spor yapabilen insanları takdir ettim. Hakikatenzoru başarıyorlar.

*****

Tarım İlaçları eczanelerde BİLE satılacak!

Benim gibi bir avuç insan “tarım ilaçları sonumuzu getirecek”diye yırtına dursun, Tarım Bakanlığı dün itibariyle çılgın bir kararlaeczanelerde tarım ilacı satışına onay verdi. Aşağıda bununla ilgili ZiraatMühendisleri Odasının bir yazısı var. Kamuoyunu bilgilendirmek isterim...

“Avrupa’da yasaklanmış bulunan bazı zirai mücadele ilacıaktif maddeleri halen Türkiye‘de ruhsatlı olarak satılırken, sahte ve kaçakilaç satışının önüne geçilemezken, kalıntı sorunu nedeniyle ihraç edilenürünler gümrük kapılarından dönerken, tüketici ve halk sağlığı ağır bir tehditaltında iken; bu sorunları çözmek yerine, sıkıntıları daha da artıracakşekilde, bitki koruma ürünlerinin eczanelerde, konu uzmanı olmayan eczacılartarafından satılmasına izin veren bir düzenleme yapılmıştır.

En tehlikeli kimyasallar olan tarım ilaçlarının, çocukmamaları, biberonlar ve beşeri ilaçlar gibi insan sağlığını doğrudanilgilendiren ürünlerle yan yana eczanelerde satılması kabul edilemez birdurumdur.

Bilinçsiz ve yanlış kullanıldığında, kanserojen, teratojen,mutajen, sinir sistemini felç edici ve doğrudan ölümlere bile neden olabilensonuçlar doğuran bitki koruma ürünlerinin mutlaka bu alanda eğitim almış uzmankişiler olan ziraat mühendisleri tarafından satılması ve yine ziraatmühendislerinin gözetiminde kullanılması gerekmektedir.”

Başbakanımız hala sezaryene kafayı taksın...

(Vatan gazetesinden alınmıştır)