Çocukluğumun bir bölümü de Lefkoşa'da geçmişti.
Köşklüçiftlik'te o dönemdeki adı ile Doros Sokakta (Sabri Kazmaoğlu Sokak) tek katlı bir evde oturuyorduk.
50'li yılların ortalarında Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs adasındaki diplomatik misyonu Konsolosluk muydu yoksa Büyükelçilik miydi tam olarak hatırlamıyorum. Sanırım ilk Büyükelçi Sayın Vecdi Türel 1959 yılının başlarında Büyükelçilik görevine atanana kadar diplomatik misyon Konsolosluk seviyesindeydi.
O dönemde Konsolosluk binası, Ledra ışıklarının köşesindeki sarı taştan yapılmış, geleneksel Kıbrıs Türk ve Osmanlı mimarisini yansıtan güzel bir binadaydı. Damında da benim her zaman dikkatimi çeken çok kocaman ve çok uzun bir anten bulunmaktaydı. Giriş kapısının önünde de her zaman nazlı nazlı dalgalanan Türk bayrağı asılıydı.
Sabahları bisikletimle okula giderken, yolumu değiştirir, o yıllarda bugünkü Meclis binamızın yanı kapısının tam karşısında yer alan Blacky'nin bakkal dükkanı önünden geçip Girne kapısından okula gitmek yerine, Ledra ışıklarından surlar içine girip, daracık Kanlı Mescit sokaktan mahkemelerin önüne çıkar, Mecidiye sokağına girer, rahmetlik Afif Mapolar'ın sol taraftaki, rahmetlik Kemal Deniz'in de sağ köşede yer alan kitapevlerinin arasından geçerek ara sokaklardan kestirmeden Selimiye Camisi'nin yanında yer alan okuluma giderdim.
Yol değiştirmemdeki amaç Konsolosluk binasının önündeki Türk bayrağına bakıp selam durmaktı. Aynen son haftalarda televizyonda gösterilen THY'nin Iğdır Havaalanı ile ilgili reklam filminde inişe geçen uçağa selam duran küçük Iğdırlı çocuk gibi selam dururdum Türk Bayrağına, bisikletimin üstünde Konsolosluk binasının önünden geçerken. Sol elimle dümeni tutar, sağ elimle de selam verirdim bayrak sağ tarafımda olduğu için. Dönüşte de bu sefer sağ elimle dümeni tutar, sol elimle de selam verirdim Türk Bayrağına. Bana göre bayrak ne taraftaysa o elle selam verilmeliydi Türk Bayrağına, aksi bayrağa saygısızlık olurdu....
Bir keresinde büyük bir ciddiyetle Türk bayrağına selam dururken, yolda yürümekte olan çarşaflı bir kadına arkadan çarpmış, yer düşmüştüm. Ayağa kalkmaya çalışırken de güzel bir dayak yemiştim. Bir başka seferinde de nasıl olduysa, bir arabaya yandan çarpmış, gene dayak yemiştim. Arabanın sahibi beni babama govcaladığından (müzevirlik edip konuyu aktardığından) rahmetlik babamdan da bir azar, arkasından da uzun bir nasihat işitmiştim, dayağa ilaveten.
Blacky benim favori bakkalımdı. Onun raflarında benim ellerimden daha da büyük boyda olan KitKat'lar vardı. Günlük yarım şilinlik (beş kuruş) cep harçlığımın iki kuruşu hep ona giderdi. Geri kalanla da iki dilim çörek ve bir dilim de peynir alır yerdim okulda ders arasında. Bazen paramı iki gün üst üste biriktirir, mahkemelerin önündeki kaldırımda duran sandviççiden peynirli bolibifli (kutu eti) sandviç alır büyük bir keyifle yer, yanında da bol naneli bir de ayran içerdim.
T.C. Büyükelçiliği ile ilk kez tanışmam 1959 yılında oldu. Çok merak ediyordum o görkemli binanın içinde nelerin olduğunu ve kimlerin çalıştığını. Türk askeri var mıydı içerde diye selam verirken dört gözle bakardım binaya.
Bir bayram günü babam beni elimden tuttu ve T.C.Büyükelçiliğine götürdü. Ne bayramıydı veya da neyin kutlamasıydı hiç hatırlamıyorum ama benim gibi bayramlıklarını giymiş kızlı erkeli bir çok çocuk vardı orada.... (Devam edecek 2/3)
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
http://www.twitter.com/ataatun
http://www.ataatun.com
21 Temmuz 2014