Cuma akşamı Amsterdam Tartışmalarının 53.sü yapıldı. Müthiş bir hava muhalefetine; kar, soğuk, don, şiddetli rüzgar’a rağmen toplantı devam etti. Aylık yapılan toplantıların bu ayki konusu ‘Türkiye-Hollanda Krizi; Değişen Paradigma ve Sivil Kapasite’ydi. Misafir konuşmacı TASAM başkanı Süleyman Şensoy beyefendiydi. Toplantı notları, adet olduğu üzere yayınlanacaktır. Ancak biz burada toplantının tartışma bölümünde yaşanan bir konu üzerinde durmak istiyoruz. O da Türklerin Hollanda’ya entegrasyon meselesi.
Toplantının birinci bölümünde Süleyman Şensoy’dan sonra söz alan emekli büyükelçiler, Aydın Nurhan ve Murat Bilhan çeşitli ülkelerde görev yaptıkları esnada şahit oldukları vakıalardan örnekler sundular. O ülkelerdeki Türk topluluklarıyla diğer ülkelerin diasporalarını mukayese ettiler. Türk topluluklarının genelde devletten büyük beklenti içine girdiklerine dikkat çektiler. Oysa Türk topluluklarının organize olmaları, içinde yaşadıkları toplumla iletişimde olmalarının hem kendi konumları hem de Türkiye için daha faydalı olacağı yönünde fikir beyan ettiler.
Toplantının soru cevap bölümünde genç bir katılımcı, ki her haliyle Hollanda’da doğduğu, yetiştiği belli olan bu genç, Türklerin gayet başarılı oldukları, genelde içinde yaşadıkları toplumu rahatsız edici hareketlerde bulunmadıklarını ifade etti. Genç sonra, Türklerin entegrasyon sorununun olmadığını ama Hollandalıların Türkleri kabul etme sorunu olduğunu söyledi özetle. Esasen emekli büyükelçilere verilen bu cevap, son aylarda Hollanda’da yaşanan Türkiye Hollanda gerginliğinin Türklere yansımasıydı. Zira, özellikle Hollanda medyasının Türkler hakkındaki yayınları ve bundan dolayı ortaya çıkan gerginliklere Türklerin sebep olmadığını da söylemek istedi genç katılımcı Murat Altıntaş.
Diğer taraftan, dört yaşında bir işçi ailesinin çocuğu olarak Hollanda’ya gelen, bugün ise çalıştığı Üniversitede Prof. olan Bedir Tekinerdoğan da Murat’ı destekleyen bir yorum yaptı. Yapılan yorumlardan sonra adeta ortaya ‘Türkler ne kadar başarılı olursa olsunlar, ne kadar entegre olursa olsunlar Hollandalıların memnun olmayacağı’ görüşü çıkıyordu. Avrupa’da sanki Samuel Huntington savunduğu medeniyetler ve kültürler çatışması senaryosu uygulanıyordu. Hatırlanacağı üzere, Samuel Huntington ‘küreselleşme sürecinde Batı ve diğerleri arasındaki çatışmaların artacağı’ öngörüsünde bulunmuştu. Ayrıca Fukuyama’nın meşhur Tarihin Sonu ve Yeni Dünya düzeni de sözkonusu Medeniyetler Çatışması’nı öngörüyordu. Tabiiki, bu yöntemin benimsenmesi veya bir çıkış yolu olarak seçilmesi hem göçmenler için hem Avrupa hem de tüm insanlık için bir felakettir.
Sözün özü, Hollandalı Türklere göre entegrasyonda her hangi bir sorun yok. Türkler kendilerini topluma uyumlu olarak görüyorlar. Ancak Hollandalılar, Türkleri anlamakta, oldukları gibi görmek ve onları kabul etmekte zorlanıyorlar. Dolayısiyle Hollandalılar bu konuda hiç sorumluluk hissetmiyorlar. Çünkü değişim zor ve değişimi kabul etmek daha da zor.
Toplantının gündemiyle de ilgili bir iki cümle ifade etmemiz gerekirse. Misafir konuşmacının tesbitleri arasında dikkat çeken önemli noktalardan bazıları şunlardır: Avrupa Türkiye’deki değişimi anlama ve algılamakta zorlanıyor. İki taraftaki düşünce kuruluşları, STK’lar düzeyinde de son bir buçuk yıldır ortak çalışma ve iletişim neredeyse durmuş. Diğer taraftan Türkiye Batı ile iletişimini iyi yönetmeli ve bu ilişkiyi Doğu için de kullanmalı. Türkiye’nin Avrupa ve Doğu’nun regulator olduğu gerçeğinin kavranılması… Evet. Gündemde ele alınan ‘Türkiye-Hollanda Krizi; Değişen Paradigma ve Sivil Kapasite’ ile ilgili tesbitler ve muhtemel öneriler Amsterdam Tartışmaları notlarında okunabilir…