Yaşama ara sokaklardan varıldığını sanıyorduk... Korkunç acıları içimizde gizleyerek...

Zalimliğin acıdan daha beter olduğunu biliyorduk.

Bir ağacın dalına konan kuş, bir çocuğun bakışı, uzun yılların özlemi kirpiklerimizdeydi.

İnsan olmak!

Sevmek!

Sevilmek!

Dik durmak baskıya ve zulme karşı!

O ağır ve acılı ellerin dağılan saçlarında bulutların gezintisi, masalımsı bir dünya...

Savaş istemiyorduk!

Barışa açılan kapının önünde, özgürlüğü yaşam biçimi bellemiş bekliyorduk.

Ve dün sabah bunları düşünürken bir bulutla birlikte yürümeye başladım.

Varlığımın bilincinde o derin yalnızlığın, kara deliğin kopuşunu gördüm.

Acıyı!

Sevgisizliği!

Birden uyandım düşten...

Sabahın içinden sanki bir tren geçiyordu.

Bozkırda bir sabah...

Özlem!

Çok geç fark etmiştim sevgiyi ve duyguyu çocuklardan öğrenmeyi...

Ağlamayı ve gülmeyi...

Bileklerimdeki o zincirleri anımsadığımda.

Şairin dizelerinde o yaşam denilen uzun öyküyü okurken, bir başka iklime gittim...

Çatlayan kuru dudaklarımda, anılar arasında kalan kelimeleri mırıldandım.

***

Şafak söküp gün doğarken gözlerimize, Suriye sınırımızda Kürtlerin özerk bir devleti, Cilvegözü sınır kapısını ele geçiren El Kaidenin İslam devletiistemesi, köktendinci örgütlerin isyancılar arasında etkin olması AKP iktidarını hiç mi hiç ilgilendirmiyordu.

Güçlü devlet güçlü iktidar!

Hatayda Emniyet Müdürlüğü kantinini işleten AKP gençlik kolları başkanı, bir milletvekilinin oğlu, polislerin esas duruşta beklemesi...

Haydi koçum, hangi polis sana yumruk attı, teşhis et gereğini yapayım...

O anda Londra Olimpiyatlarının açılışı yapılıyordu...

Bir ara Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Hanımı gördüm...

Mutluydular...

Benim aklıma o anda, Hopada biber gazının etkisiyle kalp krizi geçiren emekli öğretmen Metin Lokumcuyla Yalovada ölen genç Çayan Birben, parasız eğitim isteyen üniversiteli öğrenciler geldi.

Sonra?

Kuzey Iraktan sonra Suriyenin Kamışlı yöresinde Kürt yönetimi, El Kaide, Taliban, Müslüman Kardeşler...

AKP iktidarının Ortadoğu politikası artık sizlere ömürdü!

Yandaş medya bu olup bitenler karşısında suskundu...

Savaş çanlarını çalan emperyalist güçlerin oyununa bile bile gelen AKP iktidarı değil miydi?

Bakın nereden nereye geldim...

Bir bulutla birlikte yürürken, birden karanlığın içinde bulmuştum kendimi...

İşte yazdım...

***

Aydınlık bir günün sabahında Sivas kıyımını inkâr eden yobazları, devlet içinde yuvalanan çeteleri, Türk-Kürt düşmanlığından çıkar sağlayanları, Uludere katliamından ötürü özür dilemeyen AKP iktidarını, Erbile Barzaninin ayağına gidenleri düşünüyorum.

Umutlarımı darmadağın edenlere bir çift sözüm var:

Ortadoğuda sınırlar yeniden çizilirken, bunun ucunun Türkiyeye de dokunacağından haberiniz yok mu?

Emperyalizme teslim edilmiş Türkiye kanlı bir savaşın içine atılmak istenirken, kimi satılmış kalemler Lozana, İsmet İnönüye saldırıyor.

Lozanda ekonomik, siyasal ve kültürel bağımsızlığımız için mücadele edildi...

Türkiye Cumhuriyetinin olmazsa olmaz koşulu laiklik ortadan kaldırılıyor, eğitim kurumları tarikatlara teslim ediliyor, Hatayda CIA ve Mossad ajanları, El Kaide ve Taliban militanları, Müslüman Kardeşler cirit atıyor...

Türkiye bir çıkmaz sokağa doğru yürüyor...

Geldiğimiz nokta burası...

Palavrayla ülke yönetilmez...

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyeti canlarıyla ve kanlarıyla kurdular...

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir önceki gün gazetecilere ne dedi?

Biz de özerk Kürdistan istiyoruz. Başkenti Diyarbakır olsun.

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)