Son günlerde gerçekten de iç karartan haberler okuyor, yazıyoruz. Mesleğin cilvesi ya da mecburiyeti bir yana insani boyutunu düşününce gerçekten de her yeni haberde bende durup tekrardan sorguluyorum 'neler oluyor bize?' diye...

Geçtiğimiz hafta içerisinde iki bayanımız şiddetin ağır yüzlerinden biriyle karşılaştı. Sibel Dedecan yıllardır aynı yastığa baş koyduğu eşi tarafından önce vurularak ardından da dipçik darbeleri ile öldürüldü. Bir insanın gözünün nasıl bu kadar karara bildiğini gerçekten anlayamıyorum. Nasıl bir kin, nasıl bir hırstır bu? Ne yaşamış olabilir ki insanlar bu noktaya gelsinler? Hangi neden bir insanın sevdiği bir insanı öldürmesine gerekçe olabilir ki?

Bir de Bahar var tabii ki... Şiddet mağduru bir diğer genç bayanımız... 21 yaşında zaten iki çocuk sahibi olarak omuzlarına bir sorumluluk alan Bahar, canının hala güvende olmadığını söylüyor, haykırıyor. Kimse bu çığlıkları duymuyor mu?

Sibel Dedecan'ın öldürülmeden önce ülkemiz televizyonlarında yayınlanan bir programa katılarak nasıl yardım istediğini pek çoğumuz duyduk. Ne oldu? Devlet kadını koruyabildi mi? Hangi sivil toplum örgütü ya da kuruluş kanat gerebildi bu feryatlara?

Şimdi benzer bir yardım çığlığı Bahar'dan yükseliyor. 'Beni kim koruyacak' diye soruyor Bahar cevabı olmamasını bilmesine rağmen....  Allah göstermesin yarın bir gün bir bayanımızı daha mı şiddete kurban vereceğiz?

Hayatta en önemli şey insandır. Öncelikle insana yatırım yapmanız lazım. Ne yeni bir binadır istediğimiz ne de yeni bir tesis. Bizler mutlu bireyler olmak istiyoruz... Öyle çok büyük şeylerde de yok gözümüz... Pek çoğumuz için hayat o klişe sözden ibaret; “azıcık aşım belasız başım”...

Ancak bunları bile yapamıyoruz. 4 Aralık'ta nüfus sayımı yapılacak. Pek çoğumuz şimdiden başladı; 'Adada TC uyrukluların ne kadar çok olduğu ortaya çıkacak' diye söylenmeye... Gerçekten tek sorunumuz bu mu? Adaya bütün pisliği, kirliliği bu insanlar mı getirdi? Bu insanlar mı bizi yozlaştırdı, yobazlaştırdı? Yoksa biz onları ,'ötekileştirerek' mi daha hırçın olmalarına neden olduk? Onları düzeltmek ya da en azından buradaki hayata adapte etmek için bir şeyler yaptık  mı? Yoksa pencereleri, kapıları kapatıp 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' mı dedik.

Daha öncede söylediğim gibi önceliklerimizi kesinlikle bir kere daha gözden geçirmeliyiz ve her ne olursa olsun bir kadın sığınma evini ve devletimizin şiddet mağdurlarını nasıl koruyabileceklerini de  ihtiyaçlar listesinde üst sıralara yazmalıyız. Yoksa daha çok soracağız kendimize 'neler oluyor bize ' diye...