1975-1980 arası MİT'e, 1980-1991 Suriye Muhaberatı'na, 1991-1999 hem Suriye Muhaberatına hem ABD'ye, 1999-2003 TSK'ya, 2003'ten bugüne kadar ise ABD'ye ve ABD üstünden MİT'e dayanmıştır. Öncesinden de kuşkusuz derin devlet, ergenekon ve JİETM gibi yapılara da dayanmıştır.


Bugün JİTEM elemanlarının yüzde 90'ı PKK itirafçısıdır. KCK'de 2000'e yakın MİT elemanı çıkmıştır. Daha dün BDP Milletvekili Hasip Kaplan'ın İstanbul Gögüren'de otobüse molotof atan ve Serap'ın ölümüne sebebiyet veren kişinin MİT elemanı olduğu ve MİT'inde kabul ettiğini söyledi.


Burada şunu anlamak gerekiyor, Öcalan tek başına bağımsız bir güç değildir. Onun dayandığı, kullandığı ve kullanıldığı çok güçler vardır. Her gücünde kendine özgül ayrı bir gücü ve ağırlığı vardır. O nedenledir ki, kimse kimseyi kolay kolay yok edemiyor.


Bu güçler Türkleri ve Kürtleri de oyuncak gibi kullanıyor.


Hemen bir parantez açayım; eğer Öcalan'lar, Cuntacılar, Ergenekoncular, Kemalist zihniyetin cebberut elemanları olmasaydı, karartılarak ve parlatılarak bir tarih yaratılmasaydı, yalan tarihten devlet kutsanması çıkmasaydı, Türkiyelilik hepimizin bir çatısı olduğuna inandırılsaydı, tarih kitaplarında, devlet kurumlarında ve yaşamın her alanında sadece Türk ordusu, Türk Hava Yolları, Türk Tarih Kurumu vs herşey egemen bir ırka atıf yapıp diğer bütün ırkların varlığı inkar edilmeseydi, aklın sorgulanması ve vicdanın tartılması olsaydı ve bin yıldan bu yana kardeş olduğumuz aşılsaydı bugün Kürt-Türk davası diye bir dava olmayacaktı.


Türkler ve Kürtler aldatılmayacaktı. Gelişen demokrasi içinde birbirlerini anlayacaklardı.


Öcalan, "PKK'nin merkezi ile devletten daha fazla savaştığını" söylemektedir. Bütün bu bilgileri veren Öcalan, devlete örgütü "dağıtma" sözü vermekte ve bunu nasıl yapacağını anlatmaktadır.


Abdullah Öcalan İmralı'ya giden BDP heyetine Açılım sürecinin nasıl başladığını anlatmıştı. "Cezaevi Müdürüne 'MİT Müsteşarı Hakan Bey'i yalnız bırakmamak gerekir, dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim. 5 ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı.”diyor.


Görüşmelerin başlaması için, Abdullah Öcalan'dan öncelikle bir taahhütname istendiği anlaşılıyor. Bir şey daha anlaşılıyor, o da Öcalan'ın bir mektupla teklif verdiğidir. Önce APO, "hizmet" niyetini belgelemeliydi. O mektup açıklandığı gün görülecektir: PKK lideri, kendisinin hangi görevleri yerine getireceğini yazılı olarak verdi. Zaten bizzat APO, kendisinin "araç" görevi yaptığını açık açık söyledi (Özgür Gündem, 18 Ağustos 2013).


Daha önce defaatle dile getirdiğim gibi 2013'un Mart Newroz'unda “tarihi deklerasyon”, “tarihi konuşma” vs diye en başta Kürtlere ve bütün dünya kamuoyuna yutturulan konuşma metni de Öcalan'a ait olmadığı gibi MİT tarafından hazırlanmış bir metindi. Ama maalesef BDP'li Kürtler buna inanmak istemedi ve Öcalan'ın da dediği gibi mecnun milyonlar Peygamer'e tapar gibi Öcalan'a taptılar.


Aşağıdakiler Öcalan'ın ifadeleri Kürtler için tam bir felakettir.


