Dinine, imanına meraklı olmayan, yaban ellerdeki dini yapılarımızın, Osmanlı eserlerinin ve camilerimizin ne halde olduklarını pek merak etmez. Araştırmaz, sormaz da.
“Türk Askeri Kıbrıs adasından gitsin, Türkiye elini çeksin, Rumlarla ortak yaşayalım” hayalleri kuran bazı nesebi bozuklar, bunun için elinden gelen mücadeleyi verip, yürüyüşlerler, gösteriler düzenlerken, Rumun boyundurluğu altında yaşamanın ne demek olduğunun farkında değiller. Neyse ki büyük ve sessiz çoğunluk pek de o görüşte değil. Rumlarla, azınlık olarak yaşamaya başlanıldığında başımıza nelerin geleceğinin farkındalar.
Söylediklerimiz komplo teorisi değil, hayal hiç değil. Zira Avrupa Birliği üyesi, insan haklarının engin boyutlarda olduğu söylenen ve iddia edilen Yunanistan ve Yunanistan sınırları içindeki Batı Trakya’da yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan şanssız soydaşlarımızın çektikleri gözler önünde.
Bir dönem Yunanistan’da, Türkleri vatandaşlıktan atmak pek modaydı. Türkiye’deki akrabalarını ziyarete giden Batı Trakyalı soydaşlarımızı daha Yunanistan sınırından çıkıp Türkiye’ye adım attıkları anda vatandaşlıktan atıyorlardı. Maksatları Batı Trakya’daki Türk sayısını azaltmak, taşınmaz mallarına el koymaktı. Binlerce soydaşımız bu akıl almaz yöntemle Yunan vatandaşlığından ihraç edildi, malları istimlak edilip el konuldu. Aksini iddia eden varsa hodri meydan, buyursun aksini söylesin, önüne resmi belge koyalım.
Yunanistan’daki camilerimizin durumu ise içler acısı. Aynen güney Kıbrıs’taki Rum yönetiminin yaptığı gibi Avrupa Birliğini yalan restorasyon talepleri ile söğüşlüyorlar sonra da bu restorasyon işlemleri on yıllarca sürüyor. Bir yanlışlık olup bittiğinde de gerine gerine “Biz Türklerin camilerini restore ettik” diyorlar ama bunu AB’nin parasıyla yaptıklarını, ceplerinden tek bir kuruş harcamadıklarını söyleyemiyorlar.
Yunanistan’daki adaların büyük çoğunluğunda Osmanlı döneminden kalma camiler var. Yunanistan AB fonlarının içini bu camileri restore edeceğim bahanesi ile boşaltıyor ancak yıllardır hala daha bu reklamı yapılan restorasyon çalışmaları başlamış değil. Tam tersine camilerimiz kullanılmamaktan çürümeye terk edilmiş durumda.
Geçen ay Ege Denizi’nde yaşanan 6.6 Richter büyüklüğündeki depremde İstanköy (Kos) adasındaki 1776 yılında Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından inşa ettirilen Cezayirli Hasan Paşa camisinin minaresi yıkılmıştı. Caminin ve minarenin tamiri ve restorasyonu ile ilgili Yunanistan hükümetinden uzun mücadeleden sonra zar zor izin alınmasına rağmen halen daha bir çivi bile çakılmış değil. Eğer yıkılan kilisenin çan kulesi olsaydı ve kilise de biraz zarar görmüş olsaydı, anında restorasyon ve tamir başlar ve de hemen biterdi. Ama yıkılan cami minaresi olunca işler ve tavır değişiyor. Ya geri vites takılıyor ya da rölantiye alınıyor çalışmalar.
Bu gün Rodos adasında 5 bin soydaşımız yaşıyor ama ibadetleri için açık olan cami, sadece ve sadece Pargalı İbrahim Paşa Camisi. Cuma günleri, Kandillerde ve Bayramlarda bu camide yer bulmak olanaksız. Rodos adasındaki Osmanlı döneminde inşa edilen Ağa camisi, Bab'ı Mesdud camisi, Borazani Baba camisi, Girit camisi, Hamza Bey camisi, Hurmalı cami, Murat Reis camisi, Muradiye camisi, Recep Paşa camisi, Salakos köyü camisi, Sultan Mustafa camisi ve Şadırvan camileri ise restorasyon gerekçesi ile yıllardır kapalı, parası AB’den bir tamam alınmış olmasına rağmen. Bu camileri ve diğer Osmanlı eserlerini ziyaret etmek ise şu anda restorasyon bahanesi ile yasaklanmış durumda.
Eğer bir gün, Allah korusun, Kıbrıs’ta da Rum çoğunluğu altında azınlık olarak yaşamaya mahkum edileceksek, yasal bahanelerin arkasına saklanılarak, bunlar gibi onlarca hakkımız elimizden alınacak, aynen 21 Aralık 1963 yılında Rumların silahsız Türklere saldırdıkları ve ertesi gün de gazetelerde “Türkler isyan etti” diye yalan propaganda yaptıkları gibi…