Dün KCK Konseyi eş başkanı Cemil Bayık; hükümetin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmaması sonucu PKK’li militanlarını geri çekilmesini durdurduklarını duyurdu.
Ben açıklamayı duyduğumda hem şok oldum ve hem de PKK kendine yakışanı yaptı dedim. Çünkü PKK’nin kurulduğu 1978’den bu yana hiçbir zaman verdiği vaadi yerine getirmediği gibi hiçbir sözünü de tutmamış, daima Kürt halkının sırtında bir sopa ve bütün Türk milletinin yüreğinde de bir korku imparatoru olmuştur.
Kemalist cunta rejiminin desteğiyle kurulan, Ergenekon’un eliyle besleyip büyütülen ve 60 bin cana neden olan PKK hiçbir zaman Kürt halkının da haklı ve meşru davasını savunmamış, daima kendi talep ve emellerini Kürt halkına ve Türk devletine dayatmıştır. PKK’nin üst yönetimi de Kürt değil ve tamamına yakını ya Türkmen’dir ya da dışarıdan gelen Kürt halkının davasıyla ilgisi alakası olmayan derin güçlerdir.
Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan vs hiçbiri Kürt değildir. Öcalan’ın kendisi de zaten “benim annem Türk ve Türkiye’nin hizmetindeyim.”demişti.
Bu güçler ki; daima Türkiye’nin bir yumuşak karnı oluşması için gördükleri en uygun kartta kuşkusuz Kürt kartı olmuş ve tarih boyunca kullanmışlardır. Cunta rejimi insanlık dışı eylemleriyle bölgede yaşayan Kürt halkını PKK’ye destek vermeye zorlamış, onun siyasal uzantısı BDP ve önceki türevi partilere de siyasal anlamda desteğini sürdürmesini sağlamıştır.
Ama PKK hiçbir zaman Kürt halkına karşı dürüst davranmamış, Kürt halkını hep aldatmış, kandırmış ve canını yakmıştır.
Meşhur “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” sözü gibi PKK çıtayı yükseltip Bağımsız Birleşik Sosyalist Bir Kürdistan’ı Kürt halkına vaat etmiş ancak demokratik cumhuriyete de razı etmiştir. Aldatma, kandırma ve onca yaşattığı acı, kan ve gözyaşına karşın da konjoktörel şartları illeri sürmüş ve Kürt halkını ahmak yerine koymuştur. Öcalan’ın derin devletle çalıştığı ve derin devletle bağı koparılmayana kadar da Türk ve Kürt halkına yok yere acı yaşattığı da bilinen bir gerçektir.
21 Mart Newroz’un da yapılan açıklamayı “tarihi” olarak adlandırılan, Türkiye’nin barışı, İslam kardeşliği ve bütünlüğünü savunan Öcalan’ın yazdığı metinin de Öcalan’a ait metin olmadığı, MİT tarafından hazırlanan ve Öcalan’a imzalattırılan metin olduğu da sokaktaki çocuk dahi bilmektedir. Ancak bu metin Kürtlerin bir kısmı tarafından allanıp pullanıp kutsal değerler ve Hz İsa’nın tasvirine dönüştürülmeye çalışılmıştır. Oysaki aklı başında bir insan o metni okuduğu zaman o metnin Öcalan’a ait metin olmadığını da anlar.
Aldanmak, aldatılmak, kandırılmak, acı yaşamak, piyonlaştırmak, emperyalistlerin kuklası haline getirilmek ne acı ki ve ne yazık ki hep Kürtlerin kaderi olmuştur. Daha uçaktayken davasından dönen, Kürt halkını ayakta satan, “bütün şehit analarından özür diliyorum. Benim annemde Türk’tür, Türkiye’nin hizmetindeyim.” Diyen Öcalan’ı kutsayanlar ve onu tabulaştıranlar olduğu sürece Kürt halkı asla iflah olamayacaktır.
Süreçle ilgili olabildiğince konuşmamaya ve mümkün olduğunca müsbet yazmaya çalıştım ama artık dün patladım. Yahu yeter canımıza okudunuz. Bizde genç bırakmadınız, ateşin düşmediği ocak kalmadı. Yanmayan yürek kalmadı. Daha nereye kadar size katlanacağız ki…
PKK’nin çekilme yalanına gelince; PKK güçlerini sınır dışına hiç çekmedi ki çekilme olsun. Sınırlı sayıda sembolik yaşlı ve hastalardan oluşan birkaç militanını sınır dışına çekti ve müthiş bir manipülasyon yaparak hem Kürtleri kandırdı ve hem de Türkleri kandırdı. Daha doğrusu tüm dünyayı kandırdı.
