Yurtdışında yaşayan vatandaşların çoğu Türkiye’ye kendi araçlarıyla seyahat ediyor. Vatandaşlar son bir yıl içinde yurtdışında 185 gün kalma şartını yerine getirdiği taktirde emekli veya çalışan olması fark etmeksizin Türkiye’de yabancı plakalı araçlarıyla iki yıl (730 gün) kalabiliyor. Fakat bu süreyi aştıkları taktirde para cezası alıyorlar. TBMM Yurtdışı Türkler Alt Komisyonu üyesi, CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, "Avrupalı Türklerin Türkiye’ye gelirken beraberinde getirdikleri araçlarının Türkiye’de kalma sürelerinin 2 yıldan en az 5 yıla çıkartılması için" TBMM’de kanun teklifi verdi. Yurtdışındaki vatandaşların sesine kulak veren bir teklif. Umarım TBMM'de bu öneriye CHP'li milletvekilinden geldi diye karşı çıkılmaz.
Yurtdışında yaşıyorsanız bir yanınız memleketinizde. Türkiye'ye 30 ülkede yoğun olarak çalışan yaklaşık 6 milyon Türk işçi, Türkiye’ye ciddi miktarda döviz sağlamaya devam ediyor. Bu rakam 1964–2005 yılları arasında toplamda 78 milyar dolardı. Sanırım bu rakam 2022'de 200 milyar dolara ulaştı. Bu rakam Türkiye'nin 2022 bütçesi!
Ayrıca ülkeye bu kadar katkıda bulunan yurtdışındaki vatandaşların katkısını daha da artırmak mümkün. Örneğin emekli olan işçilerin bir yıldan eski eşyaları ve otomobilini gümrüksüz, sürekli getirmelerine izin verilmesi gerekir. Eğer emekli işçi memlekete döneceği zaman kullanılmış eşya ve aracını satmaya kalkarsa yok pahasına elinden çıkarmış olacaktır. Türkiye'ye yerleşirken de sattıklarını almak isterse parası ölü yatırıma "sabit sermayeye" harcayacaktır. Bırakın işçiler alınterini çar çur etmesin de Türkiye'de üretken sermayeye yatırsın; fabrikaya ortak olsun, hisse senedi alsın ya da memleketinde kendisi ya da ailesine işyeri açsın.
Bu teklif yasalaşırsa yurtdışındaki işçi kendi ülkesindeki araç ihtiyacına ucuz bir çözüm yolu bulmuş olacaktır. Yurtdışındaki işçi her yıl tatile aracıyla memleketine gelmek için 10 bin kilometre yol alıp benzin tüketmemiş, geçtiği yabancı gümrüklerde haksız ceza ve "komşu çorba parası" diye rüşvetle soyulmamış olacaktır. Yol boyunca yaşanan kazalar da işin bir başka boyutu. Bu açıdan yurtdışındaki işçi araçlarının Türkiye'de kalma süresinin 2 yıldan en az 5 yıla çıkartılması son derece yararlı ve mantıklı. Biliyorum Türkiye'deki yabancı araç temsilcileri bu teklife takoz koymaya çalışacaklar ama Komisyon'un yurtdışındaki işçilerin sesine ve toplumsal faydaya kulak vermesini yürekten istiyorum. İngiltere'deki faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının da bu teklife destek olmalarını diliyorum...
Bu konuyla ilişkili olduğu için söz etmek istiyorum. İngiltere'de 1990'ların sonunda tekstil sektörü Uzak Doğu'ya emek ucuz bölgelere kayarken, İngiltere Türk Tekstil İşverenleri Derneği (TIDA) sektörün Türkiye'ye kazandırılması için çaba göstermişti. O dönemde sektör Türkiye kökenli işverenlerin elindeydi. O yıllarda TİDA Başkanı Ziya Akşahin bu konuda bir rapor hazırlayıp soluğu Ankara'da alır. Dönemin başbakanı Turgut Özal ve bürokratlarına durumu anlatır. İngiltere'deki tekstil işverenlerin tek isteği vardır, hale hazırdaki fabrikalarını söküp olduğu gibi Türkiye'ye taşımak ve kaldıkları yerden yola Türkiye'den devam etmektir. Tekstil fabrikalarının zaten dış satış bağlantıları olduğu için Türkiye'nin hem ihracatına hem de istihdamına ciddi katkı sunmuş da olacaktır.
Türkiye'nin olduğu kadar İngiltere açısından da tekstilin Uzak Doğu yerine Türkiye'ye taşınmasında pek çok yarar vardır. Her şeyden önce Türkiye'deki işçi daha kalifiyelidir, iki ülke arasındaki ulaşım daha kolay ve ucuzdur. Ne yazık ki TIDA'nın dosyası Ankara'da pin pon topu gibi bir kurumdan diğerine gider gelir ve "Türkiye dikiş makinesi mezarlığına döner" bahanesiyle sonuçlanmaz. Bedava gelecek makineler çöp olsa ne yazar? Zaten Türkiye İngiltere'den çöpleri parayla almıyor mu? Bu süreci Romanya, Bulgaristan gibi Balkan ülkeleri iyi değerlendirir ve ülkesine gelecek tekstil işverenlerine karşılıksız fabrika yeri, ucuz elektrik ve alt yapı sunar. Türkiye kökenli bazı işverenler Balkanları, bazıları Uzak Doğu'yu tercih ederken önemli bir kısmı da sektörden çekilerek "know how" denilen bağlantı ve bilgi sermayesi ile makinelerden oluşan sabit sermayesini yitirir.
Ziya Akşahin geçen ay piyasaya çıkan anı kitabı "Gökyüzüne Dokunurduk Babikte" o çabalarını şunları aktarıyor: "Sonradan öğrendik ki Astaş ile Aktaş adlı iki firma yabancı dikiş makinesi Juki ve Brother'in temsilcileri olarak bakana kadar uzanan kirli bir kulis yapmışlar ve Türkiye'ye bu fırsatı kaçırtmışlar... Ne yazık ki bu tür engellemeler, toplum çıkarını hiçe sayarak Türkiye'nin pek çok sektöründe yaşandı..."
Geçmişten ders çıkarmak, altın yumurtlayan tavuğa iyi bakmak gerekir...
(acikgazete.com)