Sevgili okurlar; bir yılı daha geride bıraktık. 2011’e bakınca gelişmelerin hiç de hoş olmadığını söyleyebilirim. Haziran’da AKP’nin kazandığı büyük seçim zaferinden sonra herkesin umudu artmıştı. Ancak AKP bu zaferi hoyratça harcadı. Bekleneni veremedi. Dün başladığımız yeni yılın 2011’i aratacağını hemen söyleyebilirim.

Kehanet değil tahmin

Elbette kendimi kahin yerine koymuyorum, tahminlerde bulunuyorum. Görünen köy kılavuz istemez. 2012’ye umut mesajları vererek girdik ama bunun sanal olduğunu herkes biliyor. Başta ekonomi olmak üzere siyasi, sosyal gelişmelerin hiç iyi olmayacağını tahmin etmek zor değil. Buna bir de dış politikayı eklemek gerek.

Seçim yılı olabilir

Ekonomik konuları bir kenara bırakmak istiyorum. Çünkü o başlı başına ayrı bir konu, nasıl olsa önümüzdeki günlerde gelişmeleri birlikte yaşayacağız. Ancak siyasi açıdan 2012 olağanüstü gelişmelere sahne olabilir. Başta Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere bir genel seçim olma olasılığının hiç de az olmadığını söyleyebilirim.

Cumhurbaşkanlığı

Başbakan Erdoğan’ın rahatsızlığından bu yana “Erdoğan sonrası AKP’yi” tartışanlar bunu bilerek bilmeyerek mevcut Cumhurbaşkanının görev süresi aşamasına da taşıdılar. Henüz bilmiyoruz ama Gül’ün 5 yıl mı 7 yıl mı görevde kalacağı konusu çok önemlidir. İki ay içinde hiç beklenmedik bir gelişme sürpriz olmaz.

Yılın olayı

Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programında konuklara “Size göre yılın olayı nedir?” diye sorulduğunda “Başbakan Erdoğan’ın ameliyatı” cevabını vermiştim. Ahmet Hakan ve diğer konuklar merakla “Neden?” diye sorduklarında “Çünkü sonuçlarını henüz bilmiyoruz” demiştim. Başbakan’ın sağlık durumunu bilen kimse yok.

Ne olabilir?

Başbakan Ulusa Sesleniş programında “Sağlığım çok iyi, görevimin başına döndüm” diyor ve buna yürekten katılıyorum ama, Türkiye’deki bazı güçlerin aynı kanıda olmadığını düşünüyorum. Özellikle bir büyük cemaatin son zamanlardaki atakları sanki Erdoğan sonrasına bir hazırlık izlenimi veriyor. Görünmeyen bir savaş var gibi.

Gül’ün atakları

Ahmet Hakan’ın yanı programında “Abdullah Gül, sanki seçim kampanyası yapıyor havasında, görev süresinin beş yıl olduğunu söyleyerek, 2012’de tekrar aday olmak koşuluyla seçim isteyebilir” dedim. Sonra da ekledim “Milletvekili emeklilerine zam yasasını veto ederse seçim istiyor etmezse istemiyor anlamına gelir.” Veto etti.

Görünmeyen savaş

Gözlediğim kadarıyla Ankara’da görünmeyen bir savaş yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hükümetle çok uyum içindeymiş gibi görünmesine rağmen sanki henüz kamuoyu ile paylaşılmayan bir bilgiye sahip olarak yeni oyun planını kurmaya ve bu oyunun en önemli aktörü olmaya soyunuyor. Gelişmeler hepimizi çok şaşırtabilir.

Çevreden aktif katkılar

Dikkatinizi çekiyor mu bilemem ama, son zamanlarda Başbakan Erdoğan, kendine yakın gördüğü ya da kendisine çok destek veren çevrelerden sürekli eleştiri alıyor. Güya liberal olduklarını söyleyen faşist kesimler Başbakan’a karşı açık bir cephe aldı. Bir cemaatin sözcüleri de satır aralarında sürekli olarak Erdoğan’ı eleştiriyorlar.

Baransu olayı

Çok çarpıcı ve şaşırtıcı olduğu için Taraf yazarı Mehmet Baransu olayı üzerinde durmak istiyorum. Baransu’nun “35 kişinin öldüğü bombalama olayını MİT rapor etmişti” haberine Başbakan çok şiddetli bir tepki gösterdi. Başbakan Taraf Gazetesi’nin manşetine de öfkelendi. Ancak gerek Baransu gerekse Taraf gazetesi buna aldırmadı.