PKK’nin aklı hiçbir zaman derin devletin, İngiliz, İsrail, ABD ve Alman istihbaratının cebinden çıkmadı ki. BDP’nin İmarlı notlarını basına sızdıran da unutmayalım ki; BDP’de çaycı olarak çalışan Alman istihbaratındandı.
Korkarım ki Nisanda yapılacak yerel seçimlerden sonra bütün ülkeyi acı, kan ve gözyaşı bekleyecektir.
Siz bir taraftan barıştan, birlikten, bütünlükten ve halkların kardeşçe bir arada yaşamaktan söz edeceksiniz. Ateşkesi ilan edecek ve üniter yapıyı savunacaksınız ama beri taraftan da; 10 yıl boyunca dağa her yıl 700 kişi çıkmasına karşın barış sürecinde dağa 3 bin kişiyi çıkartacak, öz savunma birliklerini kuracak, insan kaçıracak, barajları bombalayacak, ülkenin batı yakasını tahrik edecek ve toplumsal barışı dinamitleyeceksiniz.
Yahu siz bu milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Siz bu milleti salak yerine mi koyuyorsunuz?
Köylü kurnazlığı yapan PKK barış sürecinde gençleri nasıl ve hangi vaatlerle dağa çıkardı? Dediler ki; devlet bize eyalet sözünü verdi. Kuzey Irak’ta devlet kuruldu, Barzani güçleri maaşlı ve kadrolu oldular. PYD özerkliğini ilan etti, onlarında militanları yakında maaşlı ve kadrolu olacaklar. Şimdi sıra Güneydoğu’da dır.
Dağa çıkanlar içinde devlet af çıkaracak, öz savunma birlikleri kurulacak ve dönüşlerinde devlet onlara hem kadro verecek ve hem de sosyal haklar tanınacak, dağlarda bir gün kalmanız bile kadro almanız için yeterli olacak dediler. Bu şekilde binlerce gariban gencimizi dağa çıkarttılar.
Bir başka şey; 35 yıldır PKK’nin üst kadrolarından olan başta Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Nizamettin Taş, Osman Öcalan ve Öcalan gibiler tek bir yara almazken ve çatışmalarda ölmezken neden dağa çıkan gençlerin en uzun ömrü 2 yıl oluyor? Birilerine 35 yıl boyunca hiçbir şey olmaz ama gariban Türk ve Kürt çocuklarına her şey olur ve en fazla dağlarda Kürt çcoukların ömürleri iki oluyor. Kürtlerin bunu sorgulaması gerekiyor.
Başbakan Erdoğan’ı ve hükümetini eleştirebiliriz ama bu eleştiri savaşın gerekçesi olmaması lazımdır. Erdoğan silahlı veya silahsız ülkeyi terk edin dedi. Öcalan bunu bütün dünyaya deklare etti. O halde bu zikzaklar neden diye sormak gerekiyor. Ayrıca PKK’nin istekleri ile Kürt halkının istekleri arasında dağlar kadar fark var. Kürt halkı; Türkiye’de yaşayan bütün halklar gibi eşit, birinci sınıf vatandaş, eşit koşullarda mücadele, onurlu ve kardeşçe yaşamak istiyor.
Ey PKK sen barış sürecinde ne yaptın?
Yine barajları bombaladınız, yine gariban işçileri kaçırdınız. Yine haraç aldınız. Yine barışı sabote edecek ve Türkiye’nin batı yakasını tahrik edecek eylem ve söylemlerde bulundunuz. Yol kestiniz, arazi ihtilafına sebep olup kan dökülmesine sebep oldunuz. Ailelerden gençleri dağa çıkardığınız için aileler arasında çıkan çatışmalarda onlarca insanın ölümüne sebep oldunuz.
Hükümet gerek barış sürecinden ve gerekse öncesinde insanların dağa çıkmasına neden olabilecek tek bir köy yaktı mı? Tek bir insan gözaltında kayıp oldu mu? Faili belli kontur-gerilla cinayetleri yaşandı mı? Kürt halkının dili, kültürü ve tarihi üzerine bir baskısı oldu mu? Tam tersine Türkiye tarihinde eşi benzeri olmayan adımları atmadı mı? Kürtçe her alana hakim olmadı mı? Kürdolojiler, TRT Şeşler açılmadı mı? Kürtçe seçmeli ders olarak okutulması yasallaşmadı mı? Anadolu ajansı Kürtçe haber geçmedi mi? Geçti…
Kürtlerin sırtında bir sopa olarak duran PKK’ye ve Öcalan’a; Kürtler artık yeter demelidir…