Enerji açısından Türkiye’nin geleceği sadece bununla kalmıyor. Tüm bu yazdıklarımın dahası da var.

 

Avrupa’nın Türkiye üzerinden yenilenebilir enerji sağlaması ile bir yıl boyunca kumbaraya atacağı para 33 Milyar Euro civarında. Neredeyse her yıl AB’ye üye 10’a yakın devletin her birinin bütçesinden daha fazla olan bir miktarı tasarruf edecek AB, MENA’dan elde edeceği enerji ile…

 

MENA sadece Avrupa’ya hizmet edecek değil. Hangi ülkede üretiliyorsa onun da enerji gereksiniminin büyük bir kısmını sağlayacak.

 

Türkiye bu enerji programının tam orta yerinde, adeta mihenk taşı gibi duruyor. Suriye ile Türkiye arasındaki enerji aktarım kapasitesi 222 Giga Watt. Sadece mevcut hattın bu kapasitesiyle MENA ile Avrupa’ya aktarılabilecek miktar 1,100 teravat/saat boyutunda.

 

Mevcut üretim kapasitesi ile kıyaslandığından bu miktarın olağanüstü boyutlarda olduğu görülmekte.   

 

Cumhuriyetin 100’üncü yılına yani 2023 yılına kadar ihracatını 500 milyar dolara çıkarmayı hedeflemiş olan Türkiye’nin Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki en yüksek elektrik tüketimi­ne sahip ülkelerden biri olacağı kesin. Başka türlü 500 milyar dolarlık üretim yapıp ihraç etmesi olanaksız.

 

Türkiye, dünya üzerinde üç kıtayı birleştiren noktada bulunmasıyla, Avrupa’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan elde edeceği elektrik ve doğal gaz enerjisinin Türkiye’den geçmesi zorunluluğu ile bu bağlantılardan büyük fayda görecek, enerji gereksiniminin büyük bir kısmını çok düşük maliyetlerle karşılayabilecek. Ve de doğal olarak 2023 hedeflerini tutturmakta zorluklarla karşılaşmayacak. Avrupa’ya elektrik satması bile olasılıkların arasında yer alıyor.

 

Enerji işi bununla da bitmiyor.

 

Bir müddettir dünyada sessiz ve derinden bir şekilde bir enerji devrimi yaşanıyor. Maliyetleri ve petrol fiyatlarını aşağılara çekecek bir devrim. Dünyadaki etkileri görülmeye başlandı bile.

 

Nükleer enerjiyi devreden çıkaracak, son 50 yılın jeo-stratejik hesaplamaları sil baştan edecek denli devrimsel gücü olan bir teknolojinin adı “Kaya Gazı”, İngilizcesi  de “Şeyl Gazı.”

 

Bu teknolojide ABD başı çekiyor, Çin ise onu takip ediyor. Dev ülke uçsuz bucaksız topraklarında kaya gazını buldu bile. Şimdilik bu devrime uzaktan bakan Avrupa kararsız. Rusya ise petrol fiyatları ile doğalgaz fiyatlarını düşürmeye başladığı için bu kaya gazına adeta lanet okuyor.

 

ABD, enerji gereksinimini karşılamak için dünyanın çeşitli bölgelerinde operasyonlar yaparken aniden kendini yeni bir yeraltı zenginliğinin üstünde oturur buldu. ABD’de bugüne değin 15 binden fazla yatay kuyu açılınca doğalgaz fiyatları neredeyse üçte bire düştü. Amerikalı uzmanların yaptıkları hesaplara göre, 2020 yılında ABD’nin tüm doğal gaz gereksiniminin yarısı kendi topraklarındaki kaya gazından karşılanacak. Toprağın altında binlerce yıldır uyumakta olan bu rezervin kapasitesi bu denli büyük.

 

Şimdi sıra “Kaya Petrolü”nde. Yapılan hesaplamalara göre 2035 yılında dünya petrolünün yüzde 12’si kaya petrolünden elde edilecek. Binlerce metre aşağılara inmek yerine dünya yüzeyinden birkaç yüz metre aşağıdan yatay delikler açıp kaya gazı ve petrolü elde etmek daha ucuz olduğundan, petrolün ve doğalgazın fiyatında önümüzdeki yıllar içinde yüzde 40’lara varan bir düşüş beklenmekte.

 

Uydu verilerine göre Türkiye bu konuda çok şanslı olan ülkeler arasında yer alıyor.  Yapılan sondajlarda Konya, Kırşehir ve Ankara’da kayı gazı bulgularına ulaşıldı. Kanadalı tanınan bir şirket olan Trans Atlantic Petroleum gerek Güneydoğu, gerekse de Trakya’da kaya gazı ararken Hollanda ve İngiltere ortaklığındaki ünlü Shell şirketi de Diyarbakır’da kaya gazına ulaşmaya çalışıyor.

 

Kaya gazı’nın  Türkiye’deki varlığı ile Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki enerjilerin Türkiye’den geçerek Avrupa’ya gitmesi ve gidecek olması Türkiye’yi uluslararası platformlarda oldukça güçlendirip söz sahibi edecek. Bu kehanet değil, kesin bir öngörü.