İstanbul’un Çamlıca Tepesi’ne “Türkiye’nin en büyük camisi”nin yapılacak olması bildik tartışmaları yeniden alevlendirdi. Yıllarca Taksim’e cami konusunu tartışmıştık, şimdi de Çamlıca’yı tartışıyoruz.
Çamlıca’ya, üstelik cemaatin gitmesinin çok zor olduğu bir bölgeye Türkiye’nin en büyük camisini inşa etmek akla ve mantığa ne kadar uygun?
Ancak proje sahibine bakınca, bunun bir anlamı olduğu ortaya çıkıyor. Camiyi isteyen bizzat Başbakan Erdoğan. “Kalıcı bir eser” bırakmak istiyormuş, en güzel kalıcı eserin de cami olduğunu düşünmüş.
Aslına bakarsanız “camiyi kalıcı eser” olarak kabul etmek bir Osmanlı padişahları geleneği.
Osmanlı padişahları hem muhtemelen akıllarına başka bir şey gelmediği hem de halka şirin gözükmek için adlarına büyük camiler inşa ettirmişler.
İmparatorluğun son zamanlarına doğru kalıcı eserler arasına saraylar, büyük kışlalar, hastaneler de eklenmiş.
Her dönemin kendine özgü bir mimarisi de var. Örneğin Selçuklu dönemi camileri estetik olarak güzeldir.
Camilerimizin en görkemli dönemi Mimar Sinan dönemidir. Bir dâhi mimar olan Mimar Sinan, Şehzade, Süleymaniye ve Selimiye camileri ile tarihe geçti.
Ancak ne yazık ki Mimar Sinan’dan sonra cami mimarisinde ileri gidemedik. Daha sonraki büyük camiler hep Mimar Sinan’ınkilerin kopyası haline geldi.
Türkiye Müslüman ülkeler içinde “camisi en fazla olan” ülke.
Neredelse her mahallede, ihtiyacın çok üstünde cami var. Örneğin İstanbul’daki cami sayısı 3 binden fazla.
Vatandaşın ihtiyacı varsa elbette cami yapılacaktır. Ancak benim asıl dikkatimi çeken, camilerin mimarisi.
Sanki ne kadar büyük cami yapılırsa o kadar Müslüman oluyormuşuz gibi küçücük köylere bile devasa camiler yapılıyor.
Büyük olması değil, mimarisinin kötü olması rahatsız edici. Hepsi birer Mimar Sinan taklidi bu camiler, bulundukları yerin görünümünü de bozuyor.
Cami yapmak isteyenlere, örneğin İstanbul Boğazı’nda hemen her iskelenin yanında bulunan camilere bakmasını tavsiye ederim. Ya da Osmanlı döneminde padişahlar tarafından değil de, saray mensupları ya da varlıklı kişiler tarafından yaptırılan camileri görsünler.
Şurasını unutmamak gerek; kubbe cami mimarisinin olmazsa olmazı değildir. Mimar Sinan aynı anda binlerce kişiyi aynı çatı altında bir araya getirebilmek için “kubbe”yi bulmuş ve uygulamıştır.
Kubbe “büyük camilerin” içinde direkler olmadan geniş mekân açabilmek için bulunmuş bir yöntemdir.
Oysa bizde sanki temel kuralmış gibi küçük camiler bile kubbesiz yapılmıyor.
Türkiye’de camiler “cami yaptırma dernekleri” aracılığı ile genellikle halktan para toplanarak yapılıyor.
Hükümet de cami yapılması konusunda çok hassas. Bölge halkının bir cami yaptırma derneği kurup cami yaptırmayacağını düşündüğü yerlere TOKİ aracılığı ile bir cami konduruyor. Ataşehir’deki devasa cami bunun tipik örneğidir. Aynı şekilde Çamlıca Yolu’na da yine TOKİ tarafından dev bir cami oturtuldu.
Madem cami konusu bu kadar hassas, hükümet mimari konuda da yol gösterici olmalı ve hiç olmazsa yeni yapılan camilerin estetik güzelliklerine de karışmalıdır.
Canı isteyen istediği yere, mimarisi çok kötü camiler yapmaya kalkamamalıdır.
Bir konu da şu; yeni camilerde en az iki minare var ve nedense bu minareleri çok uzun, üstelik her birinde üçer şerefe var.
