FİKİR ve ifade özgürlüğü bir demokrasi için, dünyanın neresinde olursa olsun her demokrasi için vazgeçilemez, ertelenemez bir ilke. Gayet evrensel bir kabul bu, ta Voltaire'den bu yana.
Bir insanın fikirlerine katılmayabiliriz. Onu kıyasıya eleştirebiliriz. Ama o insanın yazma ve konuşma hakkına saygı gösterebilmeliyiz. Bu temel ilkeyi sindirebilen toplumlar bugün çok daha ileri bir demokrasi seviyesine geçmiş durumdalar.
Öte yandan ifade özgürlüğünün gene tüm dünyada tartışılan bir sınırı var. Tek bir kırmızı çizgisi. Onun adı da "nefret söylemi".
Bugün bilhassa Batı toplumlarında hukukçular, siyaset bilimcileri ve gazeteciler nefret söyleminin ne olduğunu, nasıl tanımlanması gerektiğini kıyasıya tartışmakta.
Yani ifade özgürlüğünün özüne zarar vermeden, toplum içinde sorunlara yol açabilecek bir alanın netlikle tanımlanması gerekiyor.
Hukuksal düzenlemeler buna göre yeniden yapılmakta. Zira sadece görsel ya da yazılı basında değil, sosyal medyada da nefret söylemi büyük bir diken olarak duruyor.
*
Nefret söylemi, bir ya da birkaç bireyi, bir ya da birkaç azınlığı veya alt kültürü, yani mevcut güç ilişkileri dağılımında görece güçsüz ya da "az" olan bir kesimi doğrudan hedef alan ve şiddet içeren ya da şiddete davet eden tüm söylemlere verilen ortak isim.
Bugünlerde nefret söylemi İsviçre'de karşımıza çıktı. Hem de şaşırtıcı bir şekilde. Zürih kantonunda bir politikacı, Alexander Müller, Twitter hesabından yazdığı mesajda, "Belki bir Kristal Gece daha düzenlemek gerekiyor, ama bu sefer camilere" dedi.
Kristal Gece, azıcık tarih bilinci olan herkesin tüylerini diken diken eden bir tarihsel dönemeç. Almanya'da Nazizm'in yükselişinde kritik bir dönüm noktası. Yahudilerin katledilmeye başlanmasının ilk adımı. 10 Kasım 1938 günü Yahudilere ait işyerlerine, sinagoglara, mezarlıklara saldırılar düzenlendi.
"Kristal" kelimesi de kanlı saldırılar sonucu sokakları ve meydanları kaplayan cam kırıklarından gelmekte. Gecenin sonunda onlarca masum insan yaralandı, 91 kişi hayatını kaybetti. Ve insanlık tarihi çok daha karanlık bir mevsime girdi.
İşte bugün Müller o hadiseye referans vermekle hem Yahudilere hem Müslümanlara düşmanlık güden bir mesaj yazmış oldu. Bir ülkedeki azınlıkları hedef alan ve Twitter'daki takipçilerini doğrudan şiddete yönelten bir nefret söylemi.
*
Müller hakkında hemen savcılık soruşturması açıldı. Politikacı aynı zamanda partisinden ihraç edildi.
Görünen o ki sosyal medya dediğimiz uçsuz bucaksız alan, bir yanıyla özgürlük ve eşitlik getirdi hayatımıza.
Bilgiye erişimi hiç olmadığı kadar kolaylaştırdı, ucuzlaştırdı ve evrenselleştirdi. İnsanları ve kültürleri birbirine yakınlaştırdı. Ama bu madalyonun sadece bir yüzü.
Öteki yüzü ise ne yazık ki çok daha farklı. Sosyal medya aynı zamanda nefret söylemlerinin cirit attığı bir gayya kuyusu haline geldi. Hakaret etmenin kolaylaştığı...
Önümüzdeki yüzyıl, teknolojiyle beraber yepyeni hukuksal düzenlemeler yapması gerekecek hemen her gelişmiş ülkenin. Ama tek başına yasalarla hallolacak bir akış değil bu.
İfade özgürlüğüne sahip çıkan ve sonuna kadar inanan ama nefret söylemine karşı da duyarlı, bilinçli bir sivil toplumla mümkün ilerleme ancak.
(Haber Türk Gazetesinden alınmıştır)