Mahkeme, kararını açıklayınca herhalde hiç kimse sanıklardan cezalar lehine tezahürat göstermesini beklemezdi. Bu hareket ne kadar abesse “niye ceza verdiniz?” diye hakimlerin sözlü lince maruz kalması da o kadar abestir. Acaba mahkemenin sanıklara plaket vermesi mi umuluyordu?
Cezalar ağır olmuş!
Kime ve neye göre ağır?
Beraat edebilselerdi, müsned suçlar asılsız bulunsa ne iyi olurdu. Ne var ki suçlar sabit bulundu, hakimler yürürlükteki kanunları tatbik ettiler. O kanunları, avukat, savcı, hakim yapmıyor. Vazıı kanun/kanun koyucu TBMM’dir. Bu sebeple ona ‘yasa yapan’ anlamında “yasama meclisi” denmekte.
Savcı, emniyetten gelen hazırlık dosyasını inceleyerek takibin devamına karar verdiğinde iddianamesini hazırlar. Mahkeme, iddianameyi okur, sanıklarla müdafilerini dinler, şahitleri çağırır, delilleri toplar ve sonunda bir hükme varır. O hüküm, ya beraatir veya ceza. Kimseyi dilediği gibi beraat ettiremeyeceği gibi ceza da veremez. Ceza maddesinde alt ve üst sınır vardır. O iki arada hareket edilir. Kaldı ki ağır ceza mahkemeleri, üç kişilik hakim hey’etinden meydana gelir. En az ikisinin cezadan yana olması gerekir.
Mahkûm akrabalarının acı, belki ağır konuşmaları bile mazur görülebilir. Günümüz şartlarında kimseden “şeriatin kestiği parmak acımaz!” demesini bekleyemeyiz. O bir topyekûn kültürdür.
Akrabalar anlaşılır, fakat Balyoz sanıklarının acılarını politik çıkar olarak kullanmaya kalkışanları kabullenmek mümkün değil. Kuvvetler ayrılığı gerçeğine rağmen Başbakana mahkeme reisi muamelesi yapmak insafla bağdaşamaz. Bunu derken kararlar konuşulmasın demiyoruz. Elbette kararlar tahlil edilecektir. Ancak tahlil ederek fikir beyan etmek başka, sövme ve hakaret başka.
“Onlar mahkeme değil, siyasi talimat alıyor!” sözü ana muhalefet genel başkanına yakışır mı? Hangi hakimin vicdanı talimat alarak bir insanın hayatını söndürmeye razı olabilir?
Bir memlekette hakime güvenilmezse kanunlar istenildiği kadar parlak olsun orada adalet olamaz. Halbuki devletin en olmazsa olmaz şartlarından biri adalet dağıtmaktır. Suç işlediği iddia edilen şahıs da devletin vatandaşıdır, o da hukuki teminat altındadır. Mahkûm, davacının veya müdahilin düşmanı olabilir. Fakat devletin düşmanı değildir. Ağızdan çıkanı kulak duymalı, kalemden döküleni göz okumalı. Daha 27 Mayıs davalarının yaraları sarılamadı.
Kimse mahkemeden “aferin, ne iyi ettiniz de böyle bir darbeye teşebbüs ettiniz!” demesini beklemesin.
Balyoz davası ilk biten.
Sırada daha Ergenekon ve öteki davalar var.
Onların hepsi bitince ne olacak, ortalık bataklığa mı dönecek?
(Türkiye gazetesinden alınmıştır)