Dün Hadi Uluengin’in çok hoş bir yazısı vardı Taraf Gazetesi’nde. Hanım arkadaşıyla bir tatil lokantasında yemeğe çıkmış ve garsonların sert, nadan ve “lokma sayar” tavırlarından illallah etmiş.

“Garson haza ayı aleyhisselâm! Bütün feodalliği ve pederşahiliğiyle, önce refakatçime servis yapmak yerine hep benden başlaması ve o servisi dahi yine bir ayı vahşiliği ve köylü hoyratlığıyla gerçekleştirmesi bir yana, hazret masaya dikildi ki gırtlağımızdan lokma sayıyor.

Bazıları manda gibi lagar olur ve dürtmek gerekir ya, bu aksine, iki çatal alıyorsunuz tabağı önünüzden kapıyor. Vermezseniz de kötü kötü bakıyor. Sanki rızkını çalıyoruz.

Dur be adam, şunu ağız tadıyla tıkınalım! Patladın mı?”

Hadi Uluengin, yazısında Kalamış’taki Todori Meyhanesi’nden ve orada adap bilen meyhaneci Yanni’den de söz ediyor. Müşteriyi gözeterek nasıl rahat bıraktığını, nasıl sıkboğaz etmediğini anlatıyor tatlı tatlı.

***


Bu konu benim de şikâyet ettiğim bir şeydir. Nereden gelen bir adettir bilmiyorum ama Türk lokantalarda durmadan sofra toplanır, durmadan yeni servis açılır. Sağından solunda durmadan beyaz kollar iner çıkar, durmadan kafayı kollamaya çalışırsın. Başını şöyle biraz sağa sola çevirmeye kalk hemen bir “toplayayım mı?” geliverir. Hele ki sofradan bir nedenle kalktın, döndüğünde masayı öldür Allah bıraktığın gibi bulamazsın. Tabak, bardak, kadeh hepsi gitmiş, boşları gelmiştir. Madem topladın, o vakit önüme yeni tabak niye koyarsın? Bırak ferah feza kalsın. Yok! O da olmaz. İlla sağından beyaz bir kol gelecek, tabak koyacak, sonra o beyaz kol yine gelecek çatal koyacak, sonra aynı beyaz kol solundan gelecek bıçak bırakacak...

Diyelim birinci garsonu ikna ettin, o yeni tabağı önüne koydurmadın... Lokantanın en ucundan bir başka garson “hata yapılmış!” paniğiyle muhakkak elinde tabakla koştura koştura gelir. “Yahu istemiyorum!” dersin, onu da püskürtürsün, bu sefer patron kasa arkasından kalkıp elinde bir tabakla gelir... O tabak önünde illa ki duracak, nokta! Senin yüzünden garsonlar da fırça yer, bir de bundan ezilirsin. (Annem de aynısını yapardı, deli olurdum! Annem tabii yeni servis açmazdı, masayı sileyim diye elime bezi tutuştururdu...)

Garsonlarla bu kadar haşır neşir olmanın can sıkıcı başka tarafı da ter kokularını çekmek. Sahte gülücük falan her şeye çare bulundu da buna bulunamadı.

***


Fakat ben ve anladığım kadarıyla Hadi Uluengin dışında Türk müşterisi buna fena halde alışmış durumda. “Oğlum boşları topla!” “oğlum yeni servis aç!” emri çın çın çınlar lokantalarda.

Fakat işte bu “sağdan soldan inen beyaz kol” meraklısı bu müşteri Yunanistan’a gitti mi kısa devre oluyor...

Şimdi madem Yunan Adalarına gitmek moda, eh ben de iki yazdır adadan adaya hoplaya zıplaya uzman gibi bir şey oldum, o vakit sinirlenmeyin, şoke olmayın, kastî sanmayın diye Yunan taverna (yani lokanta) adabından söz edeyim biraz...

- Kumaş masa örtüsü yoktur. Siz masaya oturunca temiz bir kağıt örtü sizin önünüzde serilir.

- Hemen ardından su ve ekmek otomatik olarak gelir.

- Çatal bıçak daima ekmek sepetinin içindedir ve servis yapılmaz. Kendin alır koyarsın önüne.

- Sipariş almaya gelen garson, her nedense ekmek ve suyu getirdiği hızda gelmez, biraz beklersin.

- O arada mezesinden ana yemeğine kadar bütün bir akşam ne yiyecekseniz topluca saptamakta ve garson geldiğinde hepsini bir defada ısmarlamakta SONSUZ fayda vardır.

- Siparişler öyle meze biraz yensin de sonra ara sıcaklar gelsin de, sonra ana yemek “balıkları attır hocam!” dendikten sonra pişirilsin falan yok.. Tak tak tak hepsi arka arkaya gelir. Masa şölen masasına döner. Masada ufacık bir boşluk kalmaz. İster balık ye ister meze, ister kalamar, sana kalmış.

- İşte ondan sonra kendinizle baş başasındır. Garson bir daha öldür Allah uğramaz. Tek şansın yan masaya yeni müşteri gelmesidir. Onlara örtü, su ve ekmek getirirken eksik siparişini söyleyebilirsin... Tabii eğer garsonu yakalamayı başardıysan.

- Siz hesabı ödeyip masadan kalkana kadar tek bir çöp alınmayacaktır HABERİNİZ OLSUN! Bunun nedeni tembellik değil. Yunan âdetine göre misafir veya müşteri önünden tabak çanak toplamak “kalk, git” anlamıma geliyor. Ayıp addediliyor. Masada boşlardan bir dağ olmuştur ama toplanmaz! Ne zaman kalkarsın, dükkândan çıkarsın, o zaman toplanır. Bazen bunun aşırı abartıldığı da olur. Sakız Adasının batı tarafında bir tavernadayız, lokanta sahibiyle sohbet mohbet epeyi bir oturduk. Daha da oturacağız çünkü benim yazı yazmam lazım. “E hocam artık toplasanız” deyince tavernacı “ya üzmeyin beni, geçin bir başka masaya” deyiverdi. Güldük tabii çünkü Yunanistan bu demek...

- Bir de gerilim yapmayın ne olur. Bütün Yunan lokantacıları bana aynı şeyi soruyor: “Türkler neden bu kadar gergin?” Ünümüz yayılmış yani.

(Vatan gazetesinden alınmıştır)