Adını ne koymalı?
Bu bir terörle mücadele mi? Düşük yoğunluklu savaş mı? Yoksa bir bölgede sürüp giden iç harp mi? Neredeyse her saat asker, polis, subay kaybımız var. Daha fazlasıyla Kürt militanlar da öldürülüyor. Bu ülkenin doğusu ve batısıyla evlerine ateş düşmekte. Anaların, babaların, eşlerin hatta nişanlıların yüreği yanmakta. Anne karnındaki bebeklerinse ileride bir ömür yürekleri yanacak.
Ne yapıp ettiler bu ülkenin çocuklarını birbirine düşürdüler. Adı ister terörle mücadele olsun, ister düşük yoğunluklu savaş, isterse bir bölgede iç savaş. İsimler mahiyetleri ve neticeleri değiştirmiyor. Her gün bu kadar kayıp dünya harbinde veriliyor muydu, İstiklal Harbinde verildi mi?
Derin devletin derin zamanlarda, derin hataları derin yaralara yol açtı. Ümmet eşitliği yerini Fransız ihtilalinden ve Fransız filozoflarından mülhem ırk üstünlüğü ideolojisi alınca kayıp başladı. Abdullah Cevdetler, Ziya Gökalpler ve Avrupa’nın saf ırk masallarına dayalı faşizm özentileri bugünlerin müsebbibidir. Türkçülükle başlatılan bölücülük Kürtçülükle pekiştirildi.
Daha on yıl evveline kadar şu sütunda Kürt diye yazamıyorduk. Biz ve diğer kalem sahipleri ancak Güneydoğulu diyebilmekteydik. Çünkü 12 Eylül kanununa göre Kürt yoktu. Olmayanı var sayarak suç işlemiş olurduk.
Varılan tehlikeli noktada vahameti artık bütün çıplaklığıyla görmeliyiz. Çare uzağımızda değil. Çare, bizi bin yıl bir arada tutan sebeptir. Her sabah, her okulda and okuyarak bu birlik devam ettirilemedi. Amentü’nün alternatifi yoktur. Hiçbir slogan, “elhamdülillah Müslümanım” veya “La ilahe illallah Muhammed’ür Resulullah” gerçeğine rakip olamaz. Bu memlekette ezeli ve ebedi hakikatlere karşı ölümlü fikirler çıkartıldı. Kürtçülük, Kemalizmin kötü bir kopyasıdır.
Eğer, Türk cenaze sahipleri de... Kürt cenaze sahipleri de ölülerini aynı şekilde kaldırıyorsa. Her iki taraf da cenaze namazı kılıyorsa. İki taraf da kayıplarının arkasından Fatiha okuyorlarsa, mevlid okuyorlarsa... Bu, bir fırsatın hâlâ kaçmadığının habercisidir. Kaybettiğimiz yerden kazanmaya başlamalıyız. Her şehit haberi içimizi yakmakta, yuvalar yıkılmakta. Ne var ki her ölen militan da Türkiye’nin kaybı. Onları kazanmak, zor mecburiyetimizdir.
Eğer, elimizi tez tutmazsak bir zaman sonra “Allahımız, Peygamberimiz, kıblemiz, dinimiz bir!!!” dememizin de bir faydası olmayacaktır. Zira bugünden başlayan “biz Zerdüştüz” sözü bir zaman sonra yeni yetişen nesillerin inancı olabilir.
Şehitlerimizi uğurlayan vali ve komutan veya bakan, oğlunu kaybeden Kürt evine gidip o ana-babaya “sizi anlıyoruz, acınız acımızdır, biz de çok üzgünüz, bu derdi birlikte çözecek, bu fitneyi birlikte yok edeceğiz. Bize yardımcı olun başka analar ağlamasın!!!” deseler yanlış mı olur?
Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- aleyhine çevrilen film için Türkler üzüldü de Kürtler sevindi mi? Veya Kürtler üzüldü de Türkler mi sevindi? Onlar, aynı duyguları yaşadılar. Kandil ve Ergenekon baronları hariç.
Bu baronlar, küresel derin gücün emrinde.
(Türkiye gazetesinden alınmıştır)