Zamanın saraylı, aristokrat aileleri ile bürokratlarının oturduğu İstanbul'un en mutena semtlerinden biri olan Vefa'da, 1876 yılının Eylül ayında boza ürününün dünyadaki ilk resmi ticarethanesini açılır. Bu ifade Vefa Bozacısı Hacı Sadık Bey’in torunlarının söylediği şekliyledir.
İbrahim ve Sadık kardeşler tarafından 1870’li yıllardan gelen bu dükkanın bugün hala faal olması büyük mutluluk kaynağı!
19. yüzyıl Osmanlı Rus savaşlarının yoğun yaşandığı bir dönemdir ama en bilineni de 93 Harbi’dir. Bu savaş ve sonrasında Balkanlardan yoğun göç olur Osmanlı’nın daralan sınırlarına. İşte bozacı kardeşler de bu dönemde muhacir olur ve İstanbul’da Zeyrek ve Vefa civarında ilk zamanlar omuzlarında taşıdıkları güğümlerle satarlar bozalarını. Önceleri bürokrat ailelerine sunulur. Çok rağbet görür çünkü Hacı Sadık Bey Balkanlardan gelen bir tat eklemiştir. Anavatanı Prizren ekşisi tadını verir bozaya ve ünü saray mensuplarına kadar yayılır. Tadı daha ekşimsi ve kıvamı koyudur. Ayrıca mermer kaplar tercih edilir ve bu da iki kardeşim diğer üreticilerden bir diğer farkı olur. Çünkü mermer küpler bakteri kokusunu bertaraf eder.
Savaş yılları, yangınlar gibi felaketlere karşı vefa örneği gösteren sahipleri Vefa semtini terk etmez, soyadı kanunu ile Vefa soyadını alarak dördüncü nesil ile faaliyetlerine hala devam eder. Ailede yoğun miras, isim hakkı ve patent davaları olsa ve tüm bunlar tehditler ve silahların çekilmesiyle sonuçlansa da lezzet içeceği bozaya olan ilgi azalmaz. Yazar ve gazetecilerin eserlerine de konu olur semt ve leziz içeceği… Yanında leblebi de gerekir ama pahalı bulanlar haklıdır kanaatimce…
Bir de mayalı bir içecek olmasın son dönemlerde geliştirilen İslami hassasiyetler ile örtüşüp örtüşmediği konusunu gündeme getirir. Bu hususta kişisel tercihlerin esas alınması hususu bir tarafa emziren anneler, kışın sık hastalananalar, bağırsak ve sindirim sistemi sorunu yaşayanlar ve benim gibi iştahlılar için ziyadesiyle lezzetli ve semirtici bir içeçektir. Ayrıca rehber olarak İslami kaideleri katı surette uygulayan İngiltere vatandaşı gezginlerin müteşekkir kaldıkları bir içecek olduğu tecrübesini paylaşmak isterim. Bu husus belki boza içerek şeytana uyma-uymama arasında gidip gelen Türkiye Müslümanlarının gönlünü ferahlatabilir.
Çalışanların selam vermeye zorlandığını ve para üstünü buruşuk surette elinize değil adeta fırlatır gibi önünüze serpiştirdiğine şahit olsanız da içeçek ve ortam hoşunuza gidecektir. Bu kadar meşakkatli bir süreçten geçen Vefa Bozacısı tekel hakkını elinde bulundurması haklı bir durum gibi görünüyor. Bir dahaki İstanbul seyahatinizde uğramayı eksik etmemeniz dileğiyle…
İçeride sadece boza ile kendinizden geçmemeli etrafı, eskiliği ve dolaysıyla hoşluğu da fark etmelisiniz. Oturak yerleri, kolonlar, son zamanlarda yeniden popüler olan Rum Karosu yer döşemeleri ve girişin hemen karşısındaki rafta Atatürk’ün boza içimi için kullandığı bardağına da dikkatinizi çekmek isterim.
Bir de tabi Orhan Pamuk beyefendinin ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ isimli eserini okuyarak boza konusunda aydınlanabilirsiniz.
Bu sonbahar burnunuz kitapta eliniz bozada olsun! Afiyet olsun!