MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Silivri’de eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u ziyareti, zamanlaması bakımından çok uygun olmakla beraber çok geç kalınmış bir ziyaret. Sanırım, MHP milletvekili Engin Alan da az ziyaret ediliyor.
Ergenekon, Balyoz, Danıştay saldırısı, Yakamoz, Zirve saldırısı, Rahip Santoro’nun öldürülmesi... Hepsini bir çuvala koydular, tuttuklarını içeri attılar. Kim suçlu, kim örgüt, asıl kim tutulmalı, kim bırakılmalı? Hiç kimse bir şey bilmiyor. Binlerce sayfa iddianamelerden yüz binlerce sayfa eklerden bahsediliyor.
Binlerce sayfa iddianame! Bu iddianameler, lehte ve aleyhte delillerin toplanmasıyla yazılır ki birkaç seneyi bulması gerekir ama birkaç ayda iddianame ortaya çıkıveriyor. Hâkimler bu iddianameleri nasıl ayıklayacaklar? İşte Balyoz’da gördük... Ayıklayamadılar. Toptan herkesi cezalandırdılar. Cezalar insanın aklını zorluyor. Bir ölçüsü, bir izanı yok. Bir tasfiye hareketi başlatıldığı açık... Eğer tasfiye hareketi başlatılmışsa -ki öyle görünüyor- nereye kadar gider ve kimlere dokunur? At izi, it izine karışmış, ortalık toz duman ve kimse bir şeyi seçemiyor. Onun için Ergenekon’da ne oldu? Balyoz’da insanlar niye bu kadar ceza aldı? Birtakım davalar birbiriyle hiç ilgisi yokken niye birleştirildi? Kimse takip edecek dikkati, enerjiyi, takati kendisinde göremiyor. Takip etse, neresinden başlayıp takip edeceğini de bilemiyor. Bırak gitsin, diyor. Sokakta kime sorsanız Balyoz nedir, Yakamoz nedir, Ayışığı, nedir, Ergenekon nedir?.. Hiçbirinin cevabını alamazsınız.
Keşke “hesaplaşma”yı yapanlar alanı dar tutsaydılar. Bunun ilerisi de var. Şartların ne getireceğini kimse bilemez. 28 Şubat örtülü darbesinden sonra Ak Parti’nin, hele Recep T. Erdoğan’ın iktidara geleceğini ve her seçimde oyunu artıracağını kim düşünebilirdi! Ama bu sizi aldatmasın... Her çıkışın bir inişi vardır. Turgut Özal da o ihtilâl atmosferinde yüksek oyla geldi, Cumhurbaşkanlığına kadar çıktı; partisi artık yok, bitti. Ak Parti’yi de göreceğiz!
Kim hesaplaşıyorsa, benim nazarımda hesap yanlışı yaptı.

 
***
 

MHP, 2011 seçimlerinin arifesinde, kaset düzeneğine kurban gittiyse veya düzenek ters teptiği için Meclis’i girmişse, MHP yönetiminin oturup düşünmesi gerekmez miydi?
Bu düzenek niye kuruldu? Niye bizimle hesaplaşılıyor?
Sahi “Ergenekon” dedikleri, “Balyoz” dedikleri ve mütemmim cüzlerinin başı, sonu, ortası her neyse, bütün iddianameler, bütün ek klasörler incelenerek bir “kanaat raporu” hazırlandı mı? MHP, bu muazzam hesaplaşmanın neresinde olduğunu tahlil etmeliydi. Ergenekon dediklerinin içinde, MHP’nin içinden veya MHP’ye yatkın çok insan olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.
MHP yönetimi “Ergenekon” meselesinde mesafeli durmuştur. Bunu öyle, dava görülüyor, bu aşamada bir şey söylemek doğru olmaz gibi, beylik sözlerle izah edemezsiniz.
MHP yönetimi düzeneklerden, gizli çekimlerden, kendilerinin de bitirilmek istendiğini anlamaları gerekirdi. Onun için “Ergenekon” ve “Balyoz” gibi davaları bir parti olarak masaya yatırıp  “harita” çıkarmalıydı.
İlker Başbuğ’u, Engin Alan’ı ziyaret zevahiri kurtarıyor sadece... Yüzlerce insan, suçsuzluğuna adı gibi inanıyor. Bunların feryadını tahlil etmelidir MHP. Gerçekten bir suç varsa, o da ortaya konmaktan çekinilmemelidir.

 
***
 
Geçen hafta başı Silivri’ye gidildi. Ama öne çıkan görüntü ne idi? Bir kendini bilmezin Samanyolu TV muhabirlerine saldırması... Maalesef bu tür hâdiselerle sık karşılaşılıyor. İnsanlar işin nereye varacağını düşünmeden hemen parlıyorlar. Bu da Hareket’e çok büyük zarar veriyor. Gazeteci kime ne lâf söyleyebilir ki velev ki söyledi, sen nasıl saldırırsın?
MHP bu tür görüntülerden kurtulmalıdır!

 
***
 
Düzenek, kaset, hesaplaşma dedik... “Kaset mağduru” Deniz Bölükbaşı, MHP yönetimine yeni gelmiş bazı kişi/kişilerin bu düzenek içinde olabileceğini imâ etmişti, bu konu da hâlâ karanlıkta...
Geçen hafta “İmralı mızıkacıları” diye bir tabir kullanmıştım. Devlet Bey, ertesi günü salı konuşmasında “İmralı mızıkacıları” tabirini benim kastettiğim şekilde kullandı, basın-yayın organları bu tabiri öne çıkardılar. Temelde aynı fikirleri savunan insanların birbirini okumaları ve birbirini desteklemeleri tabiîdir. Bir de Silivri’ye götürülen kitaplar içinde, Milliyetçi Hareket camiasında tanınan, istifade edilen yazarların kitabını göremedik!
Geçen pazartesi ekonomik bilgilerine güvendiğim iki isimden bahsetmiştim. Kenan Tanrıkulu ve Doç. Dr. Mehmet Günal Beylerden... Mehmet Günal, sağ olsun bir açıklama gönderdi. O açıklamasını sizlerle sonra paylaşacağım.


(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)