Çok Sayın(!) Öcalan diyor ki:


“PKK'nin başkanlık konseyi hepsi tektir, o tüm örgüt. Tek bir kişiyi bile bunların eline bırakmayacağım. Hepsi Türkiye'nin hizmetine girecek. Silahlı olanlarda dahil. Bir altı ay içinde bak, biraz ütopik gibi gelebilir ama hepsini sokmadıysam, beni ondan sonra ne yaparsanız yapın. Kürtçülük olayını çok derinliğine ele alıp geliştireceğim, çalışmalar çok önemli ve Türkiye'yi yeniliyecek inanın.


Yalnız Türkiye'ye çok gerek. Türkiye bu konuda devletiyle çok uzak düşmüş. Bizim toplum çok düşmüş. Bizim arkadaşlar çok düşmüş.Bu gün bunun için söyledim. Bana biraz imkan yaratın da bunu kendi planlamama göre bu en büyük çalışmayı sergileyeyim diyorum. Bir an önce bütün örgütüde aşarak dikkat et programı da bir tarafa bırakıyorum, örgüt merkezini bir tarafa bırakıyorum.


Devlete her an aşırı hazır bir pozisyon arz ediyorum. Şimdi akıllı bir devlet adamı bunu görebilmeli.Görmek, bunu yapmanız gerekir ve çok önemli bir örgütü, önce gel devletini tanı. Devletini tanımadan sen onun nesine karşı çıkacaksın. Deli misin? Bir defa hata yaptık. Bir daha bunu yapmayalım. Şiddetten uzaklaşmak kararı büyük bir uygulamadır. Aslında yasanın özüdür bu biliyorsunuz.


Terörden uzaklaşmada değil mi? (Burada Öcalan PKK'nin terörist eylemleri yaptığını da kabul ediyor) Yasanın en temel şartı.


Daha sonra bu yönlü örgütün tasfiyesi. Zaten şiddet örgütüde ortadan kalkıyor. Yani yasayı uyguluyoruz. Onu önemle bilmeniz gerekir. Örgütlenmesi dağıtılıyor. Zaten bu öyle olur. Yani tek tek bir itirafçı gidip örgüt dağıtamaz.Örgüt tamamen silahsızlanacak, tümüyle şiddete dayalı örgüt mantığı yıkılacak. Bu da belli bir uygulamadır.”diyor Öcalan.


Yine daha önce çoğu kez dile getirdiğim Öcalan'ın infaz mangaslarıyla infaz ettiği PKK militanları ve lider kadrolarla ilgili bakınız Öcalan, infazları ve tasfiyeleri nasıl anlatıyor. Ona inan Kürt halkının evlatlarını dağlarda kurda kuşa nasıl yem ettiğini bir bir güzelcene anlatıyor.


Öcalan diyor ki:


“Bir gün size gösteririm fırsat düşerse. Ben PKK'lilerle nasıl savaştım. Eğer devletten daha fazla savaşmadıysam, kanıtlıyacağım size inşallah.Bir Cuma'ya bilmem bir Botan'a karşı, bilmem bir bizim Osman'a karşı, bir Ebubekir'e karşı, bilmem bir Ali Haydar Kaytan'a karşı, bir Duran'a karşı, Duran Kalkan, yürüttüğüm mücadele, bunları küçümsememek lazım ha. Korkunç adamlar. Eğer gerçekten ben olmasam, örgütü şey edebilirler, terk edebilirler.


Şimdi mesela, geçmiştede böyle bir çok isim çıkmıştı. Mesela Şemdin'i çok iyi biliyorsun. Herkes ikinci adam şöyle böyle, kendi ailesini bile etkiliyemedi, yanımda sıfır. Halbuki ikinci büyük adam benimdir.


Ha bu Ferhat için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Sıfırdır hepsi.Yalnız ben ortalıkta olmasam, işte onun için diyorum, tehlike çok büyük. Benim ismimi kullanacaklar. Biz APO'nun kardeşiyiz.Biz APO'dan sonra birinci ikinci üçüncü adam gelir. Cuma bana göre fazla politik değil, parmağında oynatırlar farkında bile olmaz.

PKK'yle savaşmak demek, PKK'nin merkeziyle savaşmak demektir. Devam edecek..