Osmanlı mimarisinde minare ve şerefe sayılarının bir anlamı vardır. Bugünküler bunu bilmeden yapıyor...
İkincisi, hoparlör icat edilmeden bu minarelere müzzenler her namaz vakti çıkarlardı. Hem de kaç şerefe varsa o kadar müezzin çıkardı. Şimdi ise sadece Ramazan ayında TV şovlarına katılan müezzinler minareye çıkıyor. Bu hak mıdır?
*****
Muhalefeti cami düşman gibi göstermek istiyorlar
Çamlıca’ya yapılmak istenen camiyle ilgili tartışmalar sürerken “oyun içinde oyun” olacağından da kuşkulanıyorum.
Şurası açık ki Çamlıca Tepesi’ne Türkiye’nin ve hatta belki dünyanın en büyük camisinin inşa edilmesine hiç gerek yok.
Hem caminin işlevi açısından hem de binlerce yıllık İstanbul’un estetik görümümü açısından yersiz.
Öte yandan zihni “dinsel temalarla” doldurulmuş milyonlarca kişinin, bu mantıkla hareket etmeyeceği de kesin.
Dolayısıyla “Çamlıca’ya cami gereksiz” söylemlerinin “cami düşmanlığı yapıyorlar” propagandası ile karşılaşması büyük olasılıktır.
Caminin temelinin atılışının ve inşaatının yükselmesi önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı, yerel ve belki de erken genel seçimlere denk geleceğini düşünürsek, muhalefetin özellikle CHP’nin bu açıdan köşeye sıkıştırılmak istenmesi kimseyi şaşırtmamalı.
CHP’nin seçime doğru “cami düşmanlığı” türü bir kara propaganda ile karşılaşmamak için önlemini bugünden alması ve halka bu caminin nasıl bir iktidar oyunu olduğunu iyi anlatması gerekir.
*****
Bana biraz izin
Sevgili okurlar; bir yıla yakın süredir yazılarıma ara vermeden sizlerle birlikte olmaya çalışıyorum. Bu arada çeşitli TV kanallarında da yine birlikte oluyoruz.
Takdir edersiniz ki bizlerin de biraz dinlenmeye, sakin bir ortamda günlük gerilimlerden, gündemin yakıcı ateşinden uzak kalmaya hakkımız var. Bir süre sizlerden ayrı kalmama herhalde izin verirsiniz.
Sanıyorum 24 Temmuz haftasında tekrar birlikte olacağız. Sizden ricam bu süre içinde mesaj atmamanız. Çünkü mesajlarıma yazı yazdığım dönemdeki kadar titizlikle bakamayabilir ve tabii ki cevap da veremeyebilirim
Şimdilik kalın sağlıcakla.
*****
Türkiye’de 81 bin cami var
Türkiye dünyanın en çok camisine sahip ülkesi. Diğer Müslüman ülkelerdeki cami sayısı Türkiye’nin yarısı kadar bile değil. Türkiye’deki toplam cami sayısı 81 bin 984.
Cami yapmak bizde bir tür “ne kadar çok Müslüman olduğunu gösterme” yarışı gibi. Öyle ki birçok Anadolu köyünde (özellikle Karadeniz’de) 200-300 haneli köylerde iki hatta üç cami bile var.
Cami sayısında birinciliği İstanbul alıyor. En az cami ise Türkiye’nin en küçük ili Tunceli’de. Bu ildeki toplam cami sayısı 96. Konya üç büyük kenti geride bırakıp cami sayısında ikinci sıraya oturmuş. Nüfusa göre ise en çok cami Karaman’da. İstanbul’dan 55 kere küçük olan Karaman’da 475 cami var.
En çok camisi olan ilk 15 il şöyle;
1- İstanbul: 3087
2- Konya: 3025
3- Ankara: 2788
4- Samsun: 2612
5- Kastamonu: 2546
6- Antalya: 2060
7- Ordu: 1978
8- Trabzon: 1903
9- İzmir: 1767
10- Diyarbakır: 1735
11- Manisa: 1642
12- Balıkesir: 1638
13- Bursa: 1626
14- Şanlıurfa: 1581
15- Erzurum: 1499
Bu arada bir not ekleyeyim; Türkiye’deki 81 bin camiye karşı 67 bin okul, 1220 hastane var. Doktor sayımız 77 bin, din görevlisi sayısı ise 90 bin.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)
Çamlıca’ya, üstelik cemaatin gitmesinin çok zor olduğu bir bölgeye Türkiye’nin en büyük camisini inşa etmek akla ve mantığa ne kadar uygun?
