Katolik hükümdarlar Elhamra Sarayı'nda imzaladıkları fermanda Yahudilere "Ya Katolik olacaksınız ya da bu ülkeden kovulacaksınız!" diyordu. İber Yarımadası'ndaki hiçbir ülkenin kabul etmediği çaresiz Yahudiler ise kendilerine sığınacak bir yurt, geleceklerine sahip çıkacak birini arıyorlardı. Tam tüm umutlar tükenmişti ki Akdeniz'in diğer ucundan bir ses geldi: "Kapımız size sonuna kadar açık!"

O sesi veren Osmanlı İmparatorluğu'nun gelmiş geçmiş en dindar, İslamiyet'e en bağlı padişahı olarak bilinen Sultan II. Bayezid'den başkası değildi.
Dindar yaşam tarzını benimsediği için tarihte "Sofu Sultan" olarak da bilinen Bayezid, davetine icabet edecek Yahudilere imparatorluğunun sınırları içinde herhangi bir yanlış yapılmasın diye bir de ferman çıkardı:

"Geri çevirmek şöyle dursun, tam bir içtenlikle karşılanmaları, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara sebebiyet vereceklerin de ölümle cezalandırılacakları bilinmelidir!"

Önceki gün katıldığım Neva Şalom Sinagogu'nun geleneksel iftar davetinden ayrılırken edindiğim Naim A. Güleryüz imzalı "Toplumsal Yaşamda Türk Yahudileri" kitabında aktarılan bu anekdottan çok etkilendim. II. Bayezid'in zulmedilen Yahudilere karşı aldığı o günkü duruştan ders çıkarabileceğimiz birçok sonuca vardım.

Bir kere Hıristiyanlığın öğretisini kendine şiar edindiğini söyleyen Katolik hükümdarların kutsal kitapları İncil'in temelini oluşturan insan sevgisine o günlerde nasıl ihanet ettiğini bariz biçimde ortaya koyuyor. Sonra onların tüm o zalimliğinin karşısında koca Osmanlı İmparatorluğu'nu yöneten ve dini bütün Müslüman bir padişahın tüm inançlara nasıl saygı ve sevgi dolu olduğunu gösteriyor ve gerçekten de, "Dinde asla zorlama yoktur!" ilkesinin İslamiyet'i tüm semavi dinler arasında neden başka bir yere oturttuğunu anlıyorsunuz. Ayrıca uğrunda ölecek kadar bağlı olsa bile bir yönetenin dinini bahane ederek başka insanları o dine inanmaya zorlamasının tarihe, "Zorbalık" başlığı altında illa ki not olarak düştüğünün, dindar olmanın veya sofu olmanın, yobazlık ve gericilikle asla aynı olmadığının, gerçek bir dindarın kim neye inanırsa inansın onlarla ilgili kötü ve hasmane düşüncelere sahip olmaması gerektiğinin bir kez daha altını çiziyor anekdot.

Ve tabii bütün bunlardan sonra da dönüp şunu soruyorsunuz: "Peki neden Osmanlı'nın 1492'deki anlayışına bugün sahip değiliz?"
Birileri itiraz edip "Eee biz de sahibiz" diyecektir muhakkak. Ama gerçek, ceddimizin sahip olduğu toplumsal anlayışa bugün ne yazık ki bizim sahip olmadığımızdır.

O taraf, bu taraf, şu taraf. Hiç fark etmiyor. Ama inanmayan inanana, inanan inanmayana ya da kendi inandığına değil, başka bir inanca bağlı olana saygı duymuyor bu ülkede. Dayatıyor. Dayatmakla da kalmıyor, çatışıyor ve ülkeyi gereksiz bir gerginliğin içine sürüklüyor.
Ve tuhaf olan bu gerginlik özellikle ramazan geldiğinde tavan yapıyor. Oruç tutmayan oruç tutanı, "Yobaz" diye, oruç tutan tutmayanı ise, "Kafir" diyerek yaftalıyor habire.

Gerçekten anlam veremiyorum bütün bu olup bitene. Mesela; "Ne gerek vardı Sürgü'de o gerilime? Niye ve neden oldu?"
Yazı için klavyemin başına oturduğumda olayların başlamasına sebep olan davulcunun tutuklandığı haberi düştü internete. İyi. Güzel ama bu kadar mı? Ne yani tek kabahatli o davulcu muydu? Gecenin bir yarısı çıkıp o davulcuyu kovan, kovarken de hırpalayan vatandaşın hiç suçu yok muydu? Bir davulcunun gazına gelip komşuları olan insanların evini ateşe verenler günahsız mı? Hepsi suçlu. Hepsi tek tek baktığınızda provokasyonun aktörleri.

Mesela... Ben de hiç hoşlanmıyorum gecenin bir yarısı "güm güm" sesiyle uyanmaktan ama sonuçta ramazan davulunun bu toprakların bir geleneği olduğunun bilincindeyim ve o yüzden de hoşlanmasam da saygı duyuyorum. Çıkıp "Kes lan sesini" demiyorum davulcuya.
Ha sen dayanamıyor musun? Çok mu rahatsız oluyorsun? O zaman verirsin eline üç kuruş, "Bak koçum. Bi daha benim kapımın önünde çalma olur mu? Bayramda da gel görelim seni!" dersin bitirirsin işi.
Ne diye küfredip, dar edip kovuyorsun adamı? Düşünemiyor musun sonrasında neler olabileceğini? Olayın büyüme ihtimalini hesaba katamıyor musun?

Al işte ne oldu? İslamiyet'in öğretilerinden bihaber zevat, üstelik de mübarek ayda gelip evini ateşe vermeye kalktı!
Sorsan hepsi, "Elhamdülillah Müslümanım" der. Der de insanları, "Öldüreceğim!" diye tehdit etmek, evini ateşe vermeye kalkmak hangi Müslümanlıkla örtüşür?

Var mı böyle bir buyruk Kuran-ı Kerim'de? Yaptıkları Müslümanlık değil zorbalık! Kızma ama tıpkı senin gibi yani Alevi Emmi.
Onlar da senin gibi yaşadığı toplumun geleneğine göreneğine, sahip olduğu değerlere, farklı kültürlere, inançlarına saygı duymayan tipler işte.
Sen davulcuyu ana avrat küfredip kovuyorsun, o da İslamiyet'i kalkan yapıp seni yakmaya çalışıyor!

Aslında siz aynısınız. Ve maalesef bu toplum ne çektiyse sizden çekti. Maalesef sizin gibi yobaz ve gericiler kirletti İber Yarımadası'ndaki Yahudilere bile kucağına açan Sofu Sultan'ın mirasını!

Siz yaptınız siz! Her şeyi tersten okuyan. Hatta okumayı bile bilmeyen siz zır cahiller!

(Sabah gazetesinden alınmıştır)