PKK, Türkiye'ye yönelik öncelikli tehdit odağı olmaktan çıkabilir.
Şırnak Uludere’de onlarca insanımızın hayatını kaybettiği iç karartıcı ve kışkırtılmış ortamda iyimser şeyler yazmak zor. Ancak unutulmaması gereken husus, Uludere’nin ilk olmadığı gibi muhtemelen son da olmayacağı. Bu nedenle geçmişi Uludere ve benzeri provokasyonlarla dolu Kürt meselesinin gerek geldiği nokta gerekse PKK bağlamında varılan kritik eşik üzerine bir tahlilde bulunmak istiyorum.
Gerekçesini izahı sonraya bırakıp lafı dolandırmadan beklentimi söyleyeyim: 30 yıl dur-durak demeden devam eden, binlerce cana mal olan, on binlerce ocağı dağıtan/söndüren ve nihayet şüphesiz trilyonlarla ifade edilebilecek düzeyde maddi kayba neden olan fırtına sanırım dinme noktasında...
PKK’dan, terörden söz ediyorum. Örgüt kuşkusuz yok olmayacağı ama Türkiye’ye yönelik öncelikli tehdit odağı konumundan çıkacağı bir hatta çekiliyor. Süreç sonlanmış, çözüm planında nihai noktaya varılmış değil fakat büyük bir aksilik olmadığı, emekleri boşa çıkaracak bir provokasyon, yani Habur hadisesine benzer bir aculluk ya da MİT-PKK görüşmesi bantlarının basına sızması türünden bir skandal yaşanmadığı takdirde 2012 yazından önce PKK silah bırakacak!
Başbakan Erdoğan’ın “Çözümün gerektirdiği siyasi riski ben üstlenirim, yeter ki şiddetin son bulacağına inanayım” demesi ve güvenlik bürokrasisine devlet aklının hâkim olmasıyla gelindi bu noktaya.
Kritik konu: Af meselesi
Kilit tek yanlı açılmadı elbette. Abdullah Öcalan’dan başlayıp Murat Karayılan’a, Sabri Ok’a ve Mustafa Karasu’ya uzanan PKK zirvesi, ister gönül rızasıyla ister bölgedeki gelişmelerin zorlamasıyla çözümü hedeflemiş olmasa, ilerleme sağlanamazdı. Keza örgütün bu sürece itiraz eden ya da tereddütlü unsurlarını baskılayıp dirençlerini kıran TSK operasyonları olmasa da mesafe alınamazdı. Son iki ayda aralarında örgütün 12 bölge sorumlusunun olduğu 115 PKK militanı öldürüldü. Yanı sıra 30 militan kendiliğinden güvenlik kuvvetlerine başvurup teslim oldu ya da yaralı olarak ele geçirildi.
Terör dışında sosyo-kültürel ve siyasal anlamda kuşkusuz çözümün ana eksenini Kürt sorunu oluşturuyor. Ayrıntıları bu aşamada açıklanmış olmasa da Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın koordine ettiği açılım projesinin ‘Demokratikleşme Paketi’ aşamasına geldiği biliniyor.
Bugüne kadar Kürtler tarafından da olumlu karşılanan bir dizi karar alındı, önemli adımlar atıldı. Nitekim yürürlükteki mevzuat çerçevesinde ve uygulamada Kürtçenin seçmeli ders olarak sisteme dahil edilmesi dışında önemli bir mesele kalmamış görünüyor. İşlevi ve mahiyeti fazla bilinmediği için yürürlükteki İller İdaresi Kanunu’nun yerel yönetimlere tanıdığı özerk alanın bazı düzeltmelerle daha tatmin edici bir hale getirilmesi anayasa konusu. Ve düğümü çözecek değişiklik, valilerin seçimle belirlenmesi. Ancak Beşir Atalay’ın koordine ettiği ‘Demokratikleşme Paketi’nin ana hatları, muhtemelen sonbahardan önce yani güvenlik bürokrasisinin PKK unsurlarıyla vardığı mutabakat doğrultusunda dağdan inişler başlamadan netleşmiş olacak. Bu defa dikkat edilecek en önemli husus, ne devlet ne de örgüt açısından zafer/teslimiyet tablolarına izin verilmeyecek olması.
Sürecin Türkiye’yi hedefe taşıması açısından kritik konulardan biri, kuşkusuz af meselesi. Af derken geçmiş dönemde çıkarılmış Pişmanlık Yasası ya da Eve Dönüş Yasası olarak bilinen düzenlemelerin tekrarından söz etmiyoruz. Konu suça karışmamış, eline silah almamış militanların affı da değil. Söz konusu olan, aralarında PKK’nın yönetim katında görev alanların da olduğu, eylemlere katılmış aktif unsurlardan Türkiye’ye dönmek isteyenlerin durumunu netleştirecek hukuki düzenleme. Bu konuda kesin olan şu ki suçu sabit olan kişilere, yargılanmayacakları ya da sınırları Türk Ceza Kanunu’nda çizilmiş etkin pişmanlık hükümlerine ilaveten iç barışı temin maksadıyla çıkarılacak özel af yasasının ceza indirimi hükümleri dışında özel bir muameleye tabi tutulacakları yolunda taahhütte bulunulması söz konusu değil.
Öcalan’a düzenleme
Meselenin Abdullah Öcalan’ı ilgilendiren yanına gelince... O konuda diğer konularla eşzamanlı bir ‘iyileştirme’ söz konusu değil. Önümüzdeki iki yıllık süre zarfında öngörülen adımların atılmasında aksaklık yaşanmadığı, söz konusu sürecin sorunsuz aşılması yolunda girişim ve düzenlemelere katkı sunmaya devam ettiği takdirde toplumda oluşabilecek anlayışa paralel olarak Abdullah Öcalan hakkında da çarptırıldığı cezayı ortadan kaldırmayan ancak infaz koşullarının değiştirilmesini öngören düzenleme yapılması gündeme gelebilecek.