Ancak proje sahibine bakınca, bunun bir anlamı olduğu ortaya çıkıyor. Camiyi isteyen bizzat Başbakan Erdoğan. “Kalıcı bir eser” bırakmak istiyormuş, en güzel kalıcı eserin de cami olduğunu düşünmüş.
Aslına bakarsanız “camiyi kalıcı eser” olarak kabul etmek bir Osmanlı padişahları geleneği.
Osmanlı padişahları hem muhtemelen akıllarına başka bir şey gelmediği hem de halka şirin gözükmek için adlarına büyük camiler inşa ettirmişler.
İmparatorluğun son zamanlarına doğru kalıcı eserler arasına saraylar, büyük kışlalar, hastaneler de eklenmiş.
Her dönemin kendine özgü bir mimarisi de var. Örneğin Selçuklu dönemi camileri estetik olarak güzeldir.
Camilerimizin en görkemli dönemi Mimar Sinan dönemidir. Bir dâhi mimar olan Mimar Sinan, Şehzade, Süleymaniye ve Selimiye camileri ile tarihe geçti.
Ancak ne yazık ki Mimar Sinan’dan sonra cami mimarisinde ileri gidemedik. Daha sonraki büyük camiler hep Mimar Sinan’ınkilerin kopyası haline geldi.
Türkiye Müslüman ülkeler içinde “camisi en fazla olan” ülke.
Neredelse her mahallede, ihtiyacın çok üstünde cami var. Örneğin İstanbul’daki cami sayısı 3 binden fazla.
Vatandaşın ihtiyacı varsa elbette cami yapılacaktır. Ancak benim asıl dikkatimi çeken, camilerin mimarisi.
Sanki ne kadar büyük cami yapılırsa o kadar Müslüman oluyormuşuz gibi küçücük köylere bile devasa camiler yapılıyor.
Büyük olması değil, mimarisinin kötü olması rahatsız edici. Hepsi birer Mimar Sinan taklidi bu camiler, bulundukları yerin görünümünü de bozuyor.
Cami yapmak isteyenlere, örneğin İstanbul Boğazı’nda hemen her iskelenin yanında bulunan camilere bakmasını tavsiye ederim. Ya da Osmanlı döneminde padişahlar tarafından değil de, saray mensupları ya da varlıklı kişiler tarafından yaptırılan camileri görsünler.
Şurasını unutmamak gerek; kubbe cami mimarisinin olmazsa olmazı değildir. Mimar Sinan aynı anda binlerce kişiyi aynı çatı altında bir araya getirebilmek için “kubbe”yi bulmuş ve uygulamıştır.
Kubbe “büyük camilerin” içinde direkler olmadan geniş mekân açabilmek için bulunmuş bir yöntemdir.
Oysa bizde sanki temel kuralmış gibi küçük camiler bile kubbesiz yapılmıyor.
Türkiye’de camiler “cami yaptırma dernekleri” aracılığı ile genellikle halktan para toplanarak yapılıyor.
Hükümet de cami yapılması konusunda çok hassas. Bölge halkının bir cami yaptırma derneği kurup cami yaptırmayacağını düşündüğü yerlere TOKİ aracılığı ile bir cami konduruyor. Ataşehir’deki devasa cami bunun tipik örneğidir. Aynı şekilde Çamlıca Yolu’na da yine TOKİ tarafından dev bir cami oturtuldu.
Madem cami konusu bu kadar hassas, hükümet mimari konuda da yol gösterici olmalı ve hiç olmazsa yeni yapılan camilerin estetik güzelliklerine de karışmalıdır.
Canı isteyen istediği yere, mimarisi çok kötü camiler yapmaya kalkamamalıdır.
Bir konu da şu; yeni camilerde en az iki minare var ve nedense bu minareleri çok uzun, üstelik her birinde üçer şerefe var.
Osmanlı mimarisinde minare ve şerefe sayılarının bir anlamı vardır. Bugünküler bunu bilmeden yapıyor...