Garip bir üslup

Taraf yayınlarında Başbakan’a eleştirileri sürdürürken Mehmet Baransu daha da garip bir üslup kullanarak Başbakan’ın “karizmasını çizecek” biçimde “Ben eli silah tutanlardan korkmadım. Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan’dan korkacağımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz” cevabını verdi. Dik duruş gibi görünen bu tutumun arkasında ne var?

O bir Başbakan

Baransu’nun “Kasımpaşalı Erdoğan” dediği kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı. Bu da Başbakan’a karşı bir savaş açıldığının işaretidir. Herhalde sadece bir yazar “gurur” adına yola çıkarak Başbakan’la çatışmaya girmek istemez. Ancak bir süre sonra olacakları biliyorsa ya da bu önceden planlanmışsa durum değişir.

35 kişinin ölümü

Yılın bitmesine iki gün kala Uludere’de yaşadığımız facia altından kalkılması çok zor bir durum yarattı. Cumartesi yazdığım için ayrıntılarına girmek istemiyorum ama bunda asıl sorumluluk hükümetindir. Zaten böyle olduğu için de hem iktidar hem de artık iyice yalaka hale gelen yandaş medya müthiş bir savunmaya geçti.

Ne oldu da oldu?

Bundan önceki terör saldırılarında seslerini yükselten ve “Ordu kendi askerini öldürttü, Ergenekon’un işi bu” diyenlerin 35 vatandaşımızın öldürülmesini “hata, yanlışlık” diye geçiştirmeye çalışması ibretlik bir durumdur. Ama gerçeğin ortaya çıkmasına karşı bu önlemi almak zorundalar. Çünkü bombalama emri hükümet tarafından verilmiştir.

İnsan bombalanmaz

Askeri açıdan bakarsanız, Hava Kuvvetleri savaşta bile insana karşı kullanılmaz. Bombardıman askeri tesislere, silah sistemlerine, üslere, lojistik destek ünitelerine karşı yapılır. Oysa son iki aydır Türk jetleri sürekli olarak kendi ülkesinin topraklarını ve insanlarını bombalamaktadır. İki ayda öldürülen terörist sayısı 300’ün üzerindedir.

Amaç Kürt oyları

Son iki aydır hükümetin terörle mücadele planlarında çok köklü değişiklikler yaşanıyor. Kürt açılımını bölgesel oy hesabı olarak gören hükümet uzun bir süre bölgede etkinliğini artırmak için güvenlik kuvvetlerinin elini kolunu bağlamıştı. Ancak gelinen noktada terör örgütünün ve yandaşlarının avantajlı duruma geçtiği görüldü. Bunun üzerine terörle mücadele adı altında tekrar güç kullanımına geçildi

Karar sivil otoritenin

İster terörle mücadele ister başka bir şey, eğer bir ülkede silahlı güçler orantısız güç kullanmaya başlamışsa bunu asla kendi inisiyatifleri ile yapamazlar. Burada asıl karar merci sivil otoritedir. Güvenlik birimleri mücadele yöntemlerini belirler, sivil otorite izin verir. Belli ki iktidar askere bombalama dahil orantısız güç kullanımı izni vermiştir.

Başımız çok ağrıyacak

Türk askeri son 4 yıldır olağanüstü saldırılara karşı çaresiz bırakılırken, ve onlarca şehit verirken, bunlara karşı hiç duyarlı olmayan batı medyası, 35 vatandaşın ölümünü manşetlere taşımıştır. Bu bile önümüzdeki günlerde başımızın ne kadar ağrıyacağının işaretidir. Türkiye’nin Uludere olayından sıyrılması o kadar da kolay olmayacaktır.

Kabile devleti

İktidar halkın yarısının desteğini almasına rağmen güç zehirlenmesine uğramış ve sorunlarla baş edemez hale düşmüş görünümdedir. Bu telaş nedeniyle yönetim adeta Kabile Devleti yönetimine dönüşmüş durumda. Sadece kaçakçılık ile ilgili söylenenler bile ibret vericidir. Bu konuyla ilgili görüşlerimi hafta içindeki yazılarımda paylaşacağım.

Yılbaşı kutlamaları

Sevgili okurlar, yeni yıl nedeniyle çok sayıda kutlama mesajı aldım. Bunların bir kısmını cevaplamaya çalıştıysam da açıkçası hepsiyle baş edemedim. Hepinizin yeni yılını tekrar kutlar, bütün olumsuzluklara rağmen 2012’nin ülkemize hayırlı olmasını dilerim.