Yine bir seçim sonrası yaşıyoruz.

Gündemde yine seçim döneminde söylenenlerle seçim sonrası uygulamaların kıyası.
Çok iyi anımsarım 2009 milletvekilliği genel seçimlerinin üzerinde bir süre geçtikten sonra bir UBP Milletvekili’ne, “Seçim döneminde söylediklerinizle şimdi yaptıklarınız örtüşüyor mu? Niye yapacaklarını söylemediniz?”
Yanıt şu olmuştu: Ne bizi aptal mı sandınız? Yapacaklarımızı söylesek kim bize oy verirdi?

Siyasilere sözlerini anımsatırız... Amacımız sözlerini tutmalarından fazla söylerken daha fazla düşünmeleri... Bir gün sözlerinin anımsatılacağını bilmeleri için...
Hatırlatırken biz de kendi yazdıklarımızı hatırlamalıyız...

14 Aralık 2003 genel seçimlerinden dört gün sonra 18 Aralık 2003’te, “Seçim dönemi mi? At gitsin!!!...” başlıklı yazımı okurlarla buluşturmuştum.
Yaklaşık on yıl önde yazılmış bir yazı.
O yazımı sizlerle buluşturmak istiyorum
Hem de noktasına virgülüne dokunmadan.
Neden?
Yine bir seçim sonrası yaşıyoruz.
Gündemde yine seçim döneminde söylenenlerle seçim sonrası uygulamaların kıyası.
Çok iyi anımsarım 2009 milletvekilliği genel seçimlerinin üzerinde bir süre geçtikten sonra bir UBP Milletvekili’ne “Seçim döneminde söylediklerinizle şimdi yaptıklarınız örtüşüyor mu? Niye yapacaklarını söylemediniz?”
Yanıt şu olmuştu: Ne bizi aptal mı sandınız? Yapacaklarımızı söylesek kim bize oy verirdi?
***
Neyse sözü fazla uzatmadan 18 Aralık 2003 tarihli yazımı size taşıyayım.
* * *
Seçimlerinin ardında doğal olan süreç başladı.
Dün hükümet oluşumuyla ilgili temaslar resmen start aldı.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Meclis’te temsil edilen partilerin liderlerini tek tek kabul edip eğilimlerini saptamaya çalıştı.
Yapılan şekil olarak doğru.
Beklenen bu turların ardından bir uzlaşıyla hükümetin kurulması.
Demokrasilerde çare tükenmez.
Demokrasiniz ne kadar iyiyse çare zenginliğiniz o kadar fazladır.
Denktaş Bey, hükümet oluşumuyla ilgili ilkelerini seçimin ardından yaptığı konuşmaların satır aralarında dile getiriyor.
Kurulacak hükümetin Ankara ile uyumlu olması Denktaş Bey için önemli.
Aslında bunun aksini ne düşünen ne de seslendiren var. Ama Rauf Denktaş, bir biçimde bunu anımsatmayı görev biliyor.

* * *

Seçim sonrası yapılan konuşmaları dikkatle izlerken bir hafta önce söylenenlerle bugün söylenenlerin ne denli örtüştüğünü de belirleyip not etmeye çalışıyorum.
Peşinen bu noktada altını çizerek belirteyim, seçim sonrası koşulları görmezlikten gelerek siyasi karar üretmek olası değildir. Ancak seçim döneminde söylenenleri buz ya da dalga menzili içinde kumsal üzerine yazılmış yazı olarak görmek de yurttaşı hafife almaktır. Aslında böyle bir durumda salt yurttaşa değil, partilerin kendi kendilerine de saygısızlığı söz konusudur.
Eğer somut koşullar nedeniyle yeni siyasi karara gereksinim varsa bu tüm ayrıntılarıyla halka anlatılmalıdır.
Denktaş Bey, dünkü konuşmaları sırasında bir biçimde, “Bazı arkadaşlar hala seçim dönemindeki gibi konuşuyor. Anlaşılan stopları tutmuyor” içerikli bir şeyler söyledi. Kelime kelime söyledikleri aynen böyle olmasa da özü buydu.
Çağdaş demokrasinin olduğu bir ülkede politikacı özellikle seçim döneminde ince eleyip sık dokuyarak konuşmak zorundadır.
Neden bu zorunluluk vardır?
Çünkü yurttaş bu konuşmalara bakarak oyunun istikametini, adresini belirleyecektir.
Bir hafta önce seçimin hemen arifesinde söylediklerinizi, seçimin hemen ertesinde unutup yeni şeyler söylemeye başlarsanız, yurttaşın güveni haklı olarak erozyona uğrar, dahası bir sonraki seçimde hele erken bir seçimde söylediklerinizi dikkate almaz.

* * *

Dün akşam saatleri, evin önündeyim.
Yağmurlu havaya karşın motosiklet kullanmak zorunda olan bir yurttaş gelip durdu.
Soru belli. “Ne olacak şimdi?”
Sorusuna soruyla yanıt verip topu ona atmayı tercih ettim. “Sence ne olmalı şimdi?”
Olağanüstü bir olgunlukla geldi yanıtı.
“Ailece oylarımızı çözümden yana kullandık. Sonuçlar hevesimi kursağımızda bıraktı. Gerek Rauf Denktaş, gerekse Başbakan Eroğlu’nda bazı değişiklikler gözlüyorum ama güvenmiyorum. Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı da kolay kolay güvenmemelidir. Yeni kurulacak hükümetin iç politikada ne yapacağı benim için çok önemli değildir. Önemli olan mayısa kadar bir çözümün bulunması ve Avrupa Birliği’ne katılmamızdır. Bu olmayacaksa hükümete girip yıpranmaya hiç gerek yoktur. Erken seçimi istemem. Ama başka çare kalmazsa seçimden de korkmamak gerekir. Seçimden korkanın seçimde başarılı olma şansı yoktur. Hele Annan Planı kıskacından kurtularak girilecek bir seçimde barış yanlısı partilerin daha başarılı olacaklarına eminim.”
... Ve ekliyor. “Çocuğum kolejde GCE sınıfındadır. Anlaşma olmayacaksa ÜSS sınıfına geçecek.” Yani, Avrupalı olamayacaksak yaşamımızı bu şartlara göre düzenlemek pek çok insan için elinde olmadan kaçınılmaz bir yazgı olarak algılanıyor.
Umutlar tepe takla giderse, oradan başlayıp toplum olarak ayağa kalkmak sanıldığı kadar kolay değildir. Bu nedenle umudu gerçekçi zeminde ayakta tutmak barış yanlısı partiler ile sivil toplum örgütlerinin görevlerinin öncelikli olanlarındandır.


Günün sözü:
Umut, yaşama zevkinin baş pınarıdır.

(Havadis'ten)