Hıdır Geviş kötü niyetli bir önerme getirmedi. Neşet Ertaş’ın Alevi kimliğinin sanatı üzerinde yapıcı bir etkisi olduğunu düşünüyordu belli ki. Ve de bunu bir zenginlik addediyordu. Ben de öyle kabul ediyorum. Ancak Hıdır Geviş “azınlık” olmanın tedirginliğini hiç hesaba katmamıştı.
İnsanların yaşarken veya öldükten sonra özelliklerini sayma konusunda ne kadar ileri gidebiliriz? Elimiz ne kadar rahat olabilir?
Doğuştan veya sonradan edinilen kimliklerin bir aşağılama nedeni olmadığı medeni ülkelerde bu sorun olmayan bir şey. Katolik, Protestan, homoseksüel, Yahudi, anarşist ve hatta uyumsuz gibi tanımlamalar kullanılır ve bunun tek nedeni o kişiyi daha iyi anlama/anlatma çabasıdır.
Türkiye’de böyle rahat olabilir miyiz? Olmalı mıyız?
Toplumun “renklerini” göstermek açısından “evet” denilebilir. Böylece “tek tip” olmadığımız insanlara anlatılabilir denilebilir. Ama böyle misyonu edinmiş dahi olsak, ölmüş bir insanın üzerinden bunu yapabilir miyiz? Hakkımız var mıdır buna? İnkâr etsek de kuvvetli bir şekilde ırkçı, ayrımcı olan bir toplumda insanları veya yakınlarını zor durumda bırakmaya mezun muyuz? Zorla, ite kaka olur mu bu iş?
Kaldı ki insan kısım kısım, yer damar damar. İnsanların kimlikleri katmanlı. Ben bir kadınım ama fiziki görünümüm dışında bunun bendeki tezahürü nedir? Çocuğum bile yok. Bundan sonra da olmayacak. Yazar mıyım? Evet, mesleğim. Yarın bıraksam, domates yetiştireceğim desem, o da kalmayacak. Türk müyüm? Neredeyse tek bir Türk âdetini yerine getirmediğim düşünülürse birileri ondan da şüphe duyabilir. Bursalı mıyım? Ailem oralı da hepi topu 7 yıl yaşadım. Ama ölsem Bursalı Türk kadın yazar denilecek benim için. Ve muhtemelen de dünya masraf edilip oraya götürülecek bedenim. Halbuki kimliğimi anlatan tek şey “meraklı” olmamdır.
Burada galiba tek esas, kişinin yaşarken kimliğini ne kadar vurguladığıdır. Aleviliğinin veya başka netameli özelliğinin altını çizmiş olan kişi, kendisinin veya yakınlarının olası bir ithamı göğüsleyebileceğini düşünmüştür. Bunu göze almıştır. Belki çevresi de destek vermiştir.
Ancak vurgulamıyorsa? Altını çizmiyorsa? Kendisi için bile başka kimlikleri daha önemliyse?
İnadına inadına, ite kaka, kafalara vura vura “kimlik” çeşitliliğini vurgulama ve de saygı bekleme işini ancak ve ancak kendi üzerimizden yapabiliriz.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)