Turgut Özal’ın öldürüldüğü iddialarından sonra Adli Tıp Kurumu’nun yapmış olduğu Özal’ın öldürülmediğine dair açıklama beni sevindirdi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın öldürülmüş olabileceği iddiası beni rahatsız ediyordu. Aslında faili meçhul cinayet fikri, bir hukuk devletinde en rahatsız edici hususlardan birisi.
Üstelik Türkiye’de terörle mücadele sürecinde asker ve sivil bürokratların, PKK ile mücadele için PKK’lı veya sempatizan/destekçi binlerce insanı katlettikleri iddiası, bu sayının 17.000 olduğu tezi beni ve İkbal Vurucu’yu bu konuda bir araştırma yapmaya ve kitap yazmaya sevk etti. Tamamen resmi kaynakların kullanılarak yazılan kitabın adı, “Cesetler, Gölgeler ve Yalanlar-Türkiye’de Faili meçhullerin ve Kayıpların Tam Listesi” (Kripto yayınları, Ankara 2011) oldu.
Sonuç, Türkiye’de 1984-2004 arasında herhangi bir örgüt tarafından öldürüldüğü kesinleşmeyen faili meçhul cinayet sayısı 568’dir. Güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybolan sayısı ise 272’dir. Toplam 840 kişi. Nerede 17.000 nerede 840. Öte yandan aynı dönemde PKK ve diğer terör örgütleri tarafından öldürüldüğü tespit edilen ancak olayın bireysel failleri meçhul kalan cinayet sayısı 1839’dur. Toplam kayıp sayısı ise 795’dir.
Ancak son dönemde ’Özal öldürüldü’üzerinden başlayan öldürüldü furyası, (resmen açıklanmış) bir otobanda ters yola giren ve karşıdan gelen araç ile çarpışan rahmetli Adnan Kahveci’nin de öldürüldüğü ve öldürenin Honduras’ta olduğu, bir anayasa profesörü olan AKP milletvekili Kuzu tarafından iddia edildi. Bunlar tartışılırken, ilginç bir e-posta aldım. e-postayı yazan e. Albay Alican Türk. Şu anda Sincan’da tutuklu. Eşi aracılığı ile yolladığı e-postada şöyle diyor: “Özal’ın öldürüldüğünü ilk söyleyen, ortaya atan kişi Abdullah ÖCALAN’dır. Hem de Özal’ın vefatının açıklandığı günü akşamı (veya ertesi gün)... Yani daha olayın üzerinden 24 saat bile geçmeden, Öcalan, MED TV’de Özal’ın ölmediğini, öldürüldüğünü söyledi; ” Özal Kürt sorununun çözümü için bizimle görüşüyordu, onun için öldürüldü” diye açıklama yaptı.
Fakat o günden sonra gerek Öcalan’ın gerekse örgüt sözcülerinin her fırsatta ısrarla Özal’ın öldürüldüğünü dillendirmeleri ve bütün propaganda araçlarıyla bu temayı işlemeleri sonuç verdi ve birçok insanın kafasını bulandırmayı başardılar.
Şimdi bu iddianın nedenlerini inceleyelim: Öcalan niye Özal’ın öldürüldüğünü düşündü? Asıl niyeti devleti zan altında bırakmak mıydı?
Yanıtı şu: Her ne kadar Öcalan’ın niyeti devlet üzerinde kuşkular yaratmak olsa da, aslında o Özal’ın gerçekten öldürüldüğünü düşündü ve buna inandı. Bunun da nedenini soralım: Peki Öcalan neden Özal’ın gerçekten öldürüldüğünü düşündü? İşte asıl sorulması gereken soru bu...
Bu sorunun yanıtı ise Öcalan’ın “kişiliğinde” gizli...
Öcalan’ı biraz yakından tanırsanız göreceksiniz ki ona göre normal ölüm yoktur. Ölümlerin hepsi maktule düzenlenen komploların sonucudur. Yani bütün ölümler “öldürme” ile olmuştur. Öcalan’ın ölümler konusundaki bütün inancı, anlayışı, değerlendirmesi buna dayanır.
O neden peki?
Onun yanıtı da atasözümüzde gizli: “Kişi kendinden bilir işi!” Yani Öcalan, bütün hayatı entrikalarla geçtiği için, örgüt içinde yüzlerce insanı akla hayale gelmedik komplolarla öldürttüğü için, çevresinde de normal bir ölüm olmadığı için, bütün ölümlerin öyle olduğunu sanır.
Evet, her şey Öcalan’ın ağır paranoyak kişiliği ile ilgili...
Onun bu kişilik yapısının en çarpıcı örneğini halen Ergenekon davasından yargılanan Albay H.Atilla UĞUR’un Öcalan’ın sorgulamasını anlattığı kitabında görebiliriz. Atilla Albay orada müthiş bir örnek verir: Sorgu devam ederken içeri giren bir görevli, televizyondaki habere istinaden üzgün bir şekilde Barış Manço’nun öldüğünü söyler. Bunu duyan Öcalan’ın ilk tepkisi şu olur:
- Sahi mi? Kim öldürmüş?
Atilla Albay, Öcalan’ın o tepkisine şoke olduklarını yazıyordu kitabında...
Evet, Barış Manço’nun ölümünün bile doğal olmadığını düşünüyor Öcalan... Biri öldürmüştür mutlaka... Dediğim gibi, ona göre normal ölüm yoktur. Dolayısıyla Özal gibi birinin ölümü de doğal olamaz Öcalan için.
İşte Öcalan’ın paranoyası ve PKK’nın müthiş etkili propaganda becerisi sayesinde bugüne gelindi; herkesin kafası bulandırıldı ve sonuçta mezarın açılıp otopsi yapılmasına kadar gidildi.
(YeniÇağ gazetesinen alınmıştır)