Öngördüğüm üzere PKK, silah zoruyla kaçırdığı CHP milletvekili Hüseyin Aygün'ü Salı günü bıraktı.
Ben bu öngörüyü Pazartesi günü Haber Türk'te CHP sözcüsü Haluk Koç'la birlikte katıldığımız programda dile getirmiştim. Salı günkü köşe yazımda da bugün-yarın bırakılacağını belirtmiştim.
Nerden mi biliyordum?
PKK'yı sahiden tanıyan herkes çok rahatlıkla bu sonuca varabilirdi. Çünkü bu kaçırma eylemi, salt propaganda ve gözdağı amaçlıydı. Bir tür şovdu.
Bu bir iki günlük süreçte pek çok değerlendirme yapıldı.
CHP kanadından yapılan yorumlar akla ziyan özellikteydi. Süreci doğru okuyamayan CHP, süreçten yararlanarak AK Parti'yi ve Başbakanı hedef tahtasına oturttu.
Aygün'ün şahsı ve kaçırılma biçimi üzerinden de pek çok spekülasyonlar yapıldı. Özetle bunun bir "danışıklı dövüş" olduğu söylendi.
Velhasıl yalan yanlış yorumlar gerçeğin üzerini örttü.
Aygün'ün kaçırılma olayını güya kınayan BDP'nin dili demokratik siyaset adına utanç vericiydi. PKK'nın ağzıyla Aygün'ün "alıkonulduğu"na göndermede bulunan BDP de tıpkı CHP gibi AK Parti'yi ve Başbakanı asılsız suçlamaların muhatabı kıldı.
CHP ve BDP'nin bu olayda neredeyse aynı gerekçelerle AK Parti'yi ve Başbakanı hedef tahtasına oturtması manidardı. Tıpkı Meclis'in olağanüstü toplanmasını birlikte ısrarla istemeleri gibi.
PKK'ya milletvekili kaçırdığı için açık bir dille karşı çıkmayan, dahası ve en kötüsü PKK'nın "alıkoyduğu" herkesi öldürmediği gibi bir iddiayı dillendirmekten kaçınmayan BDP'nin demokratik siyasetin ve yasallığın zeminini tahrip eden bu pozisyonu, geçmişte DEP milletvekillerine yapılanları bir tür meşrulaştırmaya çalışan çevrelerin pozisyonuyla birebir örtüşüyor.
İlginç değil mi?
xxxxxx
Söz konusu PKK ve eylemleri olunca bin bir dereden su getiren, sözümona nesnel anlama yetileri hemen harekete geçen "liberal" sol aydınların söylediklerine ne demeli peki?
Bir kez daha PKK şiddetini nasıl haklılaştırmak için kelimelere takla attırdıklarına, Başbakanın "güvenlikçi politikaları"na nasıl şedit eleştiriler yönelttiklerine tanık olduk.
Bölgede PKK'nın silah zoruyla BDP'nin önünü açmaya çalıştığını ve bazı illerde elde edilen siyasal üstünlüğün de işte bu kaba kuvvet dolayısıyla mümkün olduğunu söylediğimizde üstümüze yıldırımlar yağdıran bu beylerin Aygün'ün kaçırılma olayında yaptığı derin stratejik analizler (!), eminim ki PKK'nın savaş baronlarını ziyadesiyle sevindirmiştir...
Bölgede insanların seyahat özgürlüğü bile yok. PKK'ya karşıt insanların ve çevrelerin siyaset yapma hakları yok. Sandık başına giden insanların nasıl ölümle tehdit edildiklerini dünya alem biliyor. Ama bu beyler hâlâ PKK'ya ve BDP'ye toz kondurmuyor.
KCK (yani PKK) bölgede paralel bir devlet gibi çalışıyor. Muhalif gördüğü herkesi kaçırıp mahkemelerinde yargılıyor. Hatta kendi içlerinden ters gördüklerini bile bu mahkemelerde yargılamaktan kaçınmıyor. Kendi silahlı milis güçleri üzerinden korkunç bir vesayet rejimi oluşturdukları da sır değil. Ama buna rağmen KCK'yı masum bir siyasi oluşum olarak göstermekten kaçınmıyor bu beylerimiz.
İnsanların serbest dolaşma ve özgürce siyaset yapma haklarının olmadığı bir bölgede hükümetin kaçınılmaz olarak can güvenliğini sağlamak için başvurduğu güvenlik politikaları üzerinden Başbakanı "güvenlikçi politikaları" esas alarak "demokrasiyi askıya almak"la suçlayabiliyorlar.
Nedense bu beyler, asıl PKK'nın demokrasiyi boğan şiddet siyasetinin bu güvenlikçi politikaları kaçınılmaz kıldığını görmek istemiyorlar...
Sanki PKK silahlarını susturmuş da AK Parti hükümeti üstüne üstüne giderek kanın akmasına sebebiyet veriyor!...
Alın size ilginç bir demokratlık örneği işte!...
xxxxxx
CHP sözcüleri Cumhuriyet tarihinde bir milletvekilinin kaçırılma olayını bir "ilk" olarak takdim ettiler.
Oysa gerçek bu değil.
Çünkü Cumhuriyet tarihinde ilk kaçırılıp öldürülen milletvekili, CHP'ye sert muhalefetiyle tanınan İkinci Grup üyesi Ali Şükrü Bey'dir. Topal Osman'ın kimin adamı olduğunu söylemeye gerek yok.
Demek ki neymiş, CHP'nin istibdat döneminde asıl ilk defa bir milletvekili hem kaçırılmış, hem de öldürülmüştür...
Doğru olan şu: PKK tarihinde ilk defa bir milletvekili kaçırdı.
CHP sözcüleri bu eylemin CHP'nin kurumsal varlığına yönelik olduğunu söylediler. Bu da doğru değil. Çünkü CHP'nin terörle mücadele konusunda iktidar deneyimi hiç olmadı ki PKK kendisini hasım bilsin...Evet, CHP'nin "Kürt sorununun mucidi" olduğu doğrudur, ama CHP'nin çok partili hayata geçtiğimiz yıllardan beri iktidar yüzü görmediği de bilinen bir doğrudur.
PKK'nın asıl düşman olarak AK Parti'yi gördüğü biliniyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi, AK Parti'nin PKK'ya rağmen Kürt meselesini çözüyor olması. İkincisi, bölgede PKK'nın partisi olan BDP'nin tek ve en güçlü rakibi olması. Özetle, PKK, AK Parti'yi kendi örgütsel, ideolojik ve siyasi bekası için en büyük tehdit olarak gördüğü için bugün devletle değil, AK Parti'yle savaşmaktadır.
"Danışıklı dövüş" iddiasına zinhar katılmıyorum.
Aygün'ün söylemiyle ve duruşuyla PKK'yı ciddi bir biçimde rahatsız ettiği sır değil... O yüzden Aygün'e haksızlık yapıldığı kanaatindeyim...
Küçük bir uyarının tam yeridir...
Aygün, farkında olmadan kendini PKK'nin siyasal propagandasının taşıyıcı bir aktörü konumuna düşürürse "danışıklı dövüş" iddiasını ortaya atanların hem elini güçlendirmiş olur, hem de siyaseten itibarsızlaştırmış olur...
Aygün'ün asıl bundan sonra söyleyeceği her söze azami dikkat göstermesi gerektiğine inanıyorum...
PKK/KCK adına yapılan açıklamada, Aygün'ün merkezin değil yerel birimlerin kararıyla "alıkonulduğu" belirtiliyor. Bu da gerçek değil. PKK'yı tanıyan herkes bilir ki, böylesine sonuçları itibariyle son derece hassas ve kritik bir konuda merkezin talimatı olmadan yaprak kımıldamaz.
"Kan dökülmesin" diyenler önce kan dökmekten vazgeçmelidirler. "Barış" isteyenler, barışın diline uygun bir yerde durmalıdırlar ki siyasal çözümün yolu açılabilsin.
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)