Günümüzde siyaseti iyi değerlendirebilen akademisyenin, siyasi analistin ve deneyimli politikacının öngörüsü AB’nin eski gücünün kalmadığı ve ömrünün de uzun olmadığı yönünde.
AB mutfağında pişen yemekten gelen kötü kokular benim burnuma evvelki yıl gelmeye başlamıştı ve son iki yıldır da bu görüşümü zaman zaman yazılarıma aktardım. Halk dili ile AB’nin pili bitmek üzere. Geleceği çokta parlak değil.
Kıbrıs Rum Yönetimini 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye kabul etmekle AB kalitesinden ve güvenilirliğinde çok şey kaybetti. Özellikle de Romanya ve Bulgaristan’ı alıp, Türkiye’yi kapıda oyalamakla Avrupa’nın kaybı, beklenilenden de fazla olmaya başladı.
Türk halkının AB’ye katılma arzusu ve isteği yüzde 20 ile otuz arasında bir yukarı çıkıyor, bir aşağı iniyor. Kapıda kasten bekletildikçe de bu yüzdelik tek haneli sayılara kadar da gerileyecek. Şu anda bir nebze olsun var olan katılım isteği birkaç yıl içinde de toprak olacak, mazinin bir hatırası olarak belleklerde yer edecek.
Türk siyasilerin AB’nin gerçek yüzünü net bir şekilde görmesi, AB’nin Türkiye’yi kapıda bekletmek ve üye yapmamak için piyon olarak Kıbrıs Rum Yönetimini kullanması artık bıkkınlık verdi. Batının Türkiye’ye hayrının dokunmayacağını anlayan siyasiler, ister istemez yüzlerini Şangay Ekonomik İşbirliği örgütüne doğru çevirdiler ve Türk-Rus yakınlaşması da kendiliğinden başlamış oldu.
Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasların tartışmasız lideri konumunda şu anda. Hem politik, hem askeri hem de ekonomik lideri bölgenin. Batısında ne Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın, ne Bulgaristan’ın, ne de eski Yugoslavya’nın Balkanlara dağılmış devletlerinin esamesi okunmakta. Ortadoğu’da ve Kafkaslar’da da kendine rakip olabilecek tek bir devlet bile yok.
***
Almanya Avrupa Birliğinin çekirdek gücü. Arkasından Fransa, sonra da İtalya geliyor. İtalya batak halde, Fransa ise batmanın eşiğinde. Ekonomileri iyi gitmiyor. İtalya AB’den ayrılmak için uygun bir ortam ve fırsat bekliyor.
Almanya, AB’yi tek başına sürüklemeye çalışıyor ama Yunanistan, Bulgaristan, Romanya gibi gelişmemiş ve ekonomileri batak ülkeler ayağına iyice dolanmış durumda.
Almanya’nın Türkiye ile yaşadığı son kriz bütün dengeleri bozdu. Rusya ile Türkiye’nin, Rus Başkan Vladimir Putin ile Türk Başkan Recep T. Erdoğan arasındaki yakınlaşma hem Almanya’yı hem de ABD’yi ürküttü.
ABD perde arkasında Türkiye’ye olağan üstü baskı ve şantaj yapmakta ve yeri gelince de tehditler savurmaktaydı bu ilişkilerin daha da ileriye götürülmemesi için. Yeni seçilen Başkan Donald Trump’ın şimdilik gözle görülebilen politikası içinde Türkiye ile düşman yerine dost olmak var. Başkan Trump, State Department (Dışişleri Bakanlığı), Pentagon ve CIA’yi dizginleyebilirse Türkiye-ABD arasında yeni bir bahar başlayabilir. Zaten Başkan Trump günümüzde Rusya ile soğuk savaş başlatmak yerine dostluk kurmayı ve bazı konularda da işbirliği yapmayı kafasından geçiriyor.
Almanya ile Türkiye arasında son günlerde yaşanan sorun ise son 99 yılda yaşananların en büyüğü. Almanya hem Türkiye’nin çoklu bölgesel gücünden çekiniyor hem de Almanya’da yaşamlarını sürdüren 4 milyona yakın Türk’ten. Aynı şekilde Rusya’dan da büyük çekinceleri ve korkusu var. Bu nedenle de ABD’nin Türkiye ve Rusya ile yakınlaşmasına karşı.
ABD’de, Pentagon’un ve CIA’nın sözünü ve dişini geçiremediği Donald Trump’ın Başkan seçilmesi, Türkiye’nin bölgede çoklu güç pozisyonuna yükselmesi, Başkan Putin’in Rusya’yı tekrar dünya gücü haline sokması, bölgede geçmişten çok daha farklı bir siyasi dengenin kurulacağının habercisi. Bekleyip göreceğiz ama Türkiye’nin yönetilen ve her seferinde de kaybeden yerine, yöneten ve kazanan olacağı kesin gibi duruyor bu sefer…