İkincisi, hoparlör icat edilmeden bu minarelere müzzenler her namaz vakti çıkarlardı. Hem de kaç şerefe varsa o kadar müezzin çıkardı. Şimdi ise sadece Ramazan ayında TV şovlarına katılan müezzinler minareye çıkıyor. Bu hak mıdır?
Muhalefeti cami düşman gibi göstermek istiyorlar
Çamlıca’ya yapılmak istenen camiyle ilgili tartışmalar sürerken “oyun içinde oyun” olacağından da kuşkulanıyorum.
Şurası açık ki Çamlıca Tepesi’ne Türkiye’nin ve hatta belki dünyanın en büyük camisinin inşa edilmesine hiç gerek yok.
Hem caminin işlevi açısından hem de binlerce yıllık İstanbul’un estetik görümümü açısından yersiz.
Öte yandan zihni “dinsel temalarla” doldurulmuş milyonlarca kişinin, bu mantıkla hareket etmeyeceği de kesin.
Dolayısıyla “Çamlıca’ya cami gereksiz” söylemlerinin “cami düşmanlığı yapıyorlar” propagandası ile karşılaşması büyük olasılıktır.
Caminin temelinin atılışının ve inşaatının yükselmesi önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı, yerel ve belki de erken genel seçimlere denk geleceğini düşünürsek, muhalefetin özellikle CHP’nin bu açıdan köşeye sıkıştırılmak istenmesi kimseyi şaşırtmamalı.
CHP’nin seçime doğru “cami düşmanlığı” türü bir kara propaganda ile karşılaşmamak için önlemini bugünden alması ve halka bu caminin nasıl bir iktidar oyunu olduğunu iyi anlatması gerekir.
Bana biraz izin
Sevgili okurlar; bir yıla yakın süredir yazılarıma ara vermeden sizlerle birlikte olmaya çalışıyorum. Bu arada çeşitli TV kanallarında da yine birlikte oluyoruz.
Takdir edersiniz ki bizlerin de biraz dinlenmeye, sakin bir ortamda günlük gerilimlerden, gündemin yakıcı ateşinden uzak kalmaya hakkımız var. Bir süre sizlerden ayrı kalmama herhalde izin verirsiniz.
Sanıyorum 24 Temmuz haftasında tekrar birlikte olacağız. Sizden ricam bu süre içinde mesaj atmamanız. Çünkü mesajlarıma yazı yazdığım dönemdeki kadar titizlikle bakamayabilir ve tabii ki cevap da veremeyebilirim
Şimdilik kalın sağlıcakla.
Türkiye’de 81 bin cami var
Türkiye dünyanın en çok camisine sahip ülkesi. Diğer Müslüman ülkelerdeki cami sayısı Türkiye’nin yarısı kadar bile değil. Türkiye’deki toplam cami sayısı 81 bin 984.
Cami yapmak bizde bir tür “ne kadar çok Müslüman olduğunu gösterme” yarışı gibi. Öyle ki birçok Anadolu köyünde (özellikle Karadeniz’de) 200-300 haneli köylerde iki hatta üç cami bile var.
Cami sayısında birinciliği İstanbul alıyor. En az cami ise Türkiye’nin en küçük ili Tunceli’de. Bu ildeki toplam cami sayısı 96. Konya üç büyük kenti geride bırakıp cami sayısında ikinci sıraya oturmuş. Nüfusa göre ise en çok cami Karaman’da. İstanbul’dan 55 kere küçük olan Karaman’da 475 cami var.
En çok camisi olan ilk 15 il şöyle;
1- İstanbul: 3087
2- Konya: 3025
3- Ankara: 2788
4- Samsun: 2612
5- Kastamonu: 2546
6- Antalya: 2060
7- Ordu: 1978
8- Trabzon: 1903
9- İzmir: 1767
10- Diyarbakır: 1735
11- Manisa: 1642
12- Balıkesir: 1638
13- Bursa: 1626
14- Şanlıurfa: 1581
15- Erzurum: 1499
Bu arada bir not ekleyeyim; Türkiye’deki 81 bin camiye karşı 67 bin okul, 1220 hastane var. Doktor sayımız 77 bin, din görevlisi sayısı ise 90 bin.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)