Ben de başörtüsü özgürlüğünü savunuyordum, Nazlı Ilıcak da...
Ben de Refah Partisi’ni savunuyordum, Nazlı Ilıcak da...
Ben de 28 Şubat mazlumlarını savunuyordum, Nazlı Ilıcak da...
Ama benim bütün bunları savunmam kolaydı.
Çünkü...
- Ben savundukça etrafımdakilerden “aferin” alıyordum.
- Ben savundukça çevremdekiler tarafından kahraman ilan ediliyordum.
- Ben savundukça sosyal çevrem beni göklere çıkarıyordu.
- Ben savundukça dışlanmıyor, el üstünde tutuluyordum.
Oysa Nazlı Ilıcak açısından durum farklıydı.
- O savundukça aşağılanıyordu.
- O savundukça tefli fotoğrafları manşetlere taşınıyordu.
- O savundukça sosyal çevresi tarafından tiksinti ile karşılanıyordu.
- O savundukça arşiv fareleri geçmişteki yazılarını ortaya çıkarıp onu utandırmaya çalışıyorlardı.
- O savundukça etrafı tarafından yalnız bırakılıyordu.
- O savundukça “Erbakan’dan kaptı cukkaları” şeklinde çirkin iftiralara maruz kalıyordu.
* * *
- Bugün başörtüsünü savunmak kolay... Mesele Nazlı Ilıcak’ın savunduğu günlerde başörtüsünü savunmaktaydı.
- Bugün 28 Şubat falan diye defter açmak kolay. Mesele Nazlı Ilıcak’ın 28 Şubat’a direndiği günlerde direnişe geçmekteydi.
- Bugün “rahmetli Hoca muhteşem bir insandı” diye cümleye başlamak kolay. Mesele herkesin “rahmetli Hoca”yı bir kaşık suda boğmak istediği zamanlarda yanında durmaktaydı.
- Bugün Tayyip Erdoğan’a yakın durmak güvenilir bir limana kapak atmak gibi bir şey... Mesele Tayyip Erdoğan’ın yanında durmanın süper risk taşıdığı günlerde Erdoğan’a destek çıkmaktaydı.
Yani demem o ki...
Nazlı Ilıcak’ın yaptığı küçümsenecek, dudak bükülecek, kolay unutulacak bir şey değildi.
* * *
Ve bugün bakıyoruz:
İktidar yanlısı bazı kalemlerde bir Nazlı Ilıcak düşmanlığı peyda olmuş.
Çullanıyorlar da çullanıyorlar.
Tıpkı başkalarına vurdukları gibi Nazlı Ilıcak’a da vuruyorlar.
Arşiv fareliği yapıyorlar, alay ediyorlar, yaftalıyorlar, çarpıtıyorlar, geçmişte yazdığı yazılarla utandırmaya çalışıyorlar.
Neden?
- Sırf “rövanş peşinde koşmayalım” dediği için...
- Sırf “işi cadı avına vardırmayalım” dediği için...
- Sırf “savcı olmayalım, polis olmayalım” dediği için...
- Sırf “ayıp etmeyelim” dediği için...
* * *
- İnsan hakları için verilmiş bir mücadele için kadirşinaslık göstermiyorsun, anladık.
- Geçmişte ortaya konmuş delikanlı bir tavrın hatırını saymıyorsun, anladık.
- Fedakârlığı takdir etmiyorsun, anladık.
- Alınmış bir riske saygı göstermiyorsun, anladık.
Bari acımasız olma bu kadar da hiç değilse “vicdansız” demesinler.
Çok uyanıklar çok
“Gazetecileri tutukluyorsunuz” diyoruz. Cevapları hazır:
“Ama onlar gazetecilik faaliyetinden değil teröristlikten tutuklanıyor”.
* * *
“İki gence pankart açtıkları için 15 yıl istiyorsunuz” diyoruz.
Cevapları hazır:
“Ama pankart açtıkları için değil silahlı örgüt üyesi oldukları için istiyoruz”.
* * *
“Taşınan yumurtalar için ceza istiyorsunuz” diyoruz.
Cevapları hazır:
“Ama oradaki mesele yumurta değil görevli memura mukavemet”.
* * *
“Balbay ve Özkan’ı bir yıl boyunca tecrit ettiniz” diyoruz.
Cevapları hazır:
“Ama tecridi kendileri istedi”.
* * *
“Köşe yazarlarının işlerine son veriliyor” diyoruz.
Cevapları hazır:
“Ama okunmadıkları için patronları işlerine son verdi”.
* * *
Eskiden...
“Baklava çalan çocuklara ağır hapis, banka hortumlayana sırt sıvazlama” falan diye yazıp çizerdik.
O zamanın muktedirleri ve goygoycuları, şimdikiler kadar uyanık değillerdi.
En azından susup kalıverirlerdi.
Takıldığım iki konu
- İHANET: Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a dönüp “Sen Erbakan’a ihanet ettin” diyor. Erdoğan da Kılıçdaroğlu’na dönüp “Sen Baykal’a ihanet ettin” diyor. Birinin yörüngesinden çıkmayı “ihanet” gibi algılayan liderlerimiz varken bu ülkede kimse yörüngeden çıkmaya cesaret edemez.
- CESARET: Şafak Pavey her türlü ödüle layık. Buna kuşku yok. Ama ben yine de Irak’ta ve Afganistan’da binlerce insanın ölümüne neden olan Amerikan yetkililerinin, kendilerini “cesaret ödülü” verme konumunda görmelerine kafayı taktım. “Amerika’ya karşı mücadele veren bir kadın”a bu ödülü vermeyeceklerinden adım gibi emin olduğum için olabilir mi bu takıntım?
Eurovision’a nanik
NASIL olsa komünizm yıkılalı yıllar oldu.O zaman şöyle canı gönülden “Helal olsun Rusya’ya” diye yazabiliriz.
Evet, helal olsun.
Neden mi?
“Eurovision” denilen şaklabanlığın tam ortasına geleneksel kıyafetler içine girmiş süper babaanneleri göndererek nanik yaptıkları için helal olsun.
Kalıpları yıktıkları için helal olsun.
Kendilerini Eurovision’a değil, Eurovision’u kendilerine uydurdukları için helal olsun.
İster sıfır puan çeksinler, ister bütün puanları toplasınlar. Fark etmez:
Gönüllerin şampiyonu oldular bile...
(Hürriyet)