ÖZEL yetkili mahkemeler kaldırıldı, başka yeni mahkemeler kuruldu. Düzenleme, ÖYM’lerde görülen mevcut davalara sirayet etmedi. Sevindirici bir gelişme olarak Büşra Ersanlı tahliye oldu. Sanık ve şüpheli haklarının geliştirilmesi yönünde adımlar atıldı. Tutuklamaların somut olgularla desteklenmesi, savunmanın dava dosyasını inceleme yetkisi, altı çizilerek vurgulanmış durumda. “Özgürlük hâkimi”nin getirilmiş olması ve “adli kontrol” uygulamasının genişletilmesi olumlu. İddianamelerin karakter suikastı verileri basına servis edilemeyecek, cezalar ağır. Hiç şüphe yok ki, ÖYM’ler önemli bir misyon icra ettiler. Türkiye tarihinde ilk kez “Kurucu ideolojim elimde, silahım cebimde, bürokrasim arkamda; yaparım, ederim, hesap da vermem” diyenlerin “hesap verebileceği” görüldü, siyasi iradenin dirayetiyle gelen değişimin icraat alanı ÖYM’ler oldu.

 

Gelgelelim, demokratik koşulların oluşması amacıyla anti demokratik unsurların elenmesi, siyasi bir içerik de arz ettiğinden bıçak sırtında yürüyen bir işlemdir. Hata yapma riskinin yüksek olduğu bir süreçtir. Nitekim ÖYM’ler demokrasi dışı oluşumları sistemin dışına itmeye çalışırken bizzat kendileri anti demokratik oluşum haline gelme paradoksuyla yüz yüze geldiler. Hukuk sistemi 75 model “Renault” araba hantallığında iken, yetkiler “Ferrari” kıvamındaydı; vesayet gerilerken vasiden boşalan alan rövanşizmle doluyormuş gibi bir algı oluştu, bu algının oluşmaması için gereken özen gösterilemedi. Hoş, yeni Anayasa sözü veren hükümet de, devlet mekanizmasını demokratikleştirme doğrultusundaki istekliliğini yitirmiş durumdaydı. Yeni siyasi irade neoittihatçılıkla anılmaya başlarken, yeni yargının da “neo-jüristokrasi”ye heveslenmesinde şaşılası bir durum yoktu. Ancak ulusal ve uluslararası mahfillerde dile getirilen teessüflerin muhatabı da pek tabii yargı değil, hükümet oluyordu.

 

“Türkiye’nin adını; ifade özgürlüğünün ihlal edildiği, düşüncesini şiddet kullanmaksızın ifade eden insanların yargılandığı ve tutuklandığı ülkeler listesinde görmek bizi üzüyor. Kendisi de bir zamanlar düşünce suçlusu olan ve bu yüzden destek olduğumuz Başbakan Erdoğan ve hükümetinden bu duruma bir an önce son vermesini istiyoruz.” Bu ifadeler Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü dahil tam 9 uluslararası saygın kuruluş ve 20 ulusal kuruluş tarafından imzalanmış bir metinde yer alıyor. Sadece iki ay önce yayınlanmış ve uluslararası mahfillerde ses getirmiş en hafif örnek, bu.

 

Tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesi ve çok kolay tutukluluk kararı verilebilmesi, çağırınca gelecek adamların bile önceden konuşlandırılmış kameralar eşliğinde tutuklanması, dava dosyalarının davanın gizliliğinden bahisle savunmaya verilmemesi gibi mevzular nicedir muhafazakâr kesimin okur yazar kısmını bile rahatsız eder hale gelmişti ama kimse itiraf etmeye yanaşmıyordu bunu. İşin Başbakan’ı “Beni de alın” demeye icbar edecek noktalara gitmesi, sanıldığı gibi süreci başlatan faktör değil, bardağı taşıran son damla oldu. Kamuoyu “Şimdi bir de yargı vesayeti mi?” şüphesini kabul edilemez buldu. Doğrusu Hakan Fidan sorguya çağrılmadan önce de öngörülebilirdi bu. Yargı camiası, oy oranları dolayısıyla zaten çok güçlü durumda olan siyaset ustasına, altın tepside bir fırsat sunmuş oldu. Zira yeni düzenleme, sanık hakları adına olumlu adımlar içeriyor olsa da, pek çok kamu görevlisinin soruşturulması ve takibata uğramasını “izne” bağlamış durumda. Terörle Mücadele Kanunu’nun daha da genişletilip güçlendirilmesi yeni yargı paketinin sorun çözmekten çok sorunları ağırlaştıracakmış gibi duran başka bir boyutu. Bütün tantananın hükümetin bazı hâkim ve savcıların yerlerini değiştirmek istemesinden çıktığı yönündeki söylentiler de, atamaları yeni yapılmış personel üzerinde baskı yaratacak gibi görünüyor. Yani, yürütme ile yargı can ciğer kuzu sarması olamayacak yine. Zaten doğrusu da bu değil mi? Yürütme ile yargının frapan düzeyde olmamak koşuluyla mesafeli ve hatta gergin bir ilişki içinde olması gerektiği gerçeği hükümet tarafından idrak edilemezse altüst oluşlar hiç bitmez. Oysa sahici ve çoğulcu bir demokrasinin inşaası sürecine geçilmesi gerekiyor artık. Bunun için de herkesin fedakârlık etmesi...

(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)