Din, mezhep, ırk, milliyet duygularından beslenerek kurulmuş silahlı terör örgütlerinin tek başlarına kurulmadıklarını, tek başlarına ayakta kalamayacaklarını biliyoruz.


Bu örgütleri kuranlar, besleyenler, büyütenler, süper emperyalist devletlerin veya onların taşeron devletlerinin ta  kendileridir.


Süper emperyalist devletleri mafya örgütleri olarak düşünürsek, bu örgütler bu mafya teşkilatlarının tetikçileri veya infazcıları oluyor.


Süper emperyalist devletler, konuşarak ulaşamadıkları hedeflerine işte bu tetikçileri, infazcıları sayesinde ulaşabiliyorlar.


Bu örgütleri tamamen yok etmek, sıfırlamak, süper emperyalist devletler için 3 günlük veya en fazla 7 günlük bir iştir. Çünkü istihbarat ağlarının, uydu sistemlerinin, teknoloji ve elektronik sistemlerinin 24 saat süreyle verdikleri bilgiler, bu örgütlerin ne zaman, nerede, kimlerle, nasıl, niçin bulunduklarını ve yaşadıklarını ve ne yaptıklarını resmi masalardaki yetkililerin önlerine koymaktadır.


2014 yılında birileri çıkar ve İsa peygamberin torunu olduğunu iddia eder. Birileri çıkar Vikinglerin soyundan gelen son prens, son kral   olduğunu ileri sürer.  Birileri çıkar ve x mezhebinin kurucusu olduğunu ilan eder. Akıldan, zekadan yoksun başka birileri de bu iddialı kişilere biat ederler.


Yeryüzündeki tüm yeni devletler, büyük dünya savaşlarından sonra kurulmuştur. Şimdi bu dünya savaşlarının yerini işte bu süper emperyalist devletlerin  tetikçilerinin, infazcılarının üstlendiği bölgesel terör veya cihat saldırıları almaktadır.


Kurulması planlanan devletler de süper emperyalist devletlere hizmet edecek olan ;  uydu, tampon, taşeron veya paspas devletlerden başkası olamayacaktır.


Böylece süper emperyalist devlet petrol, altın, doğalgaz, elmas, kömür , uranyum, su veya başka enerji kaynaklarının kapasitesini  arttıracaktır veya kontrolünün sahasını biraz daha genişletecektir.


Değişen bir şey olmaz doğanın dengesinde. İnsanlar, hayvanlardan daha zeki, daha akıllı olduğu  için nasıl onları kullanıyorsa, kontrolü altında tutuyorsa, kullanmadığını, kontrol altında tutamadığını veya kendisi için zarar, tehdit oluşturduğuna karar verdiğini nasıl ki yok ediyorsa, devletler , insanlar, toplumlar  arasındaki ilişki de aynen böyledir.


Daha akıllılar, daha zekiler, Allah’ın bize verdiği bu aklı ve bu zekayı daha az kullananları veya hiç kullanamayanları ya sömürüler,  ya kontrolleri altında tutarlar veya yok ederler.


Medeniyet, çağdaşlık, otuzuncu yüzyıl, batılılaşma, insan hakları  gibi laflar sadece hikayedir. Hatta hikayeden öte, akıllıların akılsızları kontrol altında tutabilme edebiyatlarıdır.


Öyle olmasaydı eğer; Orta Doğu’da, Afrika’da, Uzak Asya’da, Orta Amerika’da, Kafkasya’da bunca katliam olmazdı. Bunca kan dökülmezdi. Bunca soy kırım yapılmazdı. Birinci Dünya ve İkinci Dünya Savaşları hiç olmazdı.


Ulusal menfaatler, milli stratejiler, müttefiklikler, soğuk savaşlar falan hepsi sadece güçlü olanların belirledikleri kurallardır.


Attila, Cengiz Han, Büyük İskender, Sezar  ve daha niceleri o zaman oklarının hızı ve menzili yada kılıçlarının keskinliği ile belirliyorlardı bu kuralları.


Şatafat, protokol, şaşalı yada debdebeli nutuklar, kongreler , meclis görüşmeleri de oyunun küçük bir parçasıdır.


Değişen hiçbir şey yok.


Kuvvetli olan zayıf olana emreder veya Onu yer ya da Onu yok eder.


O halde ya daha kuvvetli (yani daha akıllı ve daha zeki) olacaksın veya biat edeceksin veya yok olmaya hazır olacaksın.


Akıllı, zeki olmanın ilk kuralı da, başkalarını, rakiplerini veya kontrol altında tutmak ya da yok etmek istediklerini akılsız, geri zekalı sanmamaktır. Hiç kimseyi küçümsememek, hiç kimseyi aşağılamamak ve hiç kimseden tam bir teslimiyet beklememektir.


Can düşmanın da olsa, Onun varlığına , Onu yok ederken bile saygı duymaktır.