Suriye meselesinde yeni bir kavşaktayız. Karşımıza çıkabilecek senaryoları perde perde düşünmemiz gerekiyor. Onca gelişme ve temastan sonra anlaşılıyor ki Suriye yönetimi, katliama son vermeyecek, özgürlük taleplerine boyun eğmeyecek.
Suriye yönetimi yalnız olsa; konu daha basit. Maalesef insan hayatını hiçe sayan bir ittifakla karşı karşıyayız. BM Güvenlik Kurulu üyesi bazı önemli ülkeler, Esed rejiminin düşmesini istemiyor. Arkasında değilmiş gibi yapıyorlar; ancak söyledikleri yaldızlı lafların gerçeği ifade etmediği aşikâr. Arap Ligi öteden beri çok konuşup az iş yapmakla eleştiriliyor. Suriye mevzuunda da öyle oldu. Etkin bir rol üstlenmediler. Hal böyle olunca akan kanın durması mümkün gözükmüyor.
\"Arap Baharı\"ndan bahsederken cûş-u huruşa gelen Batı, Suriye mevzuunda sessiz kalmayı tercih ediyor. Libya\'da Kaddafi\'nin devrilmesi için olağanüstü gayret sarf eden Fransa\'dan tık yok mesela. Amerikan yönetimi, başkanlık seçimi öncesinde yeni bir savaşa girmeyi zaten göze alamıyor. Irak\'ta yaşanan onca sıkıntı ve global krizin yol açtığı onca sarsıntı bu kadar ortadayken Suriye\'ye doğrudan müdahale etmeyi aklının ucundan bile geçirmiyor Amerikalılar. Birleşmiş Milletler deseniz; veto sistemi nedeniyle zaten kilitlenmiş durumda.
Bu manzara karşısında \"Oh ne âlâ! Bırakın Suriye sorunlarını kendi kendine çözsün.\" denebilir. Zaten dış müdahale ya da baskılar sonucunda yaşanan değişimin nasıl büyük sıkıntılara neden olduğu da biliniyor. Ne var ki Suriye\'de süreç devam ediyor; devletin halkını katletme süreci... Daha kötüsü de var Türkiye için. Mazlum halk, katillerin elinden kaçamıyor. Bir fırsatını bulanlar da Türkiye\'ye sığınıyor. Türkiye\'ye sığınan insan sayısı hali hazırda 20 bine yaklaştı. Bu katliam böyle devam ederse, Suriye\'den gelen insan sayısının 100 binin üzerine çıkması bekleniyor. Bu vahim gelişmeler karşısında Türkiye tek başına ne yapsın? İran-Rusya-Çin ittifakı \"Suriye, Libya gibi olmasın; dış müdahale yapılmasın.\" diyor. Güzel. Gerçekten de ne Libya gibi olsun Suriye, ne de Irak gibi. Peki, kan nasıl duracak? Bu ittifak dünyaya akıl vereceğine dostları Suriye\'ye \"Yeter!\" dese ya! İran ile İsrail\'in Suriye yönetimine bakışı neredeyse aynı. Biri \"Aman bu rejim de düşerse sıkıntı bize sıçrar.\" diye bakıyor olaylara; öbürü de \"Demokrasiye geçilirse ne olur ne olmaz. İsrail karşıtı bir yönetim iş başına gelir ve Esed\'i, mumla ararız.\" diye bakıyor hadiselere.
Libya gibi ülkeler söz konusu olduğunda \"insanî yardım\" ve \"demok-ratikleşme\"yi ağzından düşürmeyen Batılılar, petrolün az olduğu ülkelerde neden bu kadar munis bir pozisyon alıyor acaba?
Bir de Türkiye\'deki kamuoyu algısı var. Sanki Amerika ve Batı bize baskı yapıyormuş da o nedenle biz Suriye\'ye müdahale etmek zorunda kalabilirmişiz. Yok böyle bir şey. Suriye konusunda Türkiye yalnızlaştırılmıştır. Meseleye Türkiye kadar insanî perspektiften bakan ülke bulmak çok zor. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu\'nun konuşmalarına bakın, o konuşmalardaki insan vurgusu hiçbir ülkeden bu kadar net ifadelerle yükselmiyor. Oysa hem Başbakan hem Hariciye Vekili, Esed ailesine zor zamanda dost kalmaktan dolayı ağır eleştirilere maruz kalmıştı.
Suriye meselesinin bu şekilde sürdürülmesi mümkün değil. Katliamcı politika 9 binden fazla insanın ölmesine sebep oldu. Şehirler bombalandı, yakıldı, yıkıldı. Meseleye İran sempatisiyle bakanların bazı gerçekleri daha iyi görmesi gerekiyor. Artık açıkça belli oldu ki İran, Türkiye\'yi oyalıyor, ciddi ve samimi adım atmıyor. Kimse Suriye ile savaşa girelim demiyor; ama bıçak kemiğe dayanmış durumda. Bu durumu göremeyen Esed, yanlış üstüne yanlış yaparak bir de PKK\'ya yeni kamplar kurdu. Türkiye haklı olarak uluslararası baskıyı tercih ediyor; BM kararlarını önemsiyor, Arap ülkelerinin desteğini bekliyor. Ne var ki bu konuda Türkiye yapayalnız. Daha kötüsü, hiç istemediği halde, daha sert tedbirler almaya mecbur bırakılabilir.
Mesele sanıldığından daha kritik, sınav tahmin edildiğinden daha çetindir. Mesela en çetin sınavı bir zamanlar, \"İran Pakistan / Sıra sende Müslüman!\" diye haykıranlar veriyor. Çünkü yeni tutumlar yeni bir sloganı şart koştu: \"Suriye İran / İşte çetin imtihan.\" Buyurun bakalım...
Balyoz\'da sona yaklaşılırken
Hafta içinde Balyoz davası yeni bir aşamaya geldi. Savcılık son duruşmada esas hakkındaki mütalaasını tamamlayıp davayı yürüten mahkemeye sundu. 920 sayfadan oluşan mütalaa davanın son aşamalara geldiğini gösteriyor.
Bundan sonraki hukukî süreç; sanıkların ve avukatların savcının mütalaasına karşı söyleyecekleri sözlerin dinlenmesini gerektiriyor. Ardından da sanık ve avukatlarına son sözleri sorulacak. Son sözlerin akabindeki safha, mahkemenin karar vermesi.
Demek ki Balyoz davasından yakın zamanda sonuç çıkmasını beklemek gerekiyor. Sonuç ne olur? Kimse bilemez. Belki beraatlar çıkacak belki mahkûmiyetler.
Tam bu aşamaya gelindiğinde sanık avukatlarının telaş içinde hamleler yaptığı gözleniyor. Daha düne kadar, \"cezaya dönüştürülen uzun tutukluluk süreci\"ni eleştirenler, davanın bitirilmemesi için yoğun çaba sarf ediyor. \"Uzun tutukluluk süreci\"nden şikâyet etmek, davanın hukuki prosedüre riayet ederek, bir an önce bitirilmesi anlamına gelmiyor muydu? Anlamak mümkün değil...
ZAMAN