Suriye iç savaşı Arap Baharı’nın bir parçası olarak 15 mart 2011’de başlamıştı. Suriye halkı, Tunus ve Mısır’daki devrimlerden etkilenerek yola çıkmıştı.


Hedefleri;  “Özgür Suriye Devletini” kurmaktı.


Ama bu hedefe henüz ulaşamadılar. Bu savaşta, 110 bin insan öldürüldü. Yaklaşık iki milyon insan yurtlarını terk etti.


Kimyasal silahların 21 ağustos 2013’de kullanılmasıyla Suriye, birden dünyanın gündemine oturdu. Bütün gözler ABD’ye ve Obama’ya çevrildi. Neredeyse herkes ABD’nin Suriye’ye vuracağına odaklandı. Ancak, 2009’da yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi ABD’de de Obama dönemi eskisi gibi olmayacaktı. Çünkü Irak ve Afganistan’ın acı deneyimleri ABD’ye çok pahalıya mal olmuştu. Kaldı ki Cumhuriyetçi Partisi (CP) ile Obama’nın Demokrat Partisi (DP) arasında büyük farklılılar var. Çünkü CP sağcı,  DP ise barışçıl, ilerici, sosyal, liberal görüşleri temsil ediyor.


ABD’DE OBAMA DÖNEMİ


4 Kasım 2008’de Obama’nın ABD Başkanı seçilmesiyle dünyada ve ABD’de yeni bir dönem başlamıştı.


Bu dönem; sorunların savaşla değil, ama barış, diyalog, danışma, diplomasi ve demokrasi içinde çözüleceği yeni bir dönemdir. Bunun yanında Başkan Obama, başa gelir gelmez “ABD, İslam’la savaşta değildir, asla olmayacaktır” dedi. Obama’nın bu yaklaşımını bilen, artık ondan Suriye’ye saldırmasını bekleyemezdi.


BM VE TÜRKİYE’NİN TAVRI

 
Bu iç savaşla birlikte Birleşmiş Milletler(BM), sorgulanmaya başlandı.  1945’te iki dünya savaşından sonra kurulan BM’nin temel amacı; “Dünya barışını ve güvenliğini korumaktır.” Ancak bütün dünya, Suriye olayında özellikle BMGK’nin bu amacının çok gerisinde kaldığını gördü..


Türkiye’de başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Başbakan ve Dışişleri Bakanı,  Suriye konusunda çok doğru bir mücadele yürütmektedirler. Sayın Cumhurbaşkanı BM’nin 24 Eylül 2013 tarihli toplantısında şunları söyledi:


“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de asli sorumluluğunu yerine getirmedeki başarısızlığı utanç vericidir.


Güçlü, etkin ve güvenilir bir BM, hepimizin ihtiyacıdır. Günümüzün küresel gerçeklerine hazırlıklı bir BM’ye ihtiyaç duyuyoruz… Dünyadaki yeni koşullar ışığında, gerçek anlamda demokratik, temsil kabiliyetine sahip, etkin ve hesap verebilir bir Güvenlik Konseyi gerekmektedir.”


DÜNYA ‘BEŞ’TEN BÜYÜKTÜR


Aynı günkü Milliyet’te şu satırları okuyoruz: “Başbakan Erdoğan’ın BM’nin yapısının değişmesini istedi. Başbakan Erdoğan, Suriye ilgili karar vermeyen BMGK’nun yapısını eleştirerek ’5 tane daimi üyenin dudakları arasına kilitlenmiş dünya adil olamaz. Dünya 5’ten büyüktür ve artık görevini yapması lazım,’ dedi.”


Başbakan, 2 Eylül 2013 tarihinde ise bu konuda şunları söylemişti: “BM’yi daimi 5 üyenin iki dudakları arasına mahkum etmek asla siyaset değildir. Tam aksine bir zulümdür, anti-demokratiktir.”


Başbakan aynı konuşmasında üyeleri sürekli değişen 15 üyeli bir BMGK öneriyor. Kararlar, bir iki üyenin değil nitelikli çoğunlukla ancak reddedilmeli.  


Gönül istiyor ki dünyanın bütün barış ve demokrasi yanlısı güçleri bu görüşlere sahip çıksınlar. Ve dünya barışını ve güvenliğini koruma işini 5 daimi üyeden kurtarsınlar.


BMGK’nun daha demokratik bir yapıya kavuşturulması BM’nin itibarının ve güvenirliğinin yeniden inşa edilmesi için çok gereklidir.
Bu demek ki dünya barışı ve güvenliği için, yeni iç savaşlar önlenmesi için daha demokratik ve katılımcı bir BM yapısına şiddetle ihtiyaç vardır.


Suriye iç savaşından çıkartılacak ders bu olsa